BALKAN’DAN ÇANAKKALE’YE-2:
(Vardar Gibi Gostivar’da Doğdular… Vardar Gibi Coşarak Gittiler…):
“GOSTİVAR”LI ŞEHİT ŞABAN SÜLEYMAN
“GOSTİVAR-DEBREŞE”Lİ ŞEHİT ŞERİF DEHARİ
“GOSTİVAR”LI GAZİ SİNAN
“GOSTİVAR”LI GAZİ DEMİR
“GOSTİVAR”LI GAZİ İBRAHİM
Balkanlar…
Gazi topraklar…
“Î’lâ-yı kelimetullah” uğruna Vardar’a, Tuna’ya, Drina’ya, Meriç’e, Buna’ya veya Sava boylarına “her bahar kutlu bir koşu” tutturanların menzili olan vatan…
Gönül harcıyla kurulmuş kadim şehirlerin diyarıdır Balkanlar…
“Hüner, bir şehir bünyâd etmektir,
Reayâ kalbini âbâd eylemektir…”
diyen Fâtih Sultan Mehmet’lerin ve aynı rüyayı gören daha nice sultanın kubbe kubbe, köprü köprü inşa ettiği şehirlerle doludur Balkanlar…
Bu şehirlerden hangisinin ismini işitseniz, gönül teliniz titrer…
Üsküp, Filibe, Razgrad, İskeçe, Dedeağaç, Saraybosna…
Sofya, Eski Zağara, Nevrokop, Gümülcine, Serez, Kavala…
Ohri, Radoviş, Usturumca, Kalkandelen, Manastır, Kırçova…
Gönül teliniz aşk ile titrer bu şehirleri duyunca…
Çünkü aşk ile, şehit kanıyla, ezan sesiyle yoğrulmuştur bu şehirlerin hamuru…
İşte bu şehirler güldestesinin bir gülüdür Gostivar…
“Misafirperver” anlamına gelip gelmediği tartışılsa da, Gostivar’ı görenler bu şehrin adının bu kelimeden geldiğine kâni olurlar… Oysa hem bu şehir (sonuna eklenen “-var” ekiyle), hem de yakınındaki bazı köyler, isimlerinde iki bin yıllık bir maziyi taşırlar belki de…
Nice gencini, cenge gönderdi Gostivar ve köyleri…
Yüzyıllar boyunca sipahî olarak, piyade olarak, komutan olarak, ama her seferinde de “kahraman” olarak sayısız gencini gönderdi serhat boylarına Gostivar…
Yüzyıllarca…
Fatih’in emriyle İsa Bey’in yaptırdığı Böğürdelen kalesine, Köprülü Fazıl Mustafa Paşa’nın şehadet şerbetini içtiği Salankamen’e, Avrupa’nın hayranlıkla “muhteşem” unvanını verdiği Sultan Süleyman’ın kalbini bıraktığı Zigetvar’a, Üsküp’te Alaca Cami bahçesindeki Deli Paşa türbesinde medfun bulunan kahramanın şehit düştüğü Niş kalesi önlerine…
Nice kahraman gönderdi Gostivar…
Diğer Osmanlı şehirlerinde olduğu gibi…
“Debreşe”li Şerif Dehari’yi gönderdi…
Yemen’de mi Filistin’de mi şehit düştüğünü yıllarca bilemedi torunları… Yıllar sonra öğrendiler Çanakkale’den “irtihal ettiğini” (göçtüğünü) cennete… Ya 18, ya da 19 idi yaşı! Şehit düştüğü cepheler, “15’lileri” de görmüştü…
“Hey onbeşli on beşli
Tokat yolları taşlı
On beşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı…”
Köyde temsilî bir mezar taşı dikildi… Ruhuna Fâtihâ’lar ulaşsın diye…
Ama onun şehit bedeninin en anlamlı mirası şu: Bugün bile torunları “Neden gitti?” sorusuna şu anlamlı cevabı veriyor:
“Dünya tarihinde 5,5 asır hoşgörülü bir sistemle yönetim kuran Osmanlı için gitti… Birçok kilise Osmanlı döneminde yapılmıştır. Zorla İslamlaştırma iddialarına Şeyhülislam tek bir ayet-i kerîme ile cevap verir idi: “Lâ ikrâhe fîd dîn!…” İşte dedem, bu anlayışla şanlı bir miras bırakanlara bir vefa borcu ödemek için gitti!…”
Gostivar, Şaban Süleyman’ı yetiştirdi ve gönderdi Anadolu’ya…
Öyle bir yiğit ki…
“Git!” dedilerse de dönmeyi kabul etmedi köyüne…
Sinan ve Demir adlı kardeşlerini de götürdü…
Amcasının oğlu İbrahim Çavuş’u da götürdü…
Kadim başkent İstanbul, Selimiye Kışlası ve daha nice cephe…
Şaban Süleyman’ın götürdükleri, “gazi” olup göndü Gostivar’a… Yıllar yıllar sonra… Nice cephelerden sonra… 1922-23’te döndüler… Hem kendi ahiretlerine bir gurur vesilesi kazandılar, hem de nesillerine “gazilik” şerefini bıraktılar miras olarak… Bu ulvî “gazilik” unvanını aldıkları topraklara döndüler yıllar sonra…
Ama, “Gostivar”lı Şaban Süleyman, “Şehit” oldu kaldı yüreğinin bir parçası olan topraklarda…
“Gostivar”lı Kahraman evlatlar…
Vardar Gibi Gostivar’da Doğdular,
Vardar Gibi Coşarak Gittiler…”
Şehit olup kaldılar…
Gazi olup döndüler…”
Allah onlardan razı olsun…
Ertuğrul KARAKUŞ
“her bahar kutlu bir koşu” çok sevdim bu cümleyi. Balkanlar ve Bosna seyahati yitirdiğim akrabalarımı ziyaret gibi olmuştu benim için. Bizim öteki yarımız..