Hepimiz kirlendik, hem de öylesine ve ölesiye kirlendik ki hal-i pür melâlimizi anlatmaya kelimeler kifayet etmez. Fikirlerimiz iğfal edildi, zihin dünyamız altüst oldu, ruhlarımız örselendi, değerlerimiz ayaklar altına alındı ve hatta ümitlerimiz dahi tarumar edildi.
Hayata dair, hayatın anlamına dair sorgulamalarımızı çoktan rafa kaldırdığımız yetmiyormuş gibi, klişe ve dayatılmış hayatların prangasız gönüllü mahkûmları haline geldik, getirildik. Fıtratımızda ilahi takdir gereği var olan iyilik ve iyiye dair ne varsa üç otuz kuruşa değiştik ve dünya ve içindekileri ahiretimize tercih ettik. Öyle ki yirmi dört saatte sadece on dakika bile ruhumuzu dinlemeye, kendimizle yüzleşmeye, hatalarımızı gözden geçirmeye, tamirata, tadilata, yaratılış ayarlarımıza dönmeye dahi zaman ayırmaz olduk.
Namaz kıldık Rabbimizi bir kez dahi aklımıza getirmeden, kıyamda sadece ayakta durduk, rükûda eğildik kimin huzurunda eğildiğimizin farkında olmadan, secdede aklımızdan geçmeyen şey kalmadı dünyaya dair. Başımızdan bir karıştan fazla yükselmeyecek namazlarla yükselmeyi umduk üstelik, belki yüzümüze çarpılacak ibadetlerin yüzsüzlüğü ile cenneti garantilemiş gibi yaşarken ve başkalarına tepeden bakarken…
Oruç tuttuk lakin tüm azalarımızla değil maalesef. Dillerimizi yalandan, gıybetten, kovuculuktan, iftiradan, oruçken kardeşlerimizin etlerini yemekten azade eyleyerek tutabilseydik keşke. Kötü sözden, küfürden, hakaretten, kalp kırmaktan, incitmekten azami derecede imtina ederek yerine getirebilseydik kurtuluş reçetemizi. Gözlerimizi haramlardan, kalplerimizi her türlü necasetten uzak tutarak gerçekten oruç tutabilseydik mükâfatını yalnız Rabbimizden bekleyerek.
Paylaşarak, yardımlaşarak, halsizin, öksüzün, hastanın, yatağa mahkûmların, açın, bî-ilaçın, fakirin hallerini anlayarak, o yaralara merhem olmaya çalışarak, yani Ramazan’ın hakkını hakikaten vererek oruç tutabilseydik bari bu sefer. Yılda bir kez önümüze çıkan bu fırsatı kaçırmasaydık arınmak, temizlenmek ve kendimize gelmek, özümüze dönmek için.
Haydi silkinip de şöyle yeni baştan arınalım nasuh tövbelerle, öyle namazlar kılalım ki selam verdikten sonra da sahip çıksın bize, korusun kollasın her türlü fenalıktan, azgınlıktan. Öyle oruçlar tutalım ki iftarı da, sahuru da ibadet olsun, ibadet şuuruyla donansın. Öyle bir hayat yaşayalım ki, yarın mahşer gününde bize şefaatçi olsun… Ne dersiniz? Ölmemişsek henüz hiçbir şey için geç değildir, öyle değil mi?