Raşit halifelerinin her birinin eğitime dair tavsiyeleri vardır. Bunlardan biri olan ve ilim kapısı olarak da anılan Hazreti Ali’nin ‘bana bir harf öğretenin kölesi olurum’ dediği meşhurdur. Hazreti Ömer’in de eğitim ve insan karakteriyle alakalı değerlendirme ve tavsiyeleri olmuştur. Hazreti Ömer bir defasında ‘kişi kendinden aşağı katmanlarda olanları veya altındakileri aşağıladıkça ve üstündekine de haset duydukça alim olamaz’ demiştir. Elbette haset zemmedilmiş gıpta ise makbul tutulmuştur. İnsan sadece yaşayan akranlarına değil aynı zamanda vefat etmiş ilim erbabına da gıpta ederek, bakarak da seviyesini ve himmetini artırabilir. Çalışkan kimselere bakmak geridekilere şevk verir şevkini artırır. Hazreti Ömer’in bir şartı daha vardır. Öğrettikleri için ecr ve ücret almamak. Nitekim ayetlerde buna vurgu yapılmaktadır: “Buna (dava karşılığı) karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir.’ Arapçada ‘hisbeten lillah’ diye bir tabir vardır ki halis ve katıksız bir biçimde Allah için yapmak demektir. İslam’ın ilk devirlerinde Allah’ın dini halis ve karşılıksız öğretilirdi. Hatta imamet ve müezzinlik gibi hususlarda da ücret gözetilmezdi. Bununla birlikte hilafete seçildikten sonra Hazreti Ebubekir’in ilk yaptığı iş, kumaş toplarıyla birlikte sokağa fırlamak olmuştur. Bu tutum sahabeleri şaşkına çevirmiştir. Bu durumda devlet işlerini nasıl tedvir edecektir? Ona ‘ne yapıyorsun?’ diye çıkışmış ve sitem etmişler.. O da evladu iyalini nasıl ve hangi yolla geçindireceğini sormuştur. Bunun üzerine istişare eden sahabeler amme hizmeti karşılığında bir ücret takdir etmişlerdir. Bu takdir edilen ücret günde yarım koyun almaya imkan vermektedir. Yani halifenin maaşı aylık 15 koyun etmektedir. Daha sonra da bu düzen bozulmamıştır. İmam ve müezzine namaz kıldırdığından veya ezan okuduğundan dolayı ücret verilmez veya maaş takdir edilmez. Namaz veya müezzinlik sırasında vaktini bu hizmete harcadığı, adadığı ve bağladığından dolayı ücret verilir. Ücretin karşılığı vaktini hasretmesi ve hapsetmesidir. İllet budur.
Namaz vaktini çalışmadan geçirdiği ve çalışma saatleri bölündüğü için bir ücret takdir edilmiştir.
Halbuki günümüzde eğitim paralı bir sektör haline gelmiştir. Dolayısıyla algı değişmiştir. Her şey dünyevileştiği gibi eğitim de dünyevileşmiştir. Halbuki bila mukabil vaktini vakfetmek ve bağışlamak ulvi bir davranıştır. Fıtri olduğundan iyilik vicdanı rahatlattığı kadar toplumsal kaynaşmayı da sağlar. Zenginlik çeşitlerinden bazıları maddi ise bazıları da manevidir. Bu manevi olanlardan ve alanlardan birisi de ilimdir. Paylaştıkça artar ve insan ömrünü bereketlendirir. Öğrenmek ve öğretmek ömrü uzatan hususlar arasındadır.
Hazreti Ömer eğitimle ilgili tavsiyeleri cümlesinden olarak ‘öne geçmeden ve bir makama gelmeden ve bir mevkii ihraz etmeden önce, öğrenin’ buyurmuştur. Bir mevki ve makama gelen veya yaşlanan insanın izzeti nefsi öğrenmesine mani olabilir. Utanmasına vesile olabilir. Bu açıdan genç yaşta öğrenmek sonraki maniaları ortadan kaldırabilir.
İmam Buhari Hazreti Ömer’in bu sözü üzerine bir değerlendirme yapar ve her zaman durumun böyle gelişmediğine parmak basar ve sahabelerin yaşlılık döneminde de öğrendiklerini ifade eder, hatırlatır. Nitekim Hazreti Peygamberden naklen bir sözde ‘ilmi beşikten mezara öğrenin’ denilmiştir. Öğrenmenin sınırı ve yaşı yoktur. Sınır tayin edilemez. Bununla birlikte insanlar işe atıldıktan sonra nadiren ilim yolunda ilerlemektedirler. Elbette hizmet içi eğitim gibi açılımlar ve imkanlar vardır. Bu literatür takibini kolaylaştırır. Yine de bunlar Hazreti Ömer’in tavsiyesini ortadan kaldırmaz. Eskiler, ‘ erken kalkan yol alır’ demişlerdir.
Mustafa Özcan