Her birimiz yarış atı gibiyiz.
Ya bindiğimiz atın önde gitmesini istiyoruz ya da besleyip büyüttüğümüz atın…
Yarıştayız yani.
Öyle böyle değil, çok ciddi bir yarış bu. Daima öne geçme ihtirası.
Öne geçmek isterken kural tanımama garabeti.
Öne geçmek için birilerini ezmemiz gerekiyorsa, birilerine çelme takmamız gerekiyorsa, onları ezmek için de, onlara çelme takmak için de herhangi bir beis görmüyoruz.
İşin kötü tarafı da bu yarış sadece maddi yarış.
Hani, hayırda yarış değil!
Hayırda yarış için başkalarını ezme, başkalarının üstüne basma, başkalarına çelme takma zaten olmaz.
Hayırda yarış yaparsan en çok başkalarının yüzü güler.
Başkalarının yüzü gülerken hayırda yarışanın da yüzü güler.
Hayırda yarışı başkaları yapadursun…
Kendimiz yarışın içindeyken gözümüz etrafta olanı biteni görmüyor tabii.
Gözünü hırs bürüyenin etrafa bakma şansı olur mu?
Ancak yarış bittikten sonra görebiliyoruz olanı biteni.
Kırıkları, dökükleri, kalbi kırılanları, gözü yaşlıları, ayağımızın altına alıp basıp geçtiklerimizi falan…
Değer miydi sorusunu sormayı akıl edemiyoruz, kendimize.
Bunca hengameye değer miydi kazanmak, yarışı önde bitirmek?
Bu soruyu sormayı akıl edemiyoruz, çünkü çocuklarımızı da hemen bu yarışın içine sokuyoruz.
Zaten onları yarışın içine sokmaya gerek de yok.
Onlar senin adımlarını takip ediyor.
Sen nereye gidiyorsan o da oraya gidecek mecbur.
Sendeki kötülükleri görüp aklını başına alıp, senin izinden gitmeyecek olanlar yok mu? Şükür ki var. Onlar da olmasa dünya hepten çekilmez hale gelir zaten.
Çocukları yarış atına nasıl çevirdiğimize şöyle bir örnek vereyim:
Bir köy düşünün köyde yetişen çocuklardan en çalışkanı 350 puan alıyor üniversite sınavında…
Bu köyde yaşayan diğer insanlar çocuklarından sadece 350 puanın üzerinde başarı beklerler.
Neden? Bu insanlar çocuklarının iyi okullarda okumasını dert etmezler, komşunun çocuğunun önüne geçsin yeter diye düşünürler… Yarıştalar çünkü…
Başka bir köyde yaşayan çocuklardan çalışkan olanlar 500 puan alıyorsa orada çıta daha yükseğe çıkar.
Hani vardır ya, insanın rakibi kendisi olmalıdır deriz.
Teorikte öyle deriz de fakat pratiğe gelince tam tersi oluyor maalesef.
Kendimizden değil başkalarından öne geçmemizi öğütlüyor kapitalizm ve kapitalizmin buyruğu altında kim varsa, ne varsa…
Öyle ya, kendinden fazla puan alan değil başkasından fazla puan alan öne geçiyor sınavlarda…
Peki, değişimi kim başlatacak? Başkaları mı?
Yoksa hayat sadece sınavlardan ibaret değil diyebilenler mi?
En iyisi bunu da devlete yıkalım da biz yarışmaya devam edelim.
Mustafa SÜS