Prof. Dr. Yücel ACER
Hiç kimse tarafından dikkate alınmamak nasıl bir duygu? Hem de neredeyse 40 yıldır. Ne zaman KKTC’ye gitsem aklıma bu soru gelir. Başka hiçbir ülkeye uçakla doğrudan seyahat edememek, doğrudan ticaret yapamamak, uluslararası spor müsabakalarına katılamamak, üniversitelerinizin altına açık açık ülkenizin ismini yazamamak ve doğrudan uluslararası posta dahi alamamak. Her şeyi, sizi kabullenen tek ülke üzerinden, yani Türkiye üzerinden yapabilmek.
Bu zor durumun, burada KKTC’de yaşayan Türkler arasında fikir ayrılıklarına yol açması şaşırtıcı olmasa gerek. Ortada, hayatınızı her yönü ile olumsuz etkileyen büyük bir sorun varken, bunun nasıl çözüleceğine dair farklı farklı görüşler doğması normal olmalı. Dışardan bakıp, farklı düşünenlere “hain” demek, bu anlamda fazlaca kolaycı bir yaklaşım gibi gözüküyor.
Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar’ın, sempozyum açılışında yaptığı konuşmada en çok öfkelendiği bölüm, söz KKTC’deki muhalefete ve tutumlarına geldiğindeki bölüm oldu. Aslında bu da şaşırtıcı değil. Zira, “Başımıza gelen ne varsa Türkiye yüzünden geldi” diyen bir kesimden, “Türkiye ile birleşelim” diyen bir başka kesime kadar görüşler arasındaki mesafe epey büyük.
Görüş farklılıkları bir yana, asıl sorun herkesin, nereye gittiği tam olarak belli olmayan bir gemide bulunuyor olması. Geminin nereye gideceğini, sürekli Rumlarla konuşup bir karara bağlamaya çalışmak doğru bir yaklaşım mıydı? Bir zamanlar Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak isteyen Rumlar, şimdilerde ortak bir devlet kurmak istediklerini söylüyorlar. 1960’lı yıllara göre ne değişti de Türklerle ortak bir devlet kurmak istiyorsunuz diye sorduğum Rum, Yunanistan ile birleşme yaklaşımının yanlışlığı Kıbrıslı Rumlarca anlaşıldı şeklinde bir cevap veriyor. Peki neden Ada’da her iki toplum ayrı bir devlet kurmak yerine birlikte ortak bir devlet kurmak zorundalar sorusuna ise söyleyebileceği açık bir cevabı yok. Aslında “Ada’nın asıl sahibinin biz olduğumuza inanıyoruz, daha fazla söz sahibi olduğumuz bir ortak devlet istiyoruz” diyebilecek kadar açık konuşamıyor.
Oysa Türkler ortak gelecek konusunda birkaç adım daha karamsarlaşıp, Ada’da iki ayrı devlet kurulmalı yaklaşımını genel olarak benimsemiş durumdalar. Bu durumun, bir açıdan geminin rotasını daha da belirsizleştirmiş olduğu söylenebilir. Zira kendi dünyalarında kendilerini Ada’nın asıl sahibi ilan etmiş olan Rumlar, böyle bir teklifi konuşmaya dahi yanaşmıyorlar. Yine de, bu zor mücadelede herkesin kendi devletini kurmasından başka yolu kalmadığı açık. Tek sorun, bu yolculuğun Kıbrıslı Türkler için epey bir süre daha fırtınalı geçecek olması denebilir.