Bizim içinde bulunduğumuz eğitimden mezun olanlar herhangi bir özelliğe sahip olmazlar. Bu kimliksiz hal, yeni bir hal değildir. Türkiye, 19.yüzyılın başlarında verdiği kararlarla, maddeyi put haline getiren batının yoluna gitmeye başlamasıyla, eğitimde ve eğitimle kimliksizleşmeye de başlamıştır. Özellikle son yarım asırda topluma sinmeye başlayan bu kimliksizleşme, son çeyrek asırda amacına kavuşmuştur. Bugün artık eğitim, kimliksizleştirme misyonunu bihakkın yerine getirmektedir. Bu kimliksiz eğitimde, kültüründen uzak, onu küçümseyen, değerlerinden uzaklaşınca çağdaşlaştığını sanan, kültürüne yabancılaştıkça özgürleştiğini sanan, dinini bir Hristiyan gibi alelade bir şubeye indiren, tek hedefi zengin olmak isteyen, kapitalistleştikçe modernleştiğini sanan bir ucube yaratık yetişmektedir.
İşin daha faciası ise kimliksizliğin bir sorun olmaktan çıkmasıdır. Artık kimlik, kişilik, idealizm, kültür yahut ahlak diye bir derdi olmayan eğitim yöneticileri, okullara gönderdikleri paralardan, mesleki eğitime yaptıkları yatırımlardan, sekülerizmin ilk basamağı olan okul öncesi eğitimi geliştirmekten bahsediyorlar. Yaptıkları okulların, atadıkları öğretmen sayısının, verdikleri ücretsiz kitapların muhteşemliğini anlata anlata bitiremiyorlar. Kendilerini kandırmıyorlar. Çünkü buna inanıyorlar. Niceliği ve maddeyi egemen kılarak okullardaki öğrencilerin geleceğin İbn Batuta’sı, İbn Sina’sı, El-Cezeri’si olacağını sanıyorlar. Batının maddeci /seküler ruhunu taşıdıklarına, bunların taşınmasına yardım ettiklerine bir türlü inanamıyorlar. Maddeyle ve onu geliştirmekle medeniyet kuracaklarını sanıyorlar. Çünkü böyle öğretilmiştir onlara.
Hatta tarihlerine baktıklarında da maddeyi görüyorlar. Bugün kendilerini muhafazakâr /dindar /yerli olarak addeden aydınların ve eğitim yöneticilerinin kahir ekseriyeti, içlerinde taşıdıkları kapitalist, materyalist, liberal halden kurtulamadıkları için kendilerine, kendi tarihlerine, kendi kültürlerine baktıklarında da maddeyi, kapitali, demokrasiyi, liberalizmi görüyorlar. Mesela en iyi demokrasinin, en iyi liberalizmin, en iyi kapitalizmin kendi tarihlerinde olduğunu haykırıyorlar. Kimliksizlik böyledir. Benlik olmayınca insanda, başkalarını kendinizde görmeye başlarsınız. Kimliksiz hayat, paranoyayı kaldırmaz ama şizofreniyi yüceltir.
Ancak değişmeyen gerçek şu: Türk eğitim sistemi ne Türk kimliğini taşır, ne eğitim yapar ne de sistemli bir şekilde çalışır. Tek amacı kimliksizleştirmek olan bu eğitim sistemini daha iyi hale getirmeye çalışmak, daha iyi, daha sofistike, daha mükemmel bir kimliksizleştirmeye yardımcı olmak demektir. Bunun böyle olduğunu görmeyip müsaade edilen alanlarda top koşturmakla yetinmek, meselenin bütününü kapatmaktadır. Bizde, yarım oluşların tam oluşların önündeki en büyük engel olduğu bir türlü anlaşılamıyor.
Resmi olarak 1869 yılındaki Maarif-i Umumiye Nizamnamesiyle başlayan eğitimdeki modernleşmenin/ sekülerleşmenin yani kimliksizleşmenin amacına ulaştığı artık rahatlıkla söylenebilir. Bu kimliksizleşme maddenin, tekniğin, teknolojinin öne çıkarılmasıyla gerçekleştirilmiştir. İngilizlerin öncülüğündeki batı, dünyaya maddeden başka bir şey sunamamıştır. Bugün bile teknolojik üstünlüğü elde tutması, madde üstünlüğüne inanmasıyla doğrudan ilgilidir. Hala maddeyle insanları kendine çekmeye devam ediyorlar. İngilizlerin kurduğu medeniyete meftun bizim eğitim aydınımız ve yöneticilerimiz de aynı yoldan yani maddeyi egemen kılarak var olmaya çalışmaktalar, madde hedefli eğitimi kurgulamaktalar; bu mantıkla projelerin birini bitirip diğerini başlatıyorlar. Tüm bunlar elbette, insanımızın kimliksizleşmesini pekiştirmektedir.
Geriye kalan, daha doğrusu bize düşen, her zaman olduğu gibi bu senede yapılacak tek şey, duadır: Daha fazla kar yağsın, okulların tatili fazla olsun, böylece çocuklar bu kimliksizleştirme endoktrinasyonuna daha az maruz kalsınlar.
Evet, duamız bu eğitim-öğretim döneminde kışın sert geçmesi, fazla kar yağması, bu nedenle kar tatillerin fazla olmasını dilemektir. 2022-2023 eğitim-öğretim döneminde daha fazla kar yağması dileğiyle.
✋