Bu sözlerin sahibi İsmet İnönü’dür. Bahsettiği kabir M. Kemal’in kabridir. Yıl 1939’da söylemiştir.
İsmet İnönü rahat olsun. 30 yıldır Ankara’da ikamet ediyorum. Anıtkabir’e hiç gitmedim.
Bu sözleri Milli Şef tarafından söylendiği 1939 yazında basınımızın durumu şöyle özetlenebilir: “Millî Şefe, hükümete ve C.H.P.ye dil uzatmak yasaktı. Hükümetin genel tutumu hiçbir şekilde tenkid edilemezdi. Bu itibarla gazeteler daha ziyade dünya politikası üzerinde durmaya önem veriyorlardı. Gazetelerimiz, genel tutumlarını hükümet direktiflerine göre ayarlamak durumunda idiler. Bizim hükümet de Batı demokrasilerine oldukça bir yakınlık göstermekle beraber, Ruslara ve faşistlere karşı açıkça cephe almaktan çekiniyordu. Bir gün Saraçoğlu, gazetecilerle yaptığı bir konuşmada, «en iyi rejimin Türk rejimi olduğunu, ileride bütün milletlerin bu rejimi benimsiyeceğini» söylemişti. Fakat o günkü Türk rejimi ne idi? «Ne niyete yersen odur» anlamına gelebileceği için, aramızda bizim yönetim sistemimizle «muz rejimi» diye ara sıra şakalaşırdık. Başka başka ideolojilere sempati duyan yazarlar, Millî Şeften esirgemedikleri saygının gölgesine sığınarak ya komünizmi, ya da faşizmi övmeye bakarlardı. 20 Nisan günü Hitler’in ellinci doğum yılı münasebetiyle Berlin’de yapılan kutlama şenliklerinde Türkiye’den de bir heyet davet edilmişti. Genelkurmay İkinci Başkanı General Asım Gündüz’ün başkanlığındaki bu heyete Necmettin Sadak ve Falih Fıfkı Atay’la beraber Hüseyin Cahit Yalçın da katılmıştı.” (Nadir Nadi Perde Aralığından Çağdaş Yayınları)
Bu paragrafa tekrar döneceğiz.
1976’da ortaokula başladım 1983’te liseden mezun oldum. Okulumuzda belirli gün ve haftaların dışında Fatih Sultan Mehmet, Kanûnî Sultan Süleyman, Barbaros Hayrettin Paşa, Namık Kemal gibi millet büyükleri için de ölüm yıl dönümünde anma toplantıları yapardık. Bundan dolayı bizim okulda 10 Kasım’lar hiç matem havasında geçmedi. Osman Gazi’nin Fatih’in ölümü nasıl tabii ise bu da öyle bir ölümdür, demek istenirdi. Bayraklar yarıya inerdi, okulumuzda siren sesi yoktu.
Öğretmenliğe başladığım yıllarda, (galiba Avni Akyol Milli Eğitim Bakanı idi) okullara bir yazı gönderildi. Yazıda özetle “ 10 Kasım törenleri yas havası ile yapılmayacak, kültür anlayışı ve Türk kültürüne yaptığı hizmetler anlatılacak” diyordu. Biz bu anlayışı yukarıda yazdığım gibi 80 öncesinde ulaşmıştık. Matem edebiyatına girmeden geride bıraktıklarını konuşurduk. Bildiğim kadarıyla kültür görüşü ve kültüre hizmetleri ile anma emri yazısı hâlâ yürürlüktedir.
Ancak okullar, 10 Kasımları matem havasından da çıkarıp tapınma törenlerine çevirdiler. 28 Şubat 1997’den sonra bu ajitasyonlar daha da çoğaldı. 90 yıl önce İsmet İnönü’nün söyledikleri gerçek oldu. Sosyal medyada da çokça tartışılan bu görüntülerde minicik çocuklar mozolenin, büstün ve fotoğrafın önünde secde ettiriliyor. Nerden nereye gelindiğini göstermek için okul öncesi ve ilkokul öğrencilerine önce çarşaf giymiş olarak sahnede yürütüyorlar sonra da çarşafı çıkarıp yere hızla fırlatıyorlar. Geriye mini etekli, omuzları göğse kadar açık elbise (!) kalıyor. Sonra da alkışlıyorlar.
Bu mizanseni hazırlayan okul müdürü ve öğretmenler düşünmüyor ki o okulun öğrencileri arasında örtüsü yere atılmış ve çiğnenmiş öğrenci anneleri, büyükanneleri var. 10 Kasım’lar, bir kısım provokatörlerin içindeki zehri kusma zamanı değildir. Yapılan konuşmalar hem siyasi mesaj taşıyor hem pedagojik değil. Okullar ve “bir kısım öğretmenler” 10 Kasım anma programında, “nasıl olsa kimse bir şey diyemez, yapamaz, çünkü Atatürk’le ve onun siyasi uzantıları ile karşı karşıya gelmeyi göze alamaz” anlayışı ile hareket ediyorlar. Bu zihniyeti 28 Şubat’tan beri tanıyoruz. Onlar da bütün resmi bayram ve anma günlerini, yargıtayın, üniversitelerin açılış törenlerini M. Kemal’in ardına saklanarak Başbakana hakarete, ses tonu ile ‘dövme’ye vesile bildiler. Gazeteler, tv’ler hep bu hakareti birinci haber olarak verdiler.
28 Şubat ardılları bugün okullarda ve törenlerde aynı densizliği sürdürüyor.
Artık resmi kutlama günlerini, 10 Kasım’ları ideolojik araç olmaktan çıkarmak gerekiyor. Çatışmacı ve pedagojik olmayan bu dili MEB önleyebilir. Bunun için teklifimiz şudur. Bütün kutlama ve anma toplantılarının içeriğini, şiir ve konuşmalara varıncaya kadar İl ve İlçe Kutlama Komitesi belirlemeli, Programın bu şekilde yapılması sağlanmalıdır. Program dışına çıkanlara da gereken işlem yapılmalıdır. Bu törenlerde Onur Atalay’ın-Türk’e Tapmak kitabında yer alan M. Kemal’i tanrılaştıran şiirlere yer verilmemelidir.
Şimdi bu günleri bundan 85 sene önce gören İsmet İnönü ve Halide Edip Adıvar’ın görüşlerine yer vermek istiyorum. Dikkat ediniz bu sözler “eleştirilemez, eleştirilmesi teklif edilemez” diye bilinen İsmet İnönü’ye aittir. Dönemin siyasi havasını girişteki satırlarda verdik .
1939 yılındayız. O yıl yapılan 10 Kasım devlet törenine İsmet İnönü katılmamıştır. 10 Kasım törenleri bakınız nasıl tartışılıyor.
Nadir Nadi : “10 Kasımdan birkaç hafta sonra bir gün babam; Atatürk’ün hâtırasına karşı hemen girişilen o ağlamaklı matem edebiyatını yersiz bulan ve devletin anma programına katılmayan cumhurbaşkanı İnönü’nün şu sözlerini nakletmişti:
‘Evliya yapmalarından korkarım… bir gün bakarsın türbesine mum dikerler, pencereye de bez bağlayıp adak adarlar.’
Ağlamaklı matem edebiyatı belki yersizdi, belki yeter olgunluk seviyesinden uzaktı.”
‘Ben Atatürkçü Değilim’ kitabının yazarı Nadir Nadi konu ile ilgili olarak Halide Edib’e ait bir hatırasını da şöyle anlatıyor : “ O da aşırı hayranlığı yersiz buluyordu. Özellikle benim yazılarıma takılırken, bir gün : ‘Siz zaten hep böylesiniz, dedi. Batılılaşmaktan söz edersiniz, oysa hepiniz Doğu kokuyorsunuz. Atatürk diye diye adamı aldınız bir peygamber yaptınız!’ dedi.”
Halide Edip Adıvar’dan daha hızlı çıkanlar oldu. Yalvaç’lıktan Tengri’liğe yükselttiler. Minicik çocukları 2023’te secde ettiriyorlar fotoğrafın önünde. Bu bir şirktir. Pedagojiye aykırıdır.
MEB “Benim insanları şirkten korumak gibi bir görevim yok” diyebilir. Bu görev aslında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinindir. Öğretmenler öğrencileri şirkten, küfürden korumak ve Tevhid inancını yerleştirmekle görevlidir. Tapınma törenlerine andıran görüntüler pedagojik değildir. 10 Kasım ve Anıtkabir konusunda bugün 1939’dan ve İsmet İnönü’den gerideyiz. Onun söz ve tavrını tekrar edebilecek devlet adamımız bile yok.
Bakanlık, anma ve kutlama programlarını pedagojik kurallar çerçevesinde gerçekleştirmek durumundadır. Bu konudan yetkililer sorumludur.
Kâmil Yeşil