“Bunu hiç unutma evlat. Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü refahı, devam edegelen sömürgeciliği; döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.” diyor Bilge Kral Aliya İzzet Begoviç.
Zaman zaman Batı’nın asıl kimliğine ilişkin bu türden cümleler sarf edildiğinde bir art niyet ve husumet olarak telakki edilir ve eski Batı’nın yerinde şimdi insan haklarını önceleyen ileri ve müreffeh bir medeniyetin var olduğu vurgulanır. Ayrıca tüm dünyaya muasır medeniyetin öncüsü ve rol modeli olarak Batı gösterilir.
Ancak sömürgeci fıtratıyla tebarüz eden Batı’nın diğer coğrafyaları ve toplumları her fırsatta sömürmeyi kendisi için hak gördüğü bir gerçektir. Tarih bunun mebzul örnekleriyle lebâlep doludur.
1914 yılında patlak veren I. Dünya Savaşı’nda yedi düvelin bir nevi sırtlanlar gibi çöktüğü Osmanlı Devleti, cephe gerisindeki güvenliğini sağlamak amacıyla 1915 yılında Tehcir Yasası çıkartarak uygulamaya geçirdiğinden bu yana Batılı devletler tarafından sözde “Ermeni soykırımı” ithamına maruz bırakılmış ve bu soykırım nakaratı her nisan ayında tekrarlanıp durmuştur. Osmanlı Arşivleri’nin kapıları hiçbir kısıtlama olmaksızın araştırmacılara sonuna kadar açık tutulduğu halde Batı, art niyetli tavrında ısrar etmekte, her geçen yıl Türkiye aleyhine aldığı yaptırım kararlarıyla suret-i haktan yana görünmektedir.
Şu bir gerçek ki savaşın da bir ahlâkı olduğu bilinmektedir. İslam Hukukuna göre savaşa bizzat veya dolaylı biçimde katkıda bulunmayan kadınlar, çocuklar, akıl hastaları, özürlüler, hastalar, yaşlılar, mabetlerde inzivaya çekilmiş din adamları ile kendi işlerini yürütmekte olan çiftçi, işçi ve iş adamlarının öldürülmesi yasaktır.i Daha genel bir ifadeyle elinde silah bulunmayan kimselere dokunulmaması savaşın en önemli ahlaki boyutudur. Bitki dokusu ve diğer canlı varlıklar da bu kapsamda dokunulmaz addedilmiştir.
Batı’nın “insan hakları” söylemi sadece kendi halkları için geçerlidir. Kendisi dışındaki toplumları insan konumunda görmemek Batı’nın en belirgin vasıflarından biridir. Bu vasfını kamufle etmeyi çok iyi becermekte ve dünyayı bu kamuflajıyla aldatmaya devam etmektedir.
İşte Gazze, Batı’nın bu özelliğini açık eden en somut ve canlı örnek olarak karşımızda durmaktadır. Dünyanın baş eşkıyası Amerika, yardakçısı İngiltere ve AB’nin desteğiyle terör devleti İsrail’in, tarihte eşi benzeri görülmemiş katliam ve soykırıma doludizgin devam etmesi Batı’nın zerre kadar insani duyarlılığı olmadığını bir kez daha göstermektedir. Terör devleti İsrail, hedef gözetmeksizin kadın, çocuk, hasta, yaşlı demeden Gazze halkını soykırımına tabi tutarken Batı vahşet ötesi saldırılara fiili destekte bulunmaktadır. Dolayısıyla soykırımın ortağıdır.
Batı, nereye girmişse kan, gözyaşı ve zulümden başkasını götürmemiştir. İşte Irak, İşte Afganistan, İşte Suriye. Batı’nın gerçek ve kara yüzünü deşifre eden Afrika’yı anlatmaya gerek bile yok.
İnsanlık tarihinde, terör devleti İsrail’in Gazze’deki vahşetine denk bir vahşete tanık olunmamıştır denilse yeridir. 20. yüzyılı iki dünya savaşıyla cehenneme çeviren Batı, 21. yüzyılda da bu alışkanlığından vaz geçecek gibi görünmemektedir.
Gazze’nin yerli halkı Filistinlilere uygulanan vahşetin 20. yüzyılda yaşanan iki dünya savaşına rahmet okutacak türden olduğu canlı yayınlardan anlaşılmaktadır. Dünya korkunç bir cinnet hali yaşamakta ve bu cinnete seyirci kalmaktadır. Savaşların asıl hedefi yok etmek değil zararsız hale getirmek olduğu halde İsrail tehdit olarak gördüğü HAMAS yerine çocukları, kadınları, sivilleri ve hastaneleri vurmakta, meskûn mahalleri yaşanmaz hale getirmektedir. İsrail’in Gazze’ye saldırısının birinci ayında 4500 çocuğun hayatını kaybetmiş olması sözün tükendiği noktaya gelindiğini açıkça göstermektedir.
Gazze vahşeti Batı’nın gerçek yüzünü ortaya koyarken içimizdeki Batıperestleri de turnusol kâğıdı misali açığa düşürmektedir. Cihan Harbi’nde “Osmanlı’yı arkadan vurdukları” söyleminden tutun da “Yahudilere toprak sattıkları” söylemine kadar pek çok iddia ileri sürülerek Filistinliler için bir şekilde “layıklarını buldular” demeye çalışıldığı görülmektedir. Osmanlı’yı alnından vurup Ortadoğu’yu paramparça eden başta İngilizler olmak üzere Anadolu’yu işgale yeltenen Yunanlıları ve diğer Batılı ülkeleri görmezden gelen ve onları örnek medeniyet konumunda gören içimizdeki Batıperestlere ne dense azdır.
Mazlumun geçmişinden bir takım gerekçeler uydurarak zulme seyirci kalmak zalimle iş tutmaktan öteye bir anlam ifade etmemektedir. Bilge Kral’ın muhalled tespitiyle “Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır.” Olmaz da. Dünya tarihi ve coğrafyaları bunun şahitleridir.