eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Çok Bulutlu
21°C
Ankara
21°C
Çok Bulutlu
Pazartesi Az Bulutlu
22°C
Salı Açık
21°C
Çarşamba Az Bulutlu
15°C
Perşembe Parçalı Bulutlu
14°C

Hakikatin Tecellisi

Hakikatin Tecellisi
19.08.2021 08:29
0
A+
A-

Yazımıza bir hikayeyle başlayalım:

Günlerden bir gün araştırmayı, sorgulamayı ve yeniliği sevmeyen bir köye hoca görevlendirilmiş. Hoca ile çevresindekiler sohbet ederken içlerinden biri yaşadığı toplum hakkında bir sır vermiş. Rivayete göre o toplum, cumartesi günü asla kırmızı renginde bir kıyafet giymezmiş. Bunun sebebi ise; o gün eğer kırmızı renginde bir kıyafet giyilirse başlarına uğursuzluk geleceğine inanırlarmış. Bunu duyan hoca, konuyu kendine dert edinmiş ve birer birer herkesi uyarmaya çalışmış. İnandıkları düşüncenin ne kadar mantıksız olduğunu anlatarak düşüncelerini değiştirmeye çalışmış. Nihayetinde tüm toplum hocanın çabasına karşılık vermiş ve inandıkları bilgi yerini batıl inanç denilen bir söyleme bırakmış. Zamanla gün günü atmış ve eski yanlış inançlarından arındıklarını söyleyen toplum için cumartesi günü gelmiş. Sabırsızlıkla gözlerini güne açan hoca, sokağa çıktığında çevresindekilerde kırmızı renkte bir kıyafet görür müyüm diye dikkatlice izlemeye başlamış. Benimsenen eski inanca yanlış dese de toplum o gün yine kırmızı renk kıyafet giymemiş. Çünkü; aklıyla inandıkları düşüncenin yanlış olduğunu benimseseler de bilgiyi gönüllerine yerleştiremedikleri için alışkanlıklarını terk edememişler ve düşüncenin doğrusunu bildikleri halde eyleme dönüştürememişlerdir.

Pekala; bu söylemden sonra insanların akıllarına şu soru gelmektedir:

Bilginin gönül ya da kalbe yerleşmesi nedir?

Gönül kelimesi özbe-öz Türkçe bir kelimedir. Bu kelimenin Farsça karşılığı ‘dil’, Arapça karşılığı ise ‘kalb’dir. Kur’an’da ise kalb sözcüğü ile yakın anlamlı kelimeler bulunmaktadır. Bunlar: Sadr, fuad, akl ve nefs gibi kelimelerdir. Burada dikkatimizi çeken kalb yani gönül ile yakın anlamlı olarak nitelendirebileceğimiz akıl kelimesidir.

Bu kelimeler yakın anlamlı olarak benimsense de birbirinin yerine kullanılmamalıdır. Çünkü, ikisinin de çağrıştırdığı anlam farklıdır. “Ruhta madeni; dimağda ise şuası bulunan manevi bir nur” diye tanımlanan akıl ile “insanın sevmesini, kabul veya reddetmesini, bir işe karşı azimli veya gevşek davranmasını sağlayan gönül” arasında farklılıklar mevcuttur.1

Akıl kelimesini en iyi anlatan İbn Sina’dır. Kendisi aklı, uçan adam metaforuna getirdiği yorumla anlatmıştır. Bir insan düşünelim ve havada her şeyden bağımsız bir şekilde asılı halde durmaktadır. Tat, koku işitme gibi duyusal olarak hiçbir şey algılayamamaktadır. Bu kişi kendini cismani ve bedensel olarak her şeyden soyutlasa da havada asılı kaldığı zaman zarfında varlığından haberdar olabilmesi mümkündür. Kendilik bilincini ve öz benliğini kavrayabilmekte ve aklıyla varlığını kavrayabildiğini göstermektedir. O halde diyebiliriz ki; akıl insanın duyular vasıtasıyla idrak edemediklerini algılamaya yarayan bir vâsıtadır. Gönül ya da kalb ise araştırılıp sorgulandıktan sonra aklın doğru bulduğunu hakikat olarak benimseyen, kabûl ile teslim olandır.

Sonuç olarak sözlerimizi şu şekilde toplayabiliriz: Birey akıl ve gönülden ibaret bir varlıktır. Toplum olarak bazı kesim kendilerini akılcı, bazıları ise gönül eksenli bir anlayışı dayatsa da ikisini birbirinden bağımsız olarak düşünmek insanın yüceliğini zedelemek olacaktır. Çünkü bireyi sadece akıl eksenli düşünürsek materyalist bir sıfata indirgemiş olacağız. Gönül eksenli düşünürsek ise sufi eksenli bir insan anlayışından bahsetmiş olacağız.

Bizler ise sizlere daha güzel bir teklifle gelerek kapsayıcı bir yol sunmaktayız. İnsanın hem akıl, hem de gönülden ibaret bir varlık olduğunu savunarak edinilen bilginin akıl süzgecinden geçip gönül ile benimsendikten sonra bilgi kabul görmüştür diyebiliriz.

Son olarak akıl ve gönül deyince aklımıza ilk gelen isim Fuzuli’dir. Onun bir sözüyle noktalayalım:

Şefkatini de eksiltme o an

Yardımını yol arkadaşı et o an

Madem akıl ile gönül bana emanetindir

Bunlar bana inayetinin eseridir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.