SUNUŞ:
Bu haftaki röportajımızı İbrahim Halil Çelik ile yaptık. Yakın tarih Türkiye hafızasının yakından tanıdığı bir isim. Kamuoyunda oldukça hareketli bir siyasi dönemde tanınsa da o aslında bir muallim, bir maarif adamı ve bir kültür adamı. Zihin dünyasını yakın tarih informel eğitim kanallarından inşa etmiş. Sezai Karakoç, Bediüzzaman mekteplerinden beslenmiş. İlkokul öğretmenliğinden başlayarak maarifin pek çok kademesinde muhtelif görevlerde bulunmuş. Hem bir kültür adamı, hem de fikir cephesi olan maarif adamı. 68 öğrenci olaylarının ve Kanlı Pazar 69 eylemlerini gerçekleştiren gençliğin aktif olduğu dönemde çeşitli gençlik faaliyetlerine, muhtelif gençlik teşkilatları vasıtasıyla katıldı. Farklı sivil toplum kuruluşlarında görev yaptı. O bir hatip ve bilgi ve birikimleriyle kalabalıkları yönetip yönlendirebilen bir toplum önderi oldu. Mahallî ve ülke geneli basında çeşitli dergi ve gazetelerde yazıları yayınlandı. Halen okuyan, düşünen, yazan bir kalem sahibi. Tüm bilgi ve tecrübelerinin yol göstericiliğinde kendisiyle bir röportaj yaptık. Bütün maarif alakadarlarının bilgisine sunuyoruz.
İbrahim Halil ÇELİK İle RÖPORTAJ:
OKUMAK ÜSTÜNE
İbrahim Halil Çelik
Maarifin Sesi: 1. Okuma nedir? Kaliteli bir okuma nasıl yapılmalıdır?
ÇELİK: Herkesi saygıyla selamlıyorum önce. Sorularınızın ana teması, insanın en anlamlı eylemlerinden biri: Okumak.
1/a. Şöyle bir benzetmeye başvurmak abartılı sayılmamalı bence: Ceninin oluşmaya başlaması, ete kemiğe bürünmesi; hayati organlarının, beyin, göz, kulak vb. ortaya çıkmaya başlaması ve bunlarla dış dünyayı algılamaya koyulması… Dış dünyanın ve eşyanın insan zihninde yanlış algıdan ve zanlardan uzak, esas kimlikleriyle ve esas konumlarında yerlerini alması…
İnsanın sadece akıl ve beyinden mürekkep bir varlık olmadığı, bunların yanında his, korku, ön kabul gibi soyut etkenlerin de hayatı boyunca insanın istikametinde önemli roller oynadığını biliyoruz. Bu etkenlerin hepsi bir araya gelerek insanın menzili maksuduna ermesini etkiler. Yani hakikate…
Toparlarsak, demek ki okuma eylemini iki çok önemli işlev olan bir biçimleyici, bir ameliye olarak görebiliriz: Birinci işlevi, insanın, kendi dışındaki her şeyi algılamaya, anlamlandırmaya, tanımlamaya, tasnif etmeye, onunla bir başka şeyi/şeyleri mukayese etmeye, ölçmeye, sonuçlandırmaya, fayda-zarar ekseninde konumlandırmaya yarayan bir katalizördür. İkinci işlevi ise, dış dünyayı algılamaya başlayan insanın çeşitli nedenlerle (hatalı eğitim ve yetiştirilme sonucu) yanlış olarak algılaması, adlandırması, tanımlaması sonucu ortaya çıkmış olan hastalıklı, arızalı ve tehlikeli anlam coğrafyasının yeniden onarılması, rehabilite edilmesi ve hakikat menziline koyulması…
1/b. Kanaatime göre, kaliteli okumak dediğiniz şey, iki temel şartın sağlanması üstüne bina edilir. Bilmezliğinin, cehaletinin idrakinde olmak ve bunun telafisi için var gücüyle çalışmak. Bu temel sağlanmadan yapılacak her türlü okuma, kimseye (tabii ki başta insanın kendisine) faydası olmayan, gereksiz, işe yaramayan, boş bir iştir.
Sorunuzu, zaman-zemin eksenine yönelik olarak anlarsam, bence okumanın zamanı yoktur. Günün en olumsuz denebilecek bir kesitinde de azami verimli bir okuma yapabilirsiniz. En uygun sandığınız bir zaman diliminin de aslında öyle olmadığını görebilirsiniz. O ana mahsus kişisel bir meşgaleniz yoksa faydalı bir okuma yapabilmek için belirleyici olan şey, başta dediğimiz gibi, okumayı içe yolculuğunuzun ve zihni tekamülünüzün elzem unsuru olarak görmenizdir. Okumak insanın kendisini her an yenilemesidir. Okumak bir binanın iç mimarisidir. Okumak kişinin hayata hakim olmasıdır bence.
Maarifin Sesi: 2- Düşünce ile insan; iç terbiye ve davranış terbiyesi arasında nasıl bir ilişki kurarsınız?
ÇELİK: İki eli, bir kafası ve üstünde dikildiği iki ayağı bulunan her yaratık, insan sınıfına girmiyor. İnsanın, insan halini alması, tek şarta bağlıdır: Düşünebilmesi. Düşünce, insan dediğimiz varlığın tam anlamıyla mütemmim cüz haline evrilmesini sağlayan dinamiktir.
Düşünce ile insan, iç terbiyeyi sağlar. Düşünceyle insan genetik, sorunlu psikoloji, yanlış ve kusurlu eğitimden kaynaklanan yanlarımızı, kendimize ve başkalarına zarar vermekten çıkararak yararlı yanlar haline getiririz. Bunun adı iç terbiyedir.
Dış terbiye, iç terbiyenin tazyikiyle, dışımızın rafine davranışlar sağlayabilmesidir. Bilinen özdeyiştir: ”Küp, içindekini dışarıya sızdırır.” İç terbiyeyi gerçekleştirememiş insanın dışarıya rafine görünüm verebilmesi mümkün değildir. Bunun için kendisini zorlaması, kişilik çatlaklarına, yani bozuk ruhsallığa yol açar; astarı yüzünden pahalı çıkar.
Biraz düşününce, meselenin okumayla alakasını görebiliyoruz. Epistemolojik kafa karıştırıcı kavram kargaşalıklarına girmeden şöyle hiyerarşik bir formülasyona gitmek meramımızı anlatmaya yeterlidir diye düşünüyorum: Okuma → Düşünme → İç Terbiye → Dış Terbiye → İnsan.
Maarifin Sesi: 3- Kısaca çocuk, muallim, mürebbi tarifi yapabilir misiniz?
ÇELİK: İki tür çocuk olabileceğini düşünüyorum. Biri biyolojik anlamda, gerçek anlamıyla çocuk ki muallimin ve mürebbinin tedrisinden geçmeye adaydır, bu tür. İlerde insan olmak hedefine ne ölçüde yaklaşacağını, bu evrede alacağı eğitimin ve öğretimin yönü belirler. İkinci tür çocuk ise biyolojik özelliklere bağlı olma şartı aranmaksızın, hayatının sonuna kadar öğrenme, eğitilme faaliyeti içinde olan herkestir. Yani okuma aşamasından “insan olma finaline” kadar, deyim yerindeyse seyr-i sülukunu kesmeyen kişidir. Bu anlamda, yaşayan herkes çocuktur.
Muallim (öğret-m-en), hayatın-öğrenmenin (talimin) başında olan çocuğa gerekli olacak bilgiyi, beceriyi sağlayan kişidir. Muallim hamur teknesinde hamur kesendir. Muallim demiri çelikleştiren ve kömürden elmas elde edendir.
Mürebbi (terbiye edici), Muallim’in sağladığı bilginin çocuğa özümsetilmesini, bilginin içselleştirilmesini sağlayan kişidir. Mürebbi, insanın insan olmasını sağlayan ruh mimarıdır. Çağdaş eğitim kurumlarında laboratuvarların, uygulamalı pratik derslerin temelinde bu terbiye etme endişesi yatmaktadır. Geleneksel tasavvuf eğitiminde şeyhin işlevi de aynıdır.
Maarifin Sesi: 4. Eğitim, öğretim, terbiye, talim kavramları sizin zihninizde nasıl bir Türkiye hayali uyandırıyor?
ÇELİK: Türkçenin, Türklerden başka Müslüman milletlere de bir şeyler söyleyebildiği, bu milletlerin hepsinin beslendiği kaynaklardan kendisinin de beslendiği dönemlerde, eğitim sözcüğünü “terbiye” ile öğretim sözcüğünü de “talim” sözcüğüyle karşılıyorduk. Sonra bir şeyler oldu (!), tüm Müslüman milletlerin beslendiği o damarla bağımızı koparmak isteyen, bizi yalnızlaştırmak isteyen birileri, dilimizi de bir ameliyeye tabii tuttular ve bizi kurtlar sofrasının orta yerinde yalnız bıraktılar. O günden beridir, ortasında yer aldığımız İslam coğrafyasında kimselerin anlamadığı, bizim de kimseyi anlamadığımız bir yalnızlığa mahkumuz. İçerde de ülkemiz, o günden beri birbirine uzak, yabancı, kuşakların beraber yaşadığı ama birbirini anlamadığı bir toplum hükmündedir.
Hayalim, eğitim ve öğretimin, İslam coğrafyasında ve ülke içinde insanların birbirini anladığı, geldikleri kökü bildikleri, bazen bir kelimenin, bir sesin buna ilişkin çağrışımlar uyandırdığı, aynı şeyleri hatırlattığı bir topluma ve kendi öz köküne dönmemizdir. Kendisine dayatılan ”Kültür Emperyalizmi”nden kurtulup, şanlı geçmişinden gelen yeryüzünü ihya ve insanlar arası barışı sağlayan o imani mayayla insanları yeniden çağa hazırlamasıdır.
Maarifin Sesi: 5. Kendi okuma metotlarınızı ve zamanlarınızı bizimle paylaşır mısınız?
ÇELİK: Dakik, düzenli, her şeyiyle programlanmış, belli bir süreye yayılmış bir okuma programına sahip olmadığımı söylemeliyim. Hayatımızı ciddi şekilde dolduran gereksiz bir sürü şey, maalesef, zamanımız üzerindeki despotluğunu sürdürüyor. Bulabildiğim her zaman ve zeminde okumaya çalışarak, o gereksiz zaman çalmaları telafi etmeye çalışıyorum. Bu da okumanın tam anlamıyla verimli, sonuç alıcı olmasını engelliyor.
Öncelikli konuları sıraya koyarak okuma programları yapmak benim açımdan daha makul göründüğü için, okumayı bu mantık üzerinde gerçekleştirmeye çalışıyorum. Sıradaki konu bitince tarihin, felsefenin, edebiyatın, siyasetin o sırada dayattığı yeni konuya geçiyorum. Her çiçekten polen toplayıp bal yapan arı misali bir huyum vardır. Her kitap benim için bir çiçek bahçesidir. Onlardan aldığım haz ve manevi gıdayı dimağımda şekillendirmeye çalışırım.
Maarifin Sesi: Bu röportaj için size çok teşekkür ediyoruz.
ÇELİK: Ben teşekkür ediyorum.
90’lı yıllardan beri tanıdığım İbrahim Halil Çelik dava hassasiyetini doruk seviyede taşıyan,ibrahimi cesarete sahip bir aksiyon adamıdır.Anadolu tabiri ile dalağı dışında bir insandır.Hak mevzubahis olduğu zaman hiç kimsenin etkisinde kalmadan sözünü söyler.Bu söyleşide de inandıklarını sade ve duru bir dille ifade etmiştir.Günümüzde sayıları azalan numune referanslarımızdan biridir.İyi ki onu tanıma bahtiyarlığına erdim.Tebrik ediyorum.