Ben küçük bir köyde, fakir bir ailenin beşinci çocuğu olarak dünyaya geldim. Köyümüzün küçükte bir okulu vardı. Köyümüzün imkânları kısıtlı ve şehre uzaktı. Bu yüzden köyümüze öğretmenler gelmek istemez, gelen de uzun süre köyde kalmazdı. Üçüncü sınıfa başlayacağım yıl, genç bir öğretmen köyümüzde göreve başladı. Uzun boylu, hafif esmer, konuşmasıyla öğrencileri kendine hayran bırakırdı. Derste kitaplarda yazan bilgilerle beraber hayatın içinden konularla da ders işlerdi.
Günün birinde köy meydanından geçiyordum. Her zaman olduğu gibi dördüncü sınıfa giden üç öğrenci yolumu kestiler. Bunlardan bedence iri, akılca cüce olanı, köyün en zengininin çocuğuydu. Diğer ikisi onun korumaları gibi bir şeydiler. Köyün zengini iyi bir adamdı. Herkese az ya da çok faydası dokunurdu. Gel gelelim çocuğu asinin, kavgacının biriydi. Hz. Nuh ile oğlu Kenan gibi birbirinin zıttı idiler. Herkes babası gibi iyi bir insan olmasını arzuluyorlardı ama nafile. Kim önüne gelirse döver, söver, kovalardı. Dövülenin ailesi de babasının hatırına ses çıkarmazdı. Aynı durum bizim ev için de geçerliydi. Dışarıda haksız yere dayak yer, evde de suçlanıp, fırça yerdim.
İşte yine dayağı yiyeceğiz derken, birden öğretmenimiz beni kurtardı. Tabi öğretmenin yanında bana bir şey yapmadılar. Hatta beni suçladılar. Mızmızın teki, her şeye ağlar, biz şaka yapıyorduk dediler. Öğretmenimiz onlara kızmasa da sanırım beni haklı buldu.
Köyümüz küçük olduğu için öğrenci sayısı da azdı. Bir öğretmen aynı anda tüm ilkokullara ders anlatırdı. Buna da birleştirilmiş sınıf derlerdi. Ben üçüncü sınıftayım, o çocuklar dörtte. Ama yine de aynı sınıftayız. Derslerin işlenmesini ellerinden geldiğince engellemeye çalışırlardı. Kendileri başarısız oldukları için başkalarının başarılı olmalarını istemezlerdi.
Öğretmenimiz, sakin, rahat bir o kadar da sıkı disiplini olan bir insandı. Anlaşılan o ki beni dayaktan kurtardığı gibi hayatımı da kurtaracaktı. Hatta hepimizi kurtaracaktı.
Öğretmenimiz okuma aşığı, güler yüzlü bir insandı. Lojmana gelip giderken bile elinden kitap, yüzünden güler yüz eksik olmazdı. Okuduğu kitaplardan bizlere öyküler anlatırdı. Kelimeler dilinden dökülürcesine konuşurdu. Sesini bir tiyatrocu gibi kullanırdı. Anlatılana göre ses tonunu ayarlardı. Sadece bizler değil büyüklerimiz de hayranlıkla dinlerlerdi.
Teneffüslerde yanına toplanırdık, daha yakın olmak için. İlgimizi fırsata çevirir, eline aldığı kitaptan ilginç bölümler okurdu. Kitabı kapatır ama elinden bırakmaz ya da okumamız için birimize verirdi. Okuduğu bölümle ilgili sorular sorar, cevapları dikkatle dinler, merakımızı artıracak yeni sorular sorardı. Kitap aşkı ilk çıngısını çakmaya başlamıştı.
Yaramaz çocuklar yaramazlığa devam ediyorlardı. Öğretmenimiz bazen bizim yanımızda çokça da özel olarak onlarla konuşuyordu. Özelde ne konuştuklarını bilmiyorum. Yanımıza döndüklerinde rahatlamış olarak dönerlerdi. Neden sonra fark ettik ki eskisi kadar yaramazlık yapmaz olmuşlardı.
Öğretmenimiz öğrencilerinin aileleriyle de ilgilenir evleri ziyaret ederdi. Bir akşam bizi ziyarete gelmişti. Küçük kalbim sevinçten yerinden fırlayacaktı. Bana getirdiği kitabı hediye etti. O güne kadar yaşamadığım bir şey yaşıyordum. İliklerimde kıpırdanmalar hissettim. Hiç böyle bir şey yaşamamıştım. Öğretmenim evimize ziyarete geliyor, bana hediye getiriyordu. Elinde sıklıkla gördüğüm, benim olmasını çok istediğim kitabı bana hediye ediyordu. Rüyada görsem mutlu olacağım şeyi, gerçekte yaşıyordum.
Öğretmenimiz hepimizin gönlüne girmeyi başarmış, gönül penceremizin önüne kitaptan bir yol çizmişti. Gönül penceremizden öğretmenimizin açtığı yoldan ufuklara açılacaktık.
Derslerimiz çok güzel geçiyordu. Okula haftanın beş günü gitmek az, haftanın iki günü evde beklemek zor geliyordu. Yaramaz öğrenciler yaramazlığı azalttıktan bir süre sonra tamamen kötü huylarından vazgeçtiler. Zengin ve iyi kalpli insan, ne kadar sevindi bilemezsiniz. Belki üzülenler olduysa da onlar belli edemediler. Lakin ahalinin çoğu da pek sevindi. Adamcığız öğretmenimizi bizim kadar çok seviyor bir dediğini iki etmiyordu. Öğretmenimizin girişimi ve zengin adamın da desteği ile okulumuza kütüphane yapıldı. Biz o kadar kitabı bir arada görmemiştik.
Sonraki yıllarda da kütüphaneden faydalandık. Gönül penceremizden ufka yolcuklar yaptık. Öğretmenimiz hemen köyü bırakıp ayrılmadı. Biz eğitim, görgü ve kültürümüze kadar öğretmenimizin eseriydik. Yediğimiz lokmamızda da payı büyük.
Pencereleri açıp evleri havalandıran anneler nasıl ki sağlık depoluyor. Gönül penceresini açıp ruhları havalandıran öğretmenler de sağlık ve mutluluk depoluyor. Ellerinde sihirli değnek olan bunlardır. Dokundukları yerleri değiştirirler, bulundukları yeri geliştirirler. En belirgin özellikleri sıra dışı oluşlarıdır.
Öğretmenime ve onun bütün meslektaşlarına minnettarlığımı belirtiyorum. Sihirli değnek tutan ellerinden öpüyorum.
Hasan Hüseyin TOPCU
(4/B sınıfı öğrencilerinden Muhammet Malik TOPCU’NUN babası)