DOÇ. DR. ÖMER FARUK RECEP
İki kişi oturmuş, tartışıyorlar. Sonunda anlıyorlar ki sorunu çözebilecek durumda değiller. Biri diyor ki:
“Hadi albaya gidip soralım.”
Diğeri şaşırıyor. “Nerden çıktı bu albaya gidip sormak. Bu konuyu albay ne bilir?” diye itiraz ediyor.
Teklifi sunan kişi albayın sorunu çözeceği konusunda emin:
“Merak etme! Albay bilir. Bilmese de dediği dediktir!”
Ben bu yöntemi bilimle çok ilişkilendiriyorum.
Nasıl mı?
Senelerce ‘Amerika aya insan gönderdi mi?’ diye tartışıldı durdu. Günümüzde bile aya insan gönderildiğine inanmayan kişiler var. Amerika bu tartışmada taraf değil. Adamlar önlerine bakıyorlar. Bugün biz hâlâ uydumuzu fırlatır duruma gelmemişken onlar Mars’a araç gönderiyorlar. Biz ‘ne işimiz var uzayda’ diye düşünürken birileri uydularda, gezegenlerde maden arıyor.
Bilimde gözle görülür, elle tutulur sonuçların yanı sıra teoriler de vardır. Teoriler kısmen albayın dedikleri gibidir. Bazıları bunları yüzde yüz ispatlanmış gibi kabul eder, ama durum böyle değildir. Zaten bazı şeylerin yüzde yüz ispatı gibi bir durum söz konusu olamaz.
Büyük patlama, evrim gibi konular dünyada kesin doğru gibi görülen teorilerden sadece ikisidir. Büyük patlamayla sorunu olan fazla kişi yoktur, ama evrimle çok kişi uğraşır. Batı bilimsel bulgular ışığı altında bu konuda yorumlar yaparken karşı çıkanlar daha çok inanç kapsamında ele almayı tercih etmişlerdir. Böylece evrimin lehinde olduğu kadar aleyhinde de pekçok yazı ve kitap kaleme alınmıştır.
‘Tarihi yenenler yazar’ diye bir söz vardır. Bilimde de batı üstün olduğu için teori bazında olsa bile pekçok konuda dünyayı hakimiyeti altına almıştır. Bunlara karşı ortaya konulan eserler maalesef cılız kalmaktadır. Bu arada bazı İlahiyatçılarımız bile pes etmiş durumda. Hatta evrim teorisine sahip çıkmaya çalışanlar var. Ne diyorlar? Bilmem kaçıncı yüzyılda bizim bilim adamlarımız bunu ileri sürmüşler, dolayısıyla bu teori bize aittir diyorlar ve dini konularla evrimi bağdaştırabilmek için uğraşıyorlar.
Karşı çıkmak da bana komik geliyor, bilimi bir din gibi kabul edip söylediklerini kayıtsız bir şekilde kabullenmek de.
Şimdi size bir örnek vereyim.
İki arkadaş mahallenizin bir köşesinde sohbet ederken bir başka arkadaşınız gelip diyor ki:
“Arkadaşlar, bizim bakkal bisiklet satıyormuş.”
İkiniz de şaşırıyorsunuz. Bakkalda bisiklet satılır mı hiç?!
Arkadaşınız ısrarlı. Bakkala sorduğunu, onun da gerçekten sattığını söylediğini aktarıyor size.
Biriniz sonunda bakkalda bisiklet satıldığını kabul ediyor, diğeriniz etmiyor. Bu durumda izlenmesi gereken yol belli değil midir? Gideceksiniz, bizzat bakacaksınız, gerekirse bakkala soracak ve bisiklet satıp satmadığını öğreneceksiniz.
Bilime işte böyle bakmak gerek. Bilim her zaman ve her yerde doğruyu söylemez. O anki veriler ışığında tespit ettiği doğruları söyler. Başka şartlarda ve başka teknik imkanlarla önceden söylenenlere tam zıt olan doğrular söylenebilir.
Değerlendirmesini yaptığım makalelerde bazen çok komik sonuçlarla karşılaşıyorum. Araştırmacı arkadaş kendinden önceki araştırmacıların tam zıddı sonuçlara ulaşıyor, ama ne hikmetse sonuç cümlesinde öncekilerin söylediğini söyleyiveriyor. Tabi ki reddediyorum. Bilim cesur olmayı da gerektirir. Araştırmana güveniyorsan sonuç ne çıktıysa onu söyleyeceksin.
Kar tanesinin fotoğraflarını görmüşsünüzdür. Belki bizzat müşahede etmiş de olabilirsiniz. Muhteşem bir yapısı vardır. Sizce bu yapıyı Yüce Allah sadece kendi varlığını anlamamız için mi yaratmıştır? Aramızda maalesef böyle düşünen çok kimse var. Oysa dünyamızdaki her inceliğe bakıp Allah’ı hatırladıktan sonra acaba bilimsel olarak bununla ilgili ne yapabiliriz diye düşünsek biz de daha fazla ilerlemez miyiz?
Bilime kendinizi kaptırmazsanız soracağınız çok soru olacak, kabullenmekte güçlük çekeceğiniz konular olacaktır. Bunlara karşı kendi cevaplarınızı oluşturmak zorundasınız. Yoksa bu benim inancıma aykırı, görüşlerime ters demekle bilimin aykırı sonuçlarına karşı mücadele edemezsiniz. Etseniz de çok kolay yenilirsiniz.