eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Açık
16°C
Ankara
16°C
Açık
Cumartesi Az Bulutlu
16°C
Pazar Çok Bulutlu
14°C
Pazartesi Az Bulutlu
13°C
Salı Çok Bulutlu
11°C

Prof. Dr. Yücel ACER

Prof. Dr. Yücel ACER Anakara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Uluslararası İlişkiler lisans derecesi, Sheffield Üniversitesi’nden (İngiltere) Uluslararası Hukuk mastır derecesi, Bristol Üniversitesi’nden (İngiltere) Uluslararası Hukuk doktora derecesi almıştır. Halen Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Milletlerarası Hukuk Anabilim Dalında, Milletlerarası Hukuk Profesörüdür. Uzmanlık alanları, Uluslararası Deniz Hukuku, Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukuku ve Uluslararası İnsan Hakları Hukuku dur. Birçok bilimsel makalenin yanında İngiltere’de basılmış Ege Deniz Sorunları ve Uluslararası Hukuk (The Aegean Maritime Disputes and International Law), “Uluslararası Hukukta Saldırı Suçu”, “Küresel ve Bölgesel Perspektiften Türkiye’nin İltica Stratejisi” ve “Uluslararası Hukuk Temel Ders Kitabı” başlıklı kitapların da yazarıdır. ABD’de, Hawaii Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde doktora sonrası çalışmalar yapmış, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Kara Harp Okulu, İzmir Ekonomi Üniversitesi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Atılım Üniversitesi’nde dersler vermiştir. Halen, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Milletlerarası Hukuk Anabilim Dalı Başkanı olarak ilmi faaliyetlerini sürdürmektedir.

    Kıbrıs Rum Kesiminde bir Gün 

    Rumların Kıbrıslı olanları nasıldır? Daha mı dostça ya da düşmanca ya da daha mı sessizce. Orada burada arada sırada karşılaştıklarımız bir fikir vermedi ise, şimdi tam yerlerinde, yani Kıbrıs adasının Rum tarafında Rumlarla görüşeceğiz. Hem de yeni liderleri Chritodoulisis’den başlayarak. 

    Bazı dikkat çekici binalar gibi, İngiliz sömürge döneminde yapılan sütunlu, Ada ortalamasına göre görkemli bir bina. Şimdilerde sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti” nin cumhurbaşkanlığı binası. Taş binanın toplantı salonuna alınıp daha bu yılın başında “milliyetçi” kimliği ile seçilmiş liderlerini bekliyoruz. Beklerken nihayetinde bir kahve içip içmeyeceğimiz sorulduğunda arkadaşlardan birisi malum espriyle “Türk kahvesi mi yoksa Yunan kahvesi mi diyeceğiz” diye soruyor. Sade ya da orta kahve demekte uzlaşıyoruz!  

    Liderin gelip oturacağı sandalyenin arka planında, üst tarafı üçgen çatısına benzer şekilde birleşen büyükçe bir kubbemsi pencere ve pencereden gözüken ağaç yaprakları. Sağ tarafta taş çerçeveli pencereler önünde uzanan koridordan kim bilir ne sömürge şahsiyetleri yürümüş, zamanın ne “önemli” konuları konuşulmuştur. 

    Beklediğimden daha genç duran lider içeri girip oturur oturmaz konuşmaya başlıyor. Tabii “Kıbrıs Cumhuriyeti cumhurbaşkanı olarak” Türklerin de çıkarlarını gözetiyor edası ile… Nede olsa Türkleri hala “cumhuriyetinin vatandaşları” olarak görmekteler. İki devletli çözümü, yani adada bir de Türk devleti olsun görüşünü ne kadar şiddet ve hiddetle reddediyor. Adanın bir “Helen” adası olduğu saplantısının hala ne kadar güçlü olduğunun canlı bir ispatı. Türklerin ayrı bir devleti olamaz, olsa olsa en fazla bir Rum devleti içinde daha az yetkili bir birim olabilir. Yıllar ve onca yaşananlar bu kafayı neredeyse hiç değiştirememiş. 

    Toplantı bitip salondan ayrılmak üzereyken kahve getiren görevli yanı başımızda beliriyor ve sormadığımız halde burada 30 küsür yıldır çalışıyorum epey “cumhurbaşkanı” gördüm diyor. Bu bildiğimiz sessiz durmayan bir Rum…biz Türklere ne demek istiyor olabilir? Anladık çok sayıda “cumhurbaşkanınız” olmuş…ama bize göre değil, size göre. 

