Eğitim üzerine birçok tanım geliştirilmiş olmakla birlikte eğitime aynı zamanda yenilenme de diyebiliriz.
Kalıplaşmış yanlış düşüncelerden sıyrılmak, zamana uygun yeni ufuklara yelken açmaktır eğitim.
Okumak da böyledir, okudukça insan değişmeli, gereksiz değişim olduysa da özüne dönmelidir…
”Bu nice okumaktır?” sorusunu Yunus’a sorduran nedir? Sorusuna da cevap aramaktır, okumak da, eğitim de…
Öğrenmek kolaydır. Önemli olan eğitimdir.
Asırlardır en önemli öğretmen olduğunu her fırsatta kabul ettiğimiz iki cihan güneşi Peygamber Efendimiz;
”İki günü birbirine eşit olan ziyandadır!” diye buyururken işte deminden beri sözünü ettiğimiz değişimden bahseder.
Çocuklarımızı okula gönderiyoruz…
İki günü eşit olarak mı geliyorlar eve, bir önceki günü daha iyi, bir sonraki günü daha kötü olarak mı geliyorlar eve bunu düşünmek zorundayız. Düşünmekle kalmayıp bunun üzerine ciddi anlamda kafa yormak zorundayız.
Okullar, fiziki anlamda sorunsuz.
Çocukların sağlığı için her okul uygun hale getirildi.
Eskisi gibi kitap defter sıkıntısı da yok.
Madem maddi yönden ciddi sorunlar yok o zaman herkesi uzaktan yakından etkileyen eğitimin, değişim tarafı üzerine kafa yormak gerekiyor.
Özellikle temel ahlaki durumlarda çocukları okullarda bekleyen tehlike ne, evde bekleyen tehlike ne, sokakta bekleyen, internette bekleyen tehlike ne, bunların üzerinde durmak gerekiyor.
Evde sıkılanan ahlaki somun okulda, sokakta, internet ortamında gevşetiliyorsa…
Okulda sıkılan disiplin somunu evde, sokakta, internet ortamında gevşetiliyorsa bu olumsuz gidişata karşı hep beraber önlem almak durumundayız.
”Devlet gençlik yetiştirmede çuvalladı, devlet bu işi layıkıyla yapamadı, yirmi yıldır yetiştirilen nesil heba oldu!” gibi tespitler doğru tespitler değil.
Devletin tabi olumlu, olumsuz katkısı var ama suçun tamamı devletin değil.
Aileler maddi anlamda geleceğini kurtaracak çocuk yetiştirme derdinde iken suçu devlete atmaları haksızlıktır!
İki günü eşit olmayacak çocuk yetiştirmek derken…
Bu, ailelerin de; ailelerin ve okul yönetiminin etkisinde kalan okuldaki bir kısım öğretmenin de tek derdi, bir önceki günden daha çok test çözmesi, daha fazla net yapması olarak anlaşılmakta!
Bu anlayışla nereye gidebilir ki çocuklar?
Özünden, köyünden, geleneklerinden, ülkesinden ve hatta ana babasından utanan çocuklar çığ gibi büyümekte!
Hatırlar mısınız, bizler çocukken köyümüzdeki iyi ve kötü insanların kim olduğunu evde ailemizden öğrenirdik!
Bize direkt anlatılmazdı şu iyi, şu kötü diye.
Biz anlatılanlardan çıkarım yapardık.
Okul ortamı, aile ortamı birlikte hareket edip birbirini tamamlamalı, birbirini eksiltmeden…
Bakanlığın haftada bir kez de olsa ebeveyn eğitimini zorunlu hale getirmeyi düşünmeye başlaması gerek.
İki günü eşit olmayan nesil önce aile eğitimi ile başlar.
Kaleminize sağlık. Bir egitmci olara devlet egitimde yüzde yirmi suçlu gerisi ale ve toplumun. Ne var ki bir hakikat değişmez sorumluluğunu bilecek aileleride gene muallimler yetiştirecek öğretmenler değil