eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
16°C
Ankara
16°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
17°C
Cumartesi Yağmurlu
12°C
Pazar Açık
16°C
Pazartesi Açık
19°C

Meral ÇALIŞKAN ALKAN

1993 Ankara doğumlu. Lisans eğitimini Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Hemşirelik bölümde tamamladıktan sonra; Hemşirelikte Yönetim Anabilim dalında Gazi Üniversitesinde tezsiz, Bozok Üniversitesinde tezli yüksek lisansını yaptı. Hemşirelik mesleğine dair şahitliklerini ve hikâyelerini tarihe not düşürmek üzere yazıyor.

    İnsanın Sözü..!

    İnsanoğlu konuşarak anlaşmaya çalışan bir varlıktır. Anlaşmaya çalışan diyorum, çünkü günümüzde iletişim şekli çok fazla değişti. İletişim dediğimiz olgu, iletilmek istenen bilginin hem gönderici hem de alıcı tarafından anlaşıldığı ortamda bir bilginin aktarılma sürecidir. Bu aktarılma sürecinde bazen, hatta çoğu zaman artık sözlü konuşmaya ihtiyaç kalmıyor. Elektronik mektuplaşma, telefon uygulamalarındaki yazışma yöntemleriyle birbirimiz ile iletişime geçebiliyoruz. Bu tarz iletişim yöntemlerinde aslında sadece bilgi aktarımda bulunuyoruz da diyebilirim. Nedeni ise insanoğlunun yaşam koşulları ne getirir ise getirsin, gün içerisinde yapmış olduğu bilgi aktarımı, edinmiş olduğu bilginin gün sonunda duyguları olan insana yetmiyor oluşudur.

    Yapılan bazı araştırmaları incelediğimizde, anne karnındaki canlı ile konuşmanın, anne karnına dokunarak bir şeyler anlatmanın yahut müzik, doğa sesleri, dini dinletiler dinletmenin onun doğum sonrasındaki yaşantısına etki ettiğini bildiriyor. Baktığımız zaman bu olay daha anne karnında iken iletişimin ne kadar etkili olduğu, dokunma gibi eylemlerin onun duyguları olduğu, yani sadece tıbbi olarak bir fetüs değil bir insan olduğunu kanıtlar niteliktedir.

    Yine yapılan bazı araştırmalara baktığımızda, hayatının son dönemini yaşayan bilinci kapanmış ölmek üzere olan insanların en son kaybettikleri duyunun işitme olduğu ortaya çıkmış. Bu kişilerin bilinci açık insanlara söylenen söz ile aynı beyin aktivite dalgasını verdiği gözlemlenmiştir.

    Yani doğmadan başlayan duygu ve hislerimiz, ölene kadar (koma hali de dahil) devam ettiği görülmektedir. Hal böyle iken söylediğimiz cümlelerinin, kelimelerin karşımızdaki insanda nasıl hisler bıraktığı, bizimle ilgili düşüncelerine nasıl yön verdiğini umursamamak çok acımasızca olmuyor mu?

    Yunus Emre’nin “ Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı, Söz ola agulu aşı, bal ile yad ede bir söz” nakaratındaki gibi söz dediğimiz yapı bu kadar güçlü iken nasıl olurda sadece iletişimi seçebiliyoruz, hayret edilesi bir durum.

    Günümüz koşturmacasında hepimiz bir şeyler yetiştirmeye çalışıyoruz. Bu kimi zaman çalıştığımız ortamdaki işler olurken, kimi zaman da özel hayatımızdaki işler oluveriyor. Bu koşuşturmaca tabi ki bizlerin cümlelerinde değişimlere neden oluyor. Ama bu hıza yetişme çabası sözün içindeki anlamını kaybediyor ve duyguları olan insana dokunur hale geliyor. Bunun birçok örneği yaşantımızda görünüyor. Lakin hastanelerde durum biraz daha ciddiyete dönüyor. Kişilerin yaşam standartları da bu sözleri anlamlandırırken oldukça etkili oluyor.

    Hemen bir örnek verelim. Yoğun bakım servislerinde yatan hastaların başında refakatçi bulunmaz. Hastanın bütün ihtiyaçlarını oda hemşireleri ve hasta bakıcılar ile sağlanmaya çalışılır. Lakin her ne kadar hastalara meslektaşlarım baksa da, hasta yakınları günde bir, bazı kurumlarda iki kere içeri alınarak hem yakınlarının hem de hastanın moralinde iyileşme bekleriz. Bu ziyaretler sırasında dikkatimi çeken en önemli unsurlardan biri bazı kişilerin hastanın başında Kuran okumaları olmuştur. Kimsenin inancına ya da ritüeline karışmıyorum. Fakat yukarıda da söylediğim gibi en son kaybedilen duyu işitme iken o hastaya neden ölmüş ya da ölecek hissiyatı veriyoruz, bilemiyorum. Bunun yerine hastamıza söyleyemediğimiz güzel şeyleri söylemek, iyileşeceksin, güvendesin, ben buradayım gibi güzel kelimeler seçmek daha doğru olmaz mı?

    İletişimin sadece bir bilgi aktarımı süreci olmadığının en güzel örneğini bebeklerde/çocuklarda görebiliriz. Özellikle küçük çocuklarda duyguların çok yoğun olması yaşamlarının her anında yeni şeyler öğreniyor olmaları sözün gücünü gösterir nitelikte oluyor. Herhangi bir oyuncak ya da o an yaptığı bir eylem için çocuğu vazgeçirmeye çalışmakta doğru kelimeleri ve doğru yaklaşımı seçmek çok etkiliyor. Duvara resim yapan bir çocuğa, ceza vermek, kızmak, hayır bu yanlış, burayı çizemezsin demek yahut kalemlerini, boyalarını kaldırmak çocuğun özgüvenini zedeliyor, belki de mükemmel bir ressamın önünü kesmiş oluyoruz. Bunun yerine çocuğa resim defteri almak, resmi beraber yapmak, yanında olmak, bu deftere çizdiğin resimler daha güzel görünüyor üstelik bunları hatıra olarak saklayabiliriz demek, bir tuval, duvar için özel çıkmış silinebilir aparatlar almak gibi çocuğa seçim şansı sunmak, ona bir şey yaptırırken olaya onu ve fikirlerini de dahil etmek, daha doğru ve olumlu sonuçlar almamıza sebep oluyor. Yani sadece iletişim eylemini yapmıyor, sözlerimiz ile o miniğin kalbine dokunu veriyoruz.

    Bizler aslında bir bireyden daha fazlasıyız. Ben bir anne aynı zamanda bir evlat, kardeş, bir eş, bir dost, bir hemşire, kiminin yanında öğrenecek çok şeyi olan bir kişi, kimi için ise öğretici konumda olabiliyorum. Bu hepimiz için bu şekilde. Durum böyle iken ağzımızdan çıkan sözler sadece mesaj iletmekten ibaret olmamalıdır. Kalp kırmamayı, incitmemeyi, doğru kelimeler seçmeyi hepimizin öğrenmesi gerekmektedir.

    Unutmayalım ki, biz insanız ve sözümüz aslında özümüzü yansıtıyor. Ve insanoğlu her zaman yansıttığını bir ayna misali geri alıyor.

    “Sevgi iyileştirecek, hepimizi!”

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.