    Ayrılıyoruz. Şimdi yürüyerek geçtiğimiz ara bölgeden (yeşil hat) tekrar KKTC’ye döneceğiz. Ama önce ara bölgede bulunan, bir zamanlar otel olan ve şimdilerde BM barış gücü karargahı olarak kullanılan Ledra Palas binasına uğrayıp BM temsilcisini dinleyeceğiz. Ara bölgede her bina eskide olduğu gibi ve hüzün dolu kalmış. Zaman durmuş, öylece bekliyor. Bazılarının üzerindeki kurşun izlerini görüyorum, bir tanesinin pencerelerinin önüne yığılmış makinalı tüfek siperi kum torbaları dahi durmakta.  

    Ledra Palas’a girdiğimizde yanımdaki Kıbrıslı Türk arkadaş ben küçükken annem beni bu otele yüzmeye getirirdi diyor. Bu söz bu binaya bir başka gözle bakmama yol açıyor. Cıvıl cıvıl insan sesleri yerine, soğuk, bakımsız, asker dolaşan koridorlar. Hayatımda ilk defa İngilizce de “no man’s land” yani kimsenin malı olmayan bir yerdeyim. İnsanı bunaltan bir his kaplıyor yüreğinizi. 

    Sonra KKTC Forever (KKTC Daima) yazan yazının altındaki gümrük kapısından kimliklerimizi gösterip tekrar bizim tarafa geçiyoruz. Bu iyi bir hissiyat. Gelin görün ki bizim taraf nispeten bakımsız…Lefkoşe’nin Türk tarafını hatta bütün KKTC’yi ihya etmek zor olmasa gerek. Türkiye’deki birkaç Büyükşehir belediyesinin dahi biraraya gelip çözeceği meseleler bunlar. Ancak, o kadar çok mülk sorunu var ki herhangi bir uzlaşıda neresinin kime verileceği dahi hala belli değil, geleceğe dair belirsizlik bütün KKTC’nin üzerine kaybolmayan kara bir bulut gibi çökmüş. Bu psikoloji her şeyi yavaşlatıyor, ruhsuz ve sahipsiz kılıyor. Ortaya nisbi bir bakımsızlık çıkıyor. 

    Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan, yine bir İngiliz dönemi binası olan KKTC Cumhurbaşkanlığı binasını görünce yakışmadığını düşünmüş olacak ki yeni bir Cumhurbaşkanlığı binasının yapımı talimatı vermiş. Şimdilerde bina yapımı devam etmekteymiş.  

    Ben, nezaketinden etkilendiğim otellerin gazino tarzı işlerden para kazanıyor olması yerine daha nezih işlerden, bir bütün olarak KKTC’nin de eğitim ve yatırım gibi alanlardan para kazanıyor olmasını yeğlerim. KKTC’nin özel konumu, teknoloji geliştirmeden bazı sekterlerde üretime kadar kolaylaştırıcı imanlar sunuyor. Durum buyken artık herkesin bu tür işler üzerine sonuç alıcı çabalara girmesi gerekiyor.  

    KKTC Cumhurbaşkanı sayın Tatar ile görüşmemizde bu koltuğa oturan herkesin yegane dayanağının Türkiye olduğunu hissediyorsunuz. Siz bakmayın Türkiye’ye karşı olan Kıbrıslı Türklere, onlar dahi tek başlarını kalırlarsa Rumların neler yapabileceklerinin esasen farkındalar. Anladığım kadarıyla yıllardır süren sorunlar insanların bir kısmını bunaltmış ve bir suçlu arayışı hat safhada. Bazılarına göre en kolay şey Türkiye’yi suçlamak oluyor.  

    Rum tarafındaki ferahlık ise göze çarpacak düzeyde. Düzgün yollar, güzel düzenlenmiş şehir çehresi…Bunlar sizi yanıltmasın diyor Kıbrıs’ın Rum asıllı vatandaşı. Bu günlerde işsizlik gençlerin yurt dışına gitmesine yol açmaktaymış. Avro-TL dengesi Avro lehine bozulunca, çok sayıda Rum’un, arabalarına yakıt almak ve her türü alışverişlerini yapmak için Türk tarafına geçtiklerini öğreniyoruz. Hatta Rum tarafındaki yabancı ülke elçiliklerinin mensupları da yakıt almak, alışveriş yapmak ve şöyle çok güzel bir yemeği uygun bir fiyata yiyebildikleri bir restoranda gitmek için Türk tarafına geçiyorlar.  

    Bense içimden, Türk tarafına daha da çok ihtiyaç duyacaksınız ve esasen en iyi dostlarınız arasında komşularınızın mutlaka olması gerektiğini anlayacaksınız diye söyleniyorum. Zira Türkler ile Rumlar, ortak bir devleti birlikte kurup birlikte yönetecekleri karşılıklı güveni çoktan kaybetmiş durumdalar. Geriye kalan yegane çözüm seçeneğinin, Ada’da ayrı ayrı iki devlet kurmak seçeneği olduğu açıktır.  

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.