Gök giyinmek isteyenler bir dağ yoluna düşürmeli yolunu.
Ayak izlerini izleyerek bir yolakta, yorula yorula dağa ağmalı ağır adımlarla.
İnsan dağa yöneldiğinde yokluk yoluna düşer, ama varlıkla döner. Hani dergâh kapılarına yazılan “Edeple gelen lütufla döner” sözüyle ifade edildiği gibi.
Dağdan indiği vakit, dağın eteklerinden tutup aşağıdan yukarı doğru baktığında dağ dile gelir de çıkışın ve inişin her adımı bir harf, her dönemeci bir cümle, dağın bütünü ise bir kitaba dönüşür. Vakti olanlar sanki kendi yazmış gibi okumaya başlar:
- Ey insan! Tabiatı ıskalıyorsun. Halbuki tabiatın farkında olabilen tek varlık sensin. Sadece sana verilmiş olan bu imkân ve nimete gözlerini kapayıp, gelip geçen vakitlere gün, değişen renklere mevsim diyorsun. Gün geliyor da yaşamadan yaşlanıyorsun.
- Ovalar kaybolma ve kibir mekanlarıdır. Şehirler şöhret sahnesi… Dağlar ise birer sayfa olan tepeleri, vadileri, pınarları, ağaçları, kayaları ve mağaraları ile kendini okutur ama insana bizzat kendini anlatır: Acziyetini öğretir, haddini bildirir. Kendine gelmek istiyorsan, dağ yollarını düş. Kirlenmemiş kadim bilgelerin dağlardaki kayalara nişli kapılar kazımasının nedeni nedir bilmez misin? Dağ kapısı, dağa açılan kapı değil, dağdan açılan kapıdır.
- Dağlar sırtına alacağı insandan önce sağlam bir niyet, sonra güçlü bir irade daha sonra da iyi bir hazırlık ister.
Dağlar birer niyet terbiyecisidir. Hevesle niyetin farkını öğretir.
İradeyi bilgiden hâle dönüştür. Müridlerin dağ sevdasını boşuna mı sanırsın. Müridlik en başta bir irade terbiyesidir. Dağ başı dergahları birer irade okuludur.
- Dağın eteğine gelenler yola koyulmadan önce şöyle bir zirveye doğru bakarlar. Böylece yolun sonunu düşünerek yola düşmeyi ve iş tutmayı öğrenirler.
- Dağa çıkmak zor, inmek tehlikelidir. Çıkarken küçük adım esastır. İnerken dikkatli adım şarttır. Hızlı çıkanlar zirveye eremez, dağı göremez, kemâl bulamaz. Dağ sabırları sınar. Sabredene sırlar sunar.
- Dağlar, derin vadi diyarlarıdır. Bu vadiler ise zirvenin imtihan eşikleri, sabır perdeleridir. İşte bundandır ki dağ yolu yoldaş ve rehber ister. Dağ tarikini bilen tecrübeli bir rehber.
- Dağlarda yükseğe çıktıkça insanın başı döner. Oksijen azalında zihin dağılır, beden dengesini yitirir. Bu nedenle ağır ve aşamalı çıkmalı zirveye doğru. Mutlaka su içmeli yolda. Sindirerek, yolun hakkını vererek, hakikatini bilerek çıkmalı. Yoksa kusma ile başlayan semptomlar; baş dönmesi, mide bulunması ve derken zihnin kontrolünün kaybedilmesi kaçınılmaz olur. Bu doğanın kanunudur yüksekler baş döndürür. Yükseklerde başın dönmesin istiyorsan, bir dağ dersine katılmalısın.
- Dağlar insanın gözünü büyütür, gönlünü genişletir. Üstten bakmayı değil, yürüyerek yol alıp emekle vardığı yerde yukardan bakmayı öğretir. İşte o zaman anlar insen ovalarda cücelerin yaptıkları ego savaşlarını yücelerden bakıldığında nasıl anlamsız olduğunu. Her şeyin bilinenin dışında ayrı anlamlarının da bulunduğunu.
- Dağlar, durulma ve dirilme mekanlarıdır. İrfan yolunun besmelesi önce susmak ve dinlemektir. Okumak nasıl yalnız okula ait değilse, dinlemekte yalnız bir insanının ağzına kulak vermek değildir. Şehrin ışık perdelerinin olmadığı dağın karanlık koynunda elinizin az üzerinde duran yıldızlardan kutup yıldızı neden hiç yerinden oynamaz ki. Uyku tulumunda girip, samanyoluna sarılarak uykuya kadar düşün bakalım neler ilham olacak bu sessizlikte.
- Dağlara inmek için çıkılır. Her dağın ayrı bir dersi ve konusu vardır. Hayat halvet yeri değil, bir celvethânedir. Kayboldukça kendine gelmek, olan biteni daha iyi görebilmek ve can kulağını canlandırmak için ara sıra dağlara düşsün yolun.
Ağrı Dağı’ndan indik.
Aşağıdan yukarıya doğru balkınca başına bulutlardan bir sarık sarmış olan Ağrı Dağı bana bunları söyledi. Biliyorum herkese başka bir şey söylüyor.