“Arayan bulur” buyurmuş atalarımız. El hak doğrudur, arayan Leyla’sını da Mevlâ’sını da bulur bir gün. Ama er ama geç. Bir de belâ seçeneği var ki o bahsi hiç açmayalım. Hep birlikte Çinlilerin bedduasına uğradık, “ilginç” zamanda yaşıyoruz, bundan büyük beladan Allah saklasın.
Herkesin “arayışı” kendine. Neyin nerede aranacağı konusunda nesiller arasında derin uçurumlar oluştu. Torunum aradığını yapay zekâya soruyor, ben kütüphanenin tozlu raflarına müracaat ediyorum. Dedik ya ilginç zaman insanlarıyız. Sonunda “aranan kan” bir şekilde bulunuyor ama hayır mı, şer mi Allah(cc) bilir.
Bir süredir zihnimin kıvrımına çengel atan soru işaretini dün oradan çıkardık çok şükür. “Çıkardık” derken torunumla birlikte değil tabi ki. O, ChatGPT’sine ödev hazırlatmakla meşgul. Ben bir kitabın sayfaları arasında buldum yitiğimi. Bundan neredeyse 1000 yıl önce yazılmış Nizamü’l-Mülk‘ün “Siyasetnâme“si çözdü zihnimdeki kördüğümü. Allah(cc) ecdaddan razı olsun.
Aradığım neydi peki? Merak etmeyin anlatacağım. Biraz nefesleneyim müsaadenizle. Bir türkü arası verelim mi? (Torunun çetcipiti’sinin gücü henüz şu anda dinlediğim Âşık Veysel türküsünü sizlere kadar ulaştırmaya yetmiyor maalesef.) Bu bir ince hava. Derinden gelen bir feryat. Bir ara dinlemeniz hararetle tavsiye edilir.
Dünyada tükenmez murat var imiş,
Ne alanı gördüm ne murat gördüm.
Meşakkatin adın murat koymuşlar,
Dünyada ne lezzet ne bir tat gördüm.
Koca Veysel’in gönül gözü ile bir ömür boyu arayıp bulamadığı muradı biz nereden bulacağız? Şu yaşımıza geldik henüz bir ize rastlamadık. Zaten bugünkü konumuz murat değil. Yol yakınken dönelim bu patikadan.
Nuşveran-ı Adil nerede tahtı?
Süleyman mührünü kime bıraktı?
Rasul-i Ekrem’in kanunu haktı,
Her ömrün sonunda bir feryat gördüm.
Hah işte burada. Zihni’nin zihnini uzun süre meşgul eden kelime bu dörtlükte. Tahtını kime bıraktığını merak etmiyorum ama Nuşveran (doğru yazılımı ile Nûşirvan) kimdir, ne zaman yaşamıştır, âdil unvanını alacak ne yapmıştır? Âmâ Veysel’in o günün şartlarında bildiğine ben neden yeni yeni vâkıf oldum? Sorular, sorular…
Şimdi diyeceksiniz ki “aşk olsun usta, hadi yapay zekâyı kullanmaya yaşın yetmedi, molla gogul’a sorsaydın anında bulurdun aradığını. Hem de binlerce seçenek. Neyin nesidir, kimin fesidir hepsini boca ederdi önüne. Bir sürü yazı, resim, video!” Aşkınız daim olsun. Tabi ki ben de ilkin bahsettiğiniz “arama motoru”na müracaat ettim. Etmez olaydım. Kafam daha da karıştı. Zaten soru işareti, çengelini o zaman taktı beynime. Konuyla ilgili ne var ne yok sıralandı önüme. En başta binler, yüzbinler, milyon izlenen videolar. Çokbilmiş ekran fenomenlerinin ve yeşil sarıklı ulu hocaların bire bin katarak anlattığı Nûşirvan kıssası ilk sıralarda. Çoğunuz duymuşsunuzdur bu hikâyeyi. Hz. Ömer ve Amr bin Âs‘ın başından geçenler. (Allah onlardan razı olsun.) Kıssayı burada uzun uzun yazmayım. Sonuçta mağdur olan bir Yahudi var. Hz. Ömer’in Amr bin Âs’a “Nûşirvan bizden daha mı âdildi?” mealindeki mektubu var. Ve devamı: Yahudi bu etkili mesajın sırrını soruyor. Hz. Amr bin Âs da “İslamiyet’ten önce Ömer’le beraber İran’a deve satmaya gitmiştik.” diye başlıyor ve başlarından geçenleri anlatıyor. Nûşirvan ile karşılaşmışlar. Onun kılıçtan keskin adaletine şahit olmuşlar. Falan fülan…
Ey Yeşil Sarıklı Ulu Youtuber! Ne olur biraz destekli at. Nûşirvan ne zaman yaşamış, Hz. Ömer ne zaman doğmuş, biraz araştır. Maalesef tarih senin/sizin dediğinizi doğrulamıyor hocam. (Bak güzel hatırınız için “sizi yalanlıyor” demedim. Siz de Hakk’ın/hakikatin hatırını gözetin ne olur!) Nûşirvan miladi 579 yılında öldüğünde Hz. Ömer henüz doğmamış, Hz. Amr ise çocuk yaşta imiş. Buyurun, Halep orada ise arşın burada. Şimdi ben sizin bundan sonra diğer söylediklerinize şüphe ile bakmayım da ne yapayım? Sadece Youtube değil ki. Bu kıssa bilimsel makalelerde bile aynı. Tarihe takla attıran “ilginç” zaman halleri. Uydur, kaydır, saydır… Hesabını düşünme. Nasılsa sanal âlem “kitle”si ne verirsen yutu(bu)yor. Bir de sosyal medya çukuru var ki o tarafa hiç dönmeyelim bile.
Suç bizde. Yitiğimizi kökü dışarda mecralarda arıyoruz. Bereket ki, Siyasetname imdada yetişti, bizi bu girdaptan çekip çıkardı. Nizamülmük’ün yöneticilere altın öğütlerinin sıralandığı bu kitap 51 fasıldan oluşuyor. Her fasılda konuyla ilgili hikâyeler var. Beşinci fasıldaki Nûşirvan hikâyesinde bulduk aradığımızı. Zira burada da Hz. Ömer kıssasındakine benzer bir mağduriyet var. Özetlemeye çalışayım:
Nûşirvan’ın Azerbaycan-Horasan valisi, ihtiyar dul bir kadının tarlasını satın almak istiyor. Üzerine saray yaptıracakmış. Kadın atalarından miras ve kendi geçim kaynağı bu toprağı vermeye razı olmayınca cebren ve hile ile araziye “çöküyor” resmen. Kadın perişan, yalvarıyor, yakarıyor faydasız. Sonunda Medayin’e gidiyor, bir yolunu bulup Nûşirevan’a durumunu arz ediyor. Adaletli hükümdar kadını dinlerken gözünden yaşlar geliyor. Kadını himayesine alıyor, konuyu araştırması için Azerbaycan’a hafiye gönderiyor. Gerçekten doğru olduğunu öğrenince divanı topluyor, konuyu bir de yöneticilere danışıyor. “Zulmü ve yolsuzluğu ayyuka çıkmış, haksız yere mal mülk edinmiş bu yöneticiye ne yapmalı?” diye soruyor. Onlar da en ağır ceza verilmeli diyor. Nûşirvan-ı Âdil’in cezası gerçekten ağır oluyor. İbret olsun diye adamın derisini yüzdürüyor, içine ot dolduruyorlar ve meydanda sallandırıyorlar. Bir dellal, 7 gün boyunca; halka eza ve zulüm yapana bunun aynısının yapılacağını ilan ediyor. Sonra sarayın kapısına 7 yaşındaki çocuğun bile erişebileceği ziller asılıyor. Kim haksızlığa uğrarsa bu zili çalacak, onunla bizzat Nûşirvan ilgilenecek.
Aradan 7 yıl geçmiş de, bir kişi dahi şikâyet etmek için zili çalmamış. Zulüm ve haksızlık bıçakla kesilir gibi kesilmiş. Bu ve benzeri uygulamalarından dolayı da Nûşirvan’a “âdil” sıfatı yakıştırılmış.
Hz. Ömer ve Amr bin Âs (Allah onlardan razı olsun) kıssasını bu hikâyeyi okuduktan sonra bir kez daha değerlendirelim. Bir kere bu iki sahabenin İslam’dan önce İran’a gittiği kısım sonradan uydurulmuş, çünkü aynı tarihlerde yaşamamışlar. O zaman da Hz. Ömer’in “Nuşirvan bizden daha mı âdildi?” cümlesi boşlukta kalıyor/du. Şükür bu hikâyeyi okuduktan sonra kafamda her şey yerli yerine oturdu. Doğrusunu Allah bilir.
Vesselam…