Eğitimimizin sorununun temelinde teknik meselelerin yer almadığı; paradigma, tasavvur, kültür ve ahlak temelinde ve çerçevesinde eğitimin ele alınması gerektiği, aksi halde havanda su dövüleceği açıktır. Ne var ki hükümetlerin ve bakanların meseleyi böyle ele alma amaçları yok maalesef. Hatta bu gerçeği görme diye bir dertlerinin de olmadığı çok bariz. Teknik düzeyde yapılmaya çalışılan değişikliklerle gün kurtarılmaya çalışılıyor. Son yapılan değişiklikleri de bu minvalde düşünmek lazım. Mesela son MEB Bakanının, daha öncekilerin de yaptığı gibi, eğitimin paradigmasına dair söylediği bir şey yok ama teknik düzeyde yaptıkları değişiklikler var ve bunlardan bazısı kayda değer.
Bunlardan birincisi liselerde sınıf tekrarının bir derece zorlaştırılması. Yani eskiden yılsonu not ortalaması 50’nin altında olan ve en fazla 4 dersten başarısız olan öğrenci sınıf tekrarı yaparken, yapılan düzenlemeyle, yılsonu başarı ortalaması 50’nin üstünde olan ve en fazla 4 dersten başarısız olan öğrenci sınıf tekrarı yapacak. Hepsi bu. Yapılan düzenleme bir kaygıyı dillendirilmesi bakımından güzel ama düzenlemenin sadra şifa olmayