Mümin kişi duruşuyla, ağırlığıyla kainatın siklet merkezini temsil etmektedir. Müslüman dünyanın ağırlık merkezidir. Muhammed İkbal mümin kişi için böyle bir çerçeve çizmektedir. Şah Veliyyullah Dihlevi de son mesajın sahibi olarak mümin ve Müslüman kişinin göklerin ve yerin kendisine dayandığı kayyumu’s semavati ve’l ard olduğunu söyler. Bu belki vekaleten belki de sembolik olarak böyledir. Lakin bir gerçeklik payı var. Yunus Estel isminde Hamas milletvekillerinden birisi de İslam aleminin yüzyıldan fazla küsuf halinde kalamayacağını yoksa arz-ı semavatın tutuk hala geleceğini ifade etmektedir. 1 Kasım 2022 ile 29 Ekim 2023 tarihleri arasında Osmanlı’nın yıkılışının yüzüncü yılını idrak edeceğiz. Bu tarihle birlikte Allahu a’lem dünyada yeni bir seyir ve devran-ı alem zuhur edecek, yaşanılacaktır. 2019 yılından itibaren bunun öncü sancıları irhasatı küresel olarak yaşanmaktadır.
Bediüzzaman ümmet olarak insanlık kervanına rehberlik edeceğimizi ifade etmiştir. Müslümanların yedeğinde olmayan dünya ne kadar gelişirse gelişsin, ne kadar ileri giderse gitsin, geridedir. Nitekim Bediüzzaman gelecekten haber vererek, Müslümanlar olarak kervan-ı beni beşere pişdarlık edeceğimizi söyler. Bu İslam’ın son ve ikinci yükselişidir. Bediüzzaman beni beşere pişdarlık yani öncülük yapmak derken Hasan el Benna da beşeriyete üstadlık makamından söz etmektedir. Bu makam Müslümanlara ayrılmıştır ve peygamberlere varis olma keyfiyetinden ileri gelmektedir. Hazreti Peygamber kainat imamıdır. Beşerin muallimidir. Hace-i kainattır ve onun yolu ve yöntemiyle birlikte marifetullah tahsil edilir. Aynı zamanda bu, Hazreti Allah’ın Adem’e ya da Alllah’ın yeryüzündeki halifesi olan Adem’e Allah’ın isimlerinin öğretilmesi ya da kainatın dilini çözmektir. Kainatın dilini çözmek Adem’den son insana kadar kesintisiz devam edecektir. Allah’ın Adem Aleyhisselama verdiği anahtarla birlikte kainatın tılsımlarını ya da kilitleri açılmaktadır.
İmam Gazali İsmaililerin gizli imam doktrinine cevap verirken imamımızın Hazreti Peygamber olduğunu ve vefatıyla birlikte bu rolün Kur’an’a geçtiğini söylemektedir. Esasen teorik bir imam vardır bu da Kur’an’dır. Bir de sözel ve pratik bir imam vardır. Bu da Hazreti Peygamberdir onun vefatıyla birlikte sözleri ve eserleri, fiilleri ve takriratı onun yerine kaim olmuştur.
Geçtiğimiz günlerde Yazarlar Birliği’nin İstanbul Şubesinin düzenlemiş olduğu bir sohbette Türkiye Gazetesi yazarlarından Rahim Er beyi dinledik. Siyer tarzı yazılarıyla ve kitaplarıyla öne çıkan bir isim. Sohbet esnasında bazı kavramlar üzerinde durdu. Bunlardan birisi de Hace-i Kainat idi. Asaleten kainatın muallimi Hazreti Peygamber ve getirdikleridir. Vekaleten ise onun yerini alan ulema ve ümmettir. Onun getirdiklerini duyurmak ve eserini izlemek, paylaşmakla mükelleftir. Son sıralarda ümmetlere karşı medar-ı iftiharımız olan aile ve sosyal yapımız çatırdamakta belki de dağılma emareleri geçirmektedir. Buna karşı en muhkem dayanağımız yine Kur’an ve Sünnet kalesidir. Bunları pusulamız yaparsak yeniden toparlanabiliriz.
Hace-i kainat göğün yeryüzüne gönderdiği bir muallim ve sağlam bir tutanaktır. Çoktandır dünya gemisinin kaptan koltuğunda ve direksiyonunda Batılı güçler oturuyor. Lakin dünyayı getirdikleri nokta Mesih’in çizgisinden sapma, çok uzağında kalan maddiyyun sapağı olmuştur. Komunizmle nöbetleşmişlerdir. Tarassut kulesi ve dış gözlem olmadan insan aldığı seyir biçimini çok fazla tartamaz. Bazen sapmalar baş gösterebilir. Bazen Batılıların vicdanı uyansa da asli çizgiye geri dönüşü başaramıyorlar. Alışkanlıklar doğrulara galebe çalıyor. Kainatın merkezine yeniden Allah’ı koyarsak ‘hace-i kainat’ olarak da Hazreti Muhammed’i tanırsak sıkıntılarımız bir çırpıda çözülecektir. Aksi halde nefsin bineğine binmiş insanlık kendisini yardan atacaktır.
Osmanlı olmadan yüzyılı geride bırakıyoruz. Tam bu arada Toynbee’nin sözlerini hatırlamakta yarar var: Arnold Toynbee’nin Osmanlı için kullandığı ” arrested civilization” tabiri “duran veya durdurulan medeniyet” anlamına geliyor. Yunus Estel’in müjdesiyle inşallah bu duraklama son bulur ve yüzyıl sonra yeniden kaldığı yerden harekete geçer. Eksen dışına kayan dünyayı yeniden eksenine ve rayına sokmak için ilahi kriterlerin yeniden hayata geçirilmesi gerekiyor. Aksi halde dünya yörüngesinden fırlayacaktır. Değerlerden kopmak nükleer bir savaştan daha büyük felaketler barındırıyor.