İmam Gazali ilimleri sınıflandırırken tıp ilmini farz-ı kifaye bir ilim olarak ele alıyor. Farz-ı kifaye İslam terminolojisine göre toplumda birilerinin yapması zorunlu olan bir yükümlülük anlamına gelir. Başka bir deyişle söyleyecek olursak eğer bir toplumda doktor bulunmazsa o toplum ahiret gününde topyekün bu durum nedeniyle sorguya çekilecektir.
İslam toplumu, insanların hem bu dünyada hem de öbür dünyada faydasını dikkate alarak ilimleri bile sınıflandırmıştır. Bazı ilimler farz-ı ayn, yani herkesin bilmesi gereken, bazı ilimler farz-ı kifaye, bazıları mübah yani yapılmasında sakınca olmayan, bazıları mekruh yani hoş görülmeyen, bazıları haram yani tamamen yasak olarak kabul edilmiştir.
Bazı konularda biraz daha detaya inilerek alt sınıflamalar bile yapılmıştır. Örneğin müzik… İmam Gazali bu konuyu detaylı olarak inceler; haram ve helal olan müzikleri ayırır. Tabi her durum için keskin sınırlar belirlemez. Müzikte de başka konularda da mutlaka insanın aklına bırakılacak veya hükmüne insanın bizzat kendisinin karar vereceği durumlar olacaktır. Yoksa falan şarkıyı, filan klibi hakimin önüne götürerek helal veya haram gibi hükümler verdirmek diye bir şey olamaz.
İslam’da hükümler verilirken öncelikle Kur’an ve Sünnet’e bakılır. Buralarda delil bulunamayan konular olunca alimler devreye girerler. Alimler karar verirken konuyu çok detaylı olarak ele alır ve öyle karar verirler. Dikkat ettikleri hususlardan biri de toplum ve kişinin faydasıdır. Yani bir konu toplum ve insana fayda veriyorsa olumlu, aksi takdirde olumsuz bakılır.
Peki, fayda nedir? Günümüz toplumlarında fayda ön planda tutulmamakta mıdır?
İnsanlar faydalı olmayan bir şeyi hayatlarına sokmazlar. İtiraz edebilirsiniz, ama öyle. Sizin dışarıdan bakınca zararlı olduğunu gördüğünüz pekçok alışkanlık insanların hayatına bir fayda olarak girer. Bu bazen bir kandırmacayla olur, bazen insanın bizzat kendi tercihi olarak ortaya çıkar. İnsan beyni bir şekilde fayda ve zararı tartar, fayda ön planda olursa onu tercih eder. Onun için ilmî çalışmaların her zaman bir değeri olmasını bekleyemezsiniz.
İslam’da faydacılığın kriterleri aklın, canın, malın, namusun ve dinin korunmasıdır.
Bireysel faydacığın kriterleri, yazmaya gerek yok, çünkü herkese göre değişir.
Günümüzde dünyaya hükmeden kapitalizmin faydacılık anlayışı ise paradır. Nadiren insani değerlerimiz paranın önüne geçebilir. İnsani değerlerimizin paranın önüne geçebilmesi için gerek güç kullanarak gerek hukuku ön planda tutarak mücadele vermemiz gerekir.
İlimler konusuna dönecek olursak… Aslımızda var olan değerleri dikkate aldığımızda tıp ilminin bir farz olduğunu söylemiştik. Benzer şekilde saymaya devam edecek olursak öğretmenlik, mühendislik, hukuk, emniyet ve daha başka kurumsallaşmış pekçok mesleği bu kategoriye sokabiliriz.
Diğer taraftan müzik, spor, tiyatro, sinema, resim gibi pekçok alan dinin zorunlu gördüğü meslekler arasında yer almazlar. Oysa bunlar günümüzde yukarıda saydığımız meslekleri neredeyse geride bırakmışlardır. Bu değişikliğin nedenini büyük oranda paraya bağlayabiliriz. Tabi toplumun değer yargılarının değişmesi veya değiştirilmesinin de bunda rolü vardır.
Hani beyin göçü diye bir durum vardır, ülkelerden ülkelere zeki insanlar bir şekilde transfer olurlar. Aslına bakarsanız meslekler arasında da böyle bir beyin göçü vardır. Beyinler değer verdikleri veya verildikleri mesleklere doğru göçmeyi tercih ederler. Değer verdiğiniz meslekler bireysel ve toplumsal olarak fayda yönünden daha alt basamaklarda ise uzun vadede hep beraber bunun mağduru oluruz.
Bu konu dikkate alınarak son yıllarda belli meslek grupları için üniversite sınavlarında bir alt limit belirlenmesine başlanmıştır. Bu güzel bir girişimdir, ama yeterli değildir. Böyle bir konuda devletin atacağı adımlarla, alacağı kararlarla sorunu tamamen çözmesini beklememek gerekir. Herkesin kendi üzerine düşen vazifeyi yaparak çocuklarımızın beynine mesleklerin değerlerini kendi milli değerlerimiz çerçevesinde yerleştirmemiz şarttır.