Güzellik duygusu fıtridir. Ancak her insan, güzellik duygusunu, aldığı eğitim, çevre, din gibi faktörlerin etkisi altında geliştirir ya da kaybeder. Güzellik, güzel söz ve güzel söz söylemede de kendini gösterir. İnsan ilişkilerinde güzelliklerin hakim olabilmesi için güzel söz söylemenin bilincinde olmak gereklidir. Güzel söz bilgi, deneyim, kültür, kendine güven gerektirir.
Kur’ân-ı Kerîm’de, “O insanı yarattı ve ona beyanı (düşündüğünü açıklamayı) öğretti” (er-Rahmân 55/3-4) buyurulmaktadır. Peki insan fikrini nasıl beyan etmeli, ölçü ne olmalı, her söz her ortamda söylenebilir mi? Bir fikrin sözlü veya yazılı olarak yerinde, yeterince ve zamanında ifade edilmesi, güzel ve pürüzsüz söylenmesi yani belagat olması aslolandır. İnsanda doğuştan var olan bir melekedir belagat. Güzel söz, sözün fasih olmakla beraber yer ve zamana da uygun olmasıdır. Sözü herkesin kolay kolay söyleyemeyeceği tarzda söylemektir. Lafızla mananın güzellikte birbiriyle yarışması, yani manadan önce lafzın kulağa, lafızdan önce de mananın zihne süratle ulaşmasıdır. Manayı güzel ve uygun ifadelerle zihinlere ulaştırmaktır.
Hilye-i Şerîfe’lerde nakledildiğine göre, Peygamber Efendimiz’in beyanında fevkalade belagat vardır. Hilye-i Şerif’de: “Konuşması son derece tatlı ve gönül okşayıcı, kelimeleri ne fazla ne de eksik idi. Tane tane konuşur, her cümlesi, dinleyenler tarafından rahatça anlaşılırdı. Çabuk çabuk konuşarak sözlerini arka arkaya sıralamazdı.Hasılı O, insanların en fasih, veciz ve hikmetli konuşanı, en özlü söz söyleyeni ve meramını en doğru şekilde ifade edeni idi” şeklinde yer alır.
Sözün kusurlardan arınmış olmasına fesahat, böyle söze veya onu söyleyene de fasîh denilmiştir. Fesahat önceleri belagat ve beyan kelimeleriyle eş anlamlı olarak “güzel ve etkili söz” manasında kullanılırken daha sonra lafız güzelliğine fesahat, mana güzelliğine belagat denilmeye başlanmıştır. Bir sözün fasih sayılabilmesi için fesahate engel olan kusurları arınmış olması gerekir. Bu kusurlar lafza ve manaya ait olmak üzere ikiye ayrılır. Lafza ait başlıca kusurlar şunlardır:
· Tenafür. Bir kelime veya cümlenin zor telaffuz edilmesidir.
· Kelimenin morfolojik yapısının kural dışı olması.
· Lafzî ta‘kīd. Bir ibareyi oluşturan kelimelerin maksadın anlaşılmasını güçleştirecek şekilde sıralanmasıdır.
· Kelimenin veya cümlenin kulak tırmalayıcı bir söylenişi olması
· Harf veya hecelerinin fazlalığı sebebiyle kelimenin uzun olması.
· Za‘f-ı te’lîf. Cümleyi oluşturan ögelerin sıralanışının söz dizimi kurallarına aykırı olmasıdır.
· Gereksiz tekrarlar. Cümlede herhangi bir kelimenin hoşa gitmeyecek ve yeni bir anlam katmayacak biçimde tekrar edilmesiyle tekit, atıf, sıfat türü kelimelerde eş anlamlıların tekrarı cümlenin fasih sayılmasına engel olur. Mânaya ait başlıca kusurlar da şunlardır:
· Garabet. Kimsenin duymadığı, kullanmadığı, anlamı ancak sözlüklerde bulunan nadir ve garib kelimelerin kullanılmasıdır.
· Manevi ta‘kid. Sözün anlamının hatalı mecaz, istiare ve kinayelerin kullanılması gibi sebeplerle kapalı olması, adeta kördüğüm haline gelmesidir.
Fesahate aykırı görülen hataları yapmamak için edebiyat ilimlerini iyi bilmenin yanında özel yeteneğe ve dil zevkine sahip olmak gerekir. Ayrıca büyük edip ve şairlerin eserlerini dikkatle okumak ve iyi bir çevrede yetişmek gibi faktörler de önemli rol oynar.
İnsan ahlakında en önemli hususlardan birisi de lisanın terbiyesidir. Lisan ne kadar güzel eğitilirse etkisi de o kadar güçlenir. Yunus Emre’nin divanında sözün etkisine ve gücüne dikkat çektiği birçok beyit bulunmaktadır. Bir beyitinde:“Söz ola kese savaşı söz ola bitüre başı, Söz ola agulu aşı balıla yağ ide bir söz” der. Bu beyitte sözün çok büyük kayıplara ve zararlara yol açabilecek bir savaşı sona erdirebileceği gibi yarayı da (gönül için) iyileştirebilecek bir güce sahip olduğunu belirtmektedir. Beyitin devamında: “Keleci bilen kişinüñ yüzini ağ ede bir söz, Sözi bişirüp deyenüñ işini sağ ede bir söz” der. Yunus, bu beyitte şunu demek istiyor: Söz söylenmeden önce düşünülüp tartılmalıdır. Böyle olursa söyleyen kişi yalan yanlış konuşmaz, başkalarını kıracak, incitecek bir şey de söylemez. Söylediklerinden dolayı mahcup olmaz, yüzü kızarıp bozarmaz, dolayısıyla yüzü ak olur.
Bilgi ve hikmet değeri olan sözler; yerinde ve zamanında söylendiğinde mücevherden de değerlidir. İnsanların yaratılışları gibi eğitim seviyeleri, kültür düzeyleri ve ilgi alanları da farklılık gösterir. Herkes aynı şeylerden zevk almaz. Gönüllerin pasını silinmek istenirse öyle bir söz söylemelidir ki, sözün hülasası olsun. İfadelerdeki üslubun, muhatapta meydana getireceği müsbet ve menfî neticeleri gözeterek söz söylenmelidir. Sözü, muhatabın hissiyatı dikkate alınarak ince düşünüş, feraset, nezaket ve zarafetle söylemek çok ehemmiyetlidir. İslam dini de bu hususta hassasiyet sahibi olarak tatlı, gönül alıcı ve yumuşak söz söylemeye daima vurgu yapar. Bir de unutulmamalıdır ki en güzel söz sukuttur. Yerine göre Susmayı bilmek de erdemdir.