Mirasların buluşması: Şerif Hüseyin ile Suud ailesi bir zamanlar Osmanlı mirası üzerine kavga ediyorlardı. Patronları İngilizler ikisine de alan açmıştı. Kutsal topraklar Suudi ailesinin denetimine bırakılmıştır. Şerif Hüseyin’in çocuklarına da Irak ve Ürdün’de sus payı verilmiştir. Şerif Hüseyin Hazreti Peygamberin torunu olduğunu iddia ediyor, Suud ailesi de Vehhabilerin hamisi olarak dindarlığı kimseye bırakmıyor, kaptırmıyordu. Bugün geldikleri nokta ise ibret vericidir. Her iki ailede aynı potada ve noktada buluşmuş durumda. Aşırılıkla mücadele adına faziletlerin dizginlenmesi ve aykırılıkların ise önünün açılmasıdır. Son sıralarda Ürdün’de ardı arkası kesilmeyen bir şekilde Kur’an kursları kapatılıyor. Kur’an kurslarında Kur’an ile ilgili temel eğitimler veriliyor. Vekillerin şikayet ettikleri gibi Kur’an okulları veya kursları kapatılırken yazları yerlerine eğlence programları tertip ediliyor. Kısaca gençlerin ve çocukların Kur’an ile buluşmaları engellenirken yerine eğlence kültürü ikame ediliyor. Bu da devlet eliyle icra ediliyor. Bu açıdan iki aile geçmişte birbirleriyle siyaseten çekişseler bile bugün mirasları ortak noktada buluşmuş durumda. Suudi Arabistan’ın günümüzdeki varisleri ve temsilcileri ile Şerif Hüseyin’in temsilcileri veya varisleri dine yaklaşım bazında aynı noktada buluşmuş oldular. O da Kur’an yerine eğlence kültürüne ağırlık vermek. Bu da kavgalarının temelinde İslam değil benlik ve iktidar olduğu anlamına geliyor.
Kur’an kurslarının kapatılması Ürdün’de ulusal çapta infial ve tepkilere neden oldu. Ürdün Vakıflar Bakanı Muhammed el-Halayile’nin bu yolda atmış olduğu adımlar ve almış olduğu kararlar Ürdün’de sivil kesimlerce hem tartışılıyor hem de kınanıyor. Zira yeni nesillerle Kur’an’ı buluşturmak yerine aralarına set çekiliyor, duvar örülüyor. Bu işlemlerin kendisinin Haşimi olduğunu ileri süren ve manevi varlığını Kur’an’a borçlu olan bir rejimin gölgesinde yapılması siyasi anlamda müstehcen kabul ediliyor. Sonuç itibarıyla, bu ülkeyi yönetenler başka bir mecradan ve eğilimden gelmiş olsalardı anlaşılabilirdi. Aksine kendilerini Hazreti Peygambere nispet ediyorlar. Ürdün’de yürütmenin bu yolda almış olduğu kararları tadil etme ve kabineye baskı yapmak amacıyla Ürdün Parlamentosu üyeleri imza kampanyası düzenlediler. Lakin bunun karar mercilerini gözden geçirmeye sevk edeceği çok şüpheli bir durum. Sanki basiretleri bağlanmış durumda. Bu, dini anlamda bize 12 Eylül aktörleri ile 28 Şubat aktörlerinin farkını değerlendiren Tayyar Altıkulaç’ın sözlerini hatırlatıyor. Farkı şöyle anlatmıştır: 12 Eylül ortamında dediklerimizi yapmasalar bile en azından dinliyorlardı. 28 Şubat sürecinde ise kulak bile kabartmıyorlardı. Kulaklarını ve gönüllerini kapatmışlardı. Ürdünlü vekiller bu kararların gözden geçirilmesini ve Kur’an kurslarının açık kalmasını talep ediyorlar. Bu çerçevede Ürdün’de bir 28 Şubat süreci ortamı yaşandığı söylenebilir. DIMA TAHBOUB gibi vekiller veya eski vekiller de bu meseleyi takip ediyorlar ve ivedilikle Kur’an kursları ile ilgili kararların gözden geçirilmesini talep ediyorlar. Ürdün’de yaşananlar gelişigüzel değil, sistematik bir durum.
Son sıralarda Suudi Arabistan, eğlence kültürünü hayatın merkezine taşıyor ve devlet de bu alanda öncü bir görev ifa ediyor. Bu programlar devlet gözetiminde uygulanıyor ve geçmişte uygulanan İslamileştirme programları İslamsızlaştırma programına dönüştürülüyor. Buna da ılımlı İslam diyorlar! Bu işleri Suudi Arabistan Eğlence Heyeti adıyla bilinen bir kurum tedvir ediyor. Geçmişte de yapılan uygulamalar daha aleni hale getiriliyor. Dini bir toplumdan seküler bir topluma geçiş tasarlanıyor, planlanıyor. Suudi Arabistan Haremeyn nedeniyle dini ve sosyal hayatın kapalı olduğu bir toplum modelini andırıyordu.
Kral Fahd adını taşıyan Suudi Arabistan ile Bahreyn Köprüsü 1986 yılında hizmete sokulmuştur. Bu köprünün kurulmasından amaç Suudi Arabistan’da eğlence ortamı bulamayan kesimlerin Bahreyn’e akın etmelerini ve gitmelerini kolaylaştırarak eğlenmelerine imkan vermekti. Orada hafta sonları kaçamak yapmalarının önünü açmaktı. Muhammed Bin Selman’ın NEOM projesi bunun içeride daha geniş bir zemine yayılmasını amaçlıyordu.
Abdullah Cevdet’in programının ikinci aşaması
Kısaca Ürdün, Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkelerde hem fiili hem de resmi olarak ‘Kur’an-ı kapat, eğlenmene bak’ programı devreye sokuldu. Osmanlı’nın yıkılması aşamasında da böyle dönemler geçirilmiştir. Hatta o zamanki ifadesiyle ‘Kur’an-ı Kapat, kadını aç’ programı uygulanmıştır. Müslüman halkın ilerleyebilmesi için, bir Fransız edebiyatçı Abdullah Cevdet’e şu formülü önermiştir: Fermez le Coran, ouvrir les femmes Yani: Kur’an’ı kapa, kadınları aç!
Şeytani zeminden bakınca çok zekice bir formül!
Kısaca bugün bölge ülkelerinde uygulanan program Abdullah Cevdet’in programının ikinci faslıdır. Kur’an okumak ve okutmak yerine toplu eğlenceler tertip etmek. Kadınlar zaten Suudi Arabistan da dahil eskisi gibi örtülü değiller.
Bu programlarla birlikte İslam yurtları İslam diyarı olmaktan çıkarılarak ibahistan ve mübahistan (serbest alan) haline getirilmek isteniyor.
Amaç Arapların ‘vazı dini’ dedikleri dini oto kontrol mekanizmasını bozmak, ortadan kaldırmaktır. Bu oto kontrole Araplar vazı-ı dini demektedirler. Bunun daha geniş kapsamlısı ise hisbe teşkilatıdır. Hisbe teşkilatı sosyal alanda İslam ve görgü kurallarının hilafına gelişmelere engel oluyor ve bu yöndeki davranışları cezalandırıyordu. Şimdi ise nefsin önündeki dizginler çözülüyor ve nefis denetimden azat edildiği gibi aynı zamanda eğlence kültürü ile kamçılanıyor.
Rabbim fırsat vermesin