Öğrenme, eğitim… Dünyamızın, günümüzün vazgeçilmez kelimeleri. Bizler dünyaya gelmeden daha, eğitime tabi tutuluyoruz ya da eğitilmemiz gerekiyor. Ki başınızı çevirdiğinizde her görülenden öğrenilmesi gerekenler çıkıyor. Baktığımız her varlık, bizlere bir öğüt bir ders niteliğinde oluyor.
Sahabenin biri, peygamber efendimize sorar Ya Resulullah, çocuğumu nasıl terbiye edeyim. Efendimiz kaç yaşında der. Bir yaşında diye cevap verince sahabe, geç kalmışsın anne karnında başlaman gerekirdi diye cevap verir peygamberimiz. Doğmadan başlıyoruz öğrenmeye, egitilmeye. Ataların da dediği gibi “Ağaç yaş iken, eğilir”.
İslam dini bir insanın yetişmesi için nasıl edebin, eğitimin, Kur’an okumanın faziletleri üzerinde duruyor ise tıbbi olarak da bunun üzerine çalışmalar yapılmış. Doğacak olan bebeğin, sakin olması için klasik müzik dinletin, kavga etmeyin, strese girmeyin, eşiniz de anne karnındaki bebeğini sevsin onunla konuşsun şeklinde eğitimler verilir. Yeni bir bebekle anne de tekrar öğrenme sürecine girer. Doğum esnasında neler yapacağı, bebeği nasıl emzireceği, nasıl yıkayacağı gibi bir çok yeni bilgi ile karşılaşır. Hatta birçok anne her bebeğinde farklı şeyler öğrendiğini, başına farklı olayların geldiği, ilk bebeğimde şöyle oldu ikinci de bunu değiştirdim öğrendim gibi cümleler ifade ederler. Artık evin erkeği de kademe atlamış baba olmayı öğrenmeye başlamıştır. Yeni bir bebek/insan ile aile üyeleri de öğrenme sürecine dahil olmuşlardır.
Doğum sonrası neler oluyor peki? Özellikle de çalışan anne sayılarının artması çocukların daha erken yaşta okul ile tanışmalarına vesile oluyor. Kreş ile başlayan okul serüveni çocuğun kuleleri üst üste dizmesi gibi, ilkokul, orta okul, yüksek okul diye devam ediyor. Aslında basite indirgedigimizde hayatta kalma mücadelesi olarak görülen her aşamada öğreniyoruz. Sürekli şu okulu bitireyim, buradan mezun olayım derken hayat önümüze birer merdiven gibi diziliyor. Tam merdivenler sınavlar bitti diye hayal eden öğrenci, mesleğe adımını atınca herşeyin yeni başladığını fark eder.
Meslek dediğimiz olay hayatta belirli bir konu hakkında kişilerin hizmet vermesi şeklinde düşünürsek, her gün bir önceki güne göre farklılaşan dünya da bilgi sürekli yenilenen ve öğrenilen bir hâl hâlini almıştır. Dolayısıyla mesleğe başlayan kişilerin de hizmet kalitesini en yüksek seviyede tutabilmek için öğrenme devam etmektedir. İşçisi, memuru, amiri şeklinde ilerleme hiyerarşi sürmektedir.
Sağlık sistemine baktığımızda genellikle hiyerarşik kademe başhekimlik, başhekim yardımcıları, onların sorumlu olduğu birimler şeklinde aşağıya doğru sıralanır gider. Peki ne kadar doğru oluyor bu hiyerarşik kademeler? Başhemşireliğin başhekimliğe bağlı olması ne kadar doğrudur? Mükemmel bir doktor olmak yetiyor mu başhekim olmaya mesela? Yahut bir başhekimin bilmesi gerekenler neleri kapsıyor? Eski adıyla başhemşire, yeni adıyla sağlık bakım hizmetleri müdürlüğü (ki bana göre bu isim hemşireliği daha fazla anlatıyor) neye göre seçiliyor? Ya da diğer meslek gruplarındaki ünvanlar nasıl alınıyor? Liyakat dediğimiz olay doğru şekilde işliyor mu? Örneğin bir hemşire işe başladığı zaman hizmet içi eğitimleri devam etmekte, sorumlu hemşire, süpervizör hemşire, başhemşirelik için belirli bir kıdemi (iş tecrübesi), alanı ile ilgili uzmanlığı, bunların yanı sıra insanlar arası iletişim düzeyi, kriz yönetimi gibi konulara hakim olması gerekiyor.
Yani doğmadan başlayan bu eğitim, öğretim maceramız ömür boyu devam eder. Etmelidir de. Lakin unutmamak gerekir, eğitim dediğimiz şey, öğrenmek dediğimiz şey, sadece sınavları geçmek değil, olmamalı da. Kendini, kendimizi yetiştirmemiz gerekiyor. Yüksek statü ve yüksek maaş ile değil, hem birey olarak kendimize yetmemiz, hemde ülkemiz için her anlamda iyi birer evlat, anne/baba, kardeş olmamız gerekiyor.
Boşuna inmedi o ilk ayet, *oku, Rabbinin adıyla oku*.