Bu yazımızda bazı kamu kurumlarından icraat örnekleri vermeye çalışacağız.
Bunları da protokoller, ziyaretler ve toplantılar başlıklarında değerlendireceğiz dilimiz döndüğünce;
A- Protokoller:
Vatandaş sorar:
-Bunca zamandır görevdesiniz, icraat olarak neler yaptınız?
-Protokol imzaladık…
-Başka?
-Başka protokoller imzaladık…
-Daha başka?
-E daha başka protokoller de imzaladık…
-Yani sonuç?
-Protokooolllll…
B- Ziyaretler:
-Protokol imzalamanın dışında neler yaptınız?
-Efendim ziyaretlerde bulunduk…
-Sonra?
-Onlar de bizi ziyaret ettiler…
-Ya sonra?
-Canım ayıp olmasın diye iade-i ziyaretlerde bulunduk…
-Başka ne yaptınız?
-Sonra da büyüklerimizi, veliyi nimetlerimizi ziyaretlerde bulunduk…
-Yani?
-Ziyareeeettt, anlamıyor musun kardeşim? Hakikaten çok çalıştık, çok yorulduk…
C- Toplantılar:
– Duyduğumuza göre toplantılar da yapmışsınız.
– Elbette, yalnız önce ön toplantılar yaparak asıl toplantının gündemini belirledik…
– Sonra?
– Asıl toplantıyı gerçekleştirdik…
– Ya daha sonra?
– Toplantı sonuçlarını değerlendirmek üzere bir toplantı daha tertip ettik…
– Başka kurumların toplantılarına katılım sağladık?
– Bak bu “katılım sağlamak” çok fiyakalı bir şeymiş, yani ne kattınız?
– Gittik, oturduk… Varlığımızdan öte bir katkı mı var ki?
– Sonuç?
– Toplantılar yaptık ya kardeşim, daha ne bekliyordunuz ki?..
Bunun üzerine vatandaş sorar:
-Peki kurum için gerçekleştirilebilir kısa, orta ve uzun vadeli projeleriniz nelerdir?
-Proje mi? O da ne ki?
-Yani “Taş üstüne taş koyma” gibi hani, ya da “Bu binada bir tuğla da benim katkım olsun” kabilinden…
-Kardeşim biz devlet kurumu yönetiyoruz, amele miyiz, taşla tuğlayla işimiz olmaz, seni cahiiilll…
Vatandaş bu kez bu bürokratları atattıranlara, referans ve vesile olanlara sorar:
-Sayın yetkililer ve etkililer sizin vesile olduğunuz bu adamlar Kifayetsiz…
-Ama bizdeeennn…
-Ayrıca Liyakatsizler…
-Ama bizdeeennn…
-Emniyetsiz…
-Ama bizdeeennn…
-Ehliyetsiz…
-Ama bizdeeennn…
-Adaletsiz…
-Ama bizdeeennn…
-Yahu siz kimsiniz?
-Dava adamıyız?
-Sahi mi? Ne davasıymış o?
-Hala anlamıyor musunuz?
-Anlamıyoruz ne davası?
-Dava işte canım, cahilsiniz oğlum, cahiiilll… Siz anlamazsınız…
Vatandaş boynunu büker ve anlamadığı, anlayamadığı, bir türlü anlamlandıramadığı, hayalindeki ‘DAVA’ ile hiç mi hiç uyuşmayan bu tarzı anlamaya çalışmamaya, bir daha sorgulamamaya söz vererek, bir de Rahmetli Abdurrahim Karakoç’un şu dizelerini mırıldanarak köyünün yoluna rast-u revan olur:
İsyanlı Sükût
Gitmişti makama arz-ı hâl için
‘Bey’ dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki oldu o biçim,
‘Şey’ dedi, yutkundu, eğdi başını…
Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı
Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı
Bir baktı konağa alttan yukarı
‘Vay’ dedi, yutkundu, eğdi başını…
Çekti ayakları, kahveye vardı,
Açtı tabakasın, sigara sardı,
Daldı… neden sonra garsonu gördü,
‘Çay’ dedi, yutkundu, eğdi başını…
İçmedi, masada unuttu çayı,
Kalktı ki garsona vere parayı,
Uzattı çakmağı ve sigarayı,
‘Say’ dedi, yutkundu, eğdi başını…
Döndü, gözlerinde bulgur bulgur yaş,
Sandım can evime döktüler ataş,
Sordum “Memleketin neresi gardaş?”
’Köy’ dedi, yutkundu, eğdi başını…
Yürüdü, kör topal çıktı şehirden,
Ağzına küfürler doldu zehirden,
Salladı dilini… vazgeçti birden,
‘Oy’ dedi yutkundu, eğdi başını…