Bir dönem fıkıh köşesi veya günlüğü altında fıkhi soruları cevaplandıran Misak dergisinin yazar ve yöneticilerinden Hüsnü Aktaş, Burhaneddin Zernuci’nin Talimu’l müteallim: Tariku’l taallum kitabına sıkça başvurur ve ondan alıntı ve aktarmalar yapardı. Ben de zaman zaman bu kitap ve konusuyla ilgilendim. Bu kitabın, müellifinin tek kitabı yani dürri yektası (eşsiz incisi) olduğu ifade edilir. Kitap tahsil, eğitim ve eğitim yollarıyla alakalıdır. Türkiye’de tutulmuş ve birçok baskısı yapılmıştır. Tarih içinde bu konuyla alakalı çok sayıda kitap yazılsa bile doğrudan konu etrafında yazılan eser sayısı yine de oldukça azdır.
İnsanı diğer canlılardan ayıran ve üstün kılan özellik ilimdir. Bu da insanoğluna bahşedilmiştir. İman da takva, medeniyette ilim aranır. Allah Adem’e bütün isimleri öğretmiştir. Bununla birlikte harf harften veya isim isimden ibaret değildir. Ayet ve hadislerde harf ve isim daha kuşatıcı ve kapsamlı anlamlarda kullanılmaktadır. Harf harften isim de isimden ibaret değildir. Neml Suresinde (38, 39,40) Süleyman Aleyhisselam kıssasında anlatıldığı ve temas edildiği üzere cinlerden bir ifrit Belkis’in tahtını Süleyman Aleyhisselama yerinden kalkmadan getirebileceğini söylüyor. Buna karşılık ins ve insanlardan ilim verilen birisi ise o tahtı göz açıp kapayıncaya kadar getireceğini söylüyor. Burada da insan farkı ortaya çıkıyor. İnsan varlıkların en gelişmişi ve yeryüzünde Allah’a vekalet edecek konumda olan tek varlıktır. Allah: lakad kerremna beni adelm buyurmaktadır. Hazreti Musa’yı kendisi için yarattığı gibi insanı da özene bezene yaratmıştır, Diğer canlılar insana musahhar kılınmıştır. İnsanın diğer varlıkları üstünlüğünün nedeni, ona verilen ilimdir. Bu sayede toplu yaşamı ve alanlarını şekillendiren kültür ve medeniyet gelişebiliyor. Kur’an’da bahsedilen yeryüzünün imarından kasıt (vesta’merekum fiha) bu, yani medeniyet olsa gerek.
Talim el müteallim adlı Hanefi mezhebine mensup Zernuci tarafından kaleme alınan eserde genelde Şafii Divanında yer alan bir beyitte ilmin olmazsa olmaz araçları ve öncülleri dile getirilmektedir.
Ela len tenale’l ilme illa bisittetin
Seünebbiuke an mecmuiha bibeyanin
Zekain, hırsin ve istibarin ve bülgetin
Ve irşadi üstadin ve tuli zamanin…
Herkesin yapısı ilim tahsil etmeye müsait ya da yeterli olmayabilir. Hazreti Ali’ye atfedilen bu beyitte yer alan altı husus veya unsur sırasıyla şöyledir: Zeka, tutku, sabır ve maddi imkan. Bir hocanın dizinin dibinde meşk etmek ( şimdi kolektif düzeyde okul) ve bolca zaman. Zeka veya kavrayış yeteneğinin sınırlı olması veya olmaması halinde ne kadar çabalarsa çabalasın insanın ilimde geleceği yer bellidir. Bu açıdan zekası yeterli olmayan bu alanda sınırlı bir behreye ulaşabilecektir. Alabileceği mesafe sınırlı kalacaktır. Harcanan vakit ve seferber edilen, harcanan imkanlar çarçur ve heba olacaktır. Halbuki daha az imkan seferber edilerek pekala zeki talebelerin önünü açmak mümkündür. Onlar az imkanla göz dolduran sonuçlar alabileceklerdir. Bir Hadis ilme yatkınlıkları ve kabiliyetleri noktasında insanları sınıflara ayırır ve tasnif eder.
Şöyle ki, Ebu Musa El-Eş’ari -radıyallahu anh-‘den merfû olarak rivayet edildiğine göre Nebî -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: «Allah’ın benimle gönderdiği ilim ve hidayetin misali, bir araziye düşen yağmur gibidir. (Bilindiği üzere), bazı araziler var, tabiatı güzeldir, suyu kabul eder, bol bitki ve ot yetiştirir. Bir kısım arazi var, münbit değildir, ot bitirmez, ama suyu tutar. Onun tuttuğu su ile Allah insanları yararlandırır. Bu sudan kendileri içerler, hayvanlarını sularlar ve ziraat yaparlar. Bu yağmur, diğer başka bir araziye daha isabet eder ki, bu ne su tutar ne ot bitirir. Bu temsilin biri Allah’ın dininde fıkıh/ilim sahibi kılınana delalet eder, böylesini Allah benimle göndermiş olduğu hidayetten yararlandırır. Yani hem öğrenir, hem öğretir. Temsilden biri de, buna iltifat etmeyen kendisiyle gönderildiğim hidayeti hiç kabul etmeyen kimseye delalet eder.»
Burada yağmur eğitime, toprak çeşitleri de insan çeşitlerine benzetilmiştir. Her toprak suyu emmeyeceği veya faydalı kılmadığı gibi her insan da eğitimden pay alamaz ve faydalanamaz. Zeka çeşitleri de toprak çeşitleri gibidir. Kabiliyetli olan ilmi alır ve tahsil yolunda başarılı bir grafik çizer. İlim yolcusunda veya talebesinde aranılan niteliklerden birisi de hırs ve tutkudur. Bir şeyi tutku ile istemeyen ona sahip olamaz. Bu yüzden ‘sen bütünüyle kendini ilme vermezsen ilim sana hiçbir şey vermez’ demişlerdir. İlim kendisini tutkuyla sevmeyenlere karşı cimridir. Tutku aşkın biçimlerinden birisidir. İlmi seven ona mazhar olur. ‘Istıbar’ ise zor olsa bile, zorluğa katlanarak sabretmektir. Anlama yolculuğunda üstada, hocaya ve kitaba sabretmek gerekiyor. Muhammed Abduh ilim tahsil yolunda karşılaştığı kitaplar ve hocalar nedeniyle cesareti kırılır ve yakınlarının ısrar ve takip ve yönlendirmeleriyle ipini kopardığı veya kestiği medreseye geri döner. Öğrencinin araç gereçlerinden birisi de Hazreti Ali’ye veya İmam Şafii’ye atfedilen beyitteki ‘bulga’ maddesidir. Maddi imkan demektir. Elbette maddi imkan özellikle günümüzde başarılı eğitim ve okulların tercihinde avantaj sağlamaktadır. Maddi imkan bizzat öğrenci ve ailesi tarafından sağlanacağı veya karşılanacağı gibi hayır ve servet sahipleri tarafından da burslar suretiyle veya vakıflar aracılığıyla temin edilebilir. Bu da hevesli gencin eğitim sürecinde tutunmasını sağlar. Eğitimde bir başka faktör ise bizzat hocadır. Araplar kendi kendine öğrenene küçümser anlamda ‘suhufi’ demektedirler. Elbette otodidakt gibi kavramlar buna işaret eder. Bu anlamda Churchill gibi efsanevi devlet adamları kendi kendilerini yetiştirmişlerdir. Lakin bu bir kural değil istisnadır. İsabetli öğretmen öğrencinin yolunu ve ilim yolculuğunu kısaltır ve zamandan ve masraftan tasarruf etmesini sağlar. Eğitim yolunda aranan bir başka şart ise yol azığı olarak zamandır. Acele eden ve bu yolda sabrı kuşanmayan talebe hedefine ulaşamayacaktır. Konulara ve ilim dallarına hakim olmak zamanı gerektirir. Elbette bu şartlara veya öncüllere zamanına göre ilave ve çıkarmalar yapılabilir. Teknik alanındaki gelişmeler talebeye yardımcı olduğu kadar köstekleyici de olabilir. İbda hasletlerini köreltebilir. İngiltere’deki okullarda ilk ve orta öğrenimde hesap makinasının yaygın kullanımıyla çocukların çarpma ve bölme gibi işlemlerde yetersiz kaldıkları görülmüştür. Sadece teknolojiye dayananların zihni melekeleri dumura uğrayabilir. Bu da bize dengeleme ihtiyacına götürüyor. Bu nedenle Nabi Avcı ‘teknolojinin en yüksek imkanlarına sahip olsam da yine de yanımda bir kara kalem taşırım’ demektedir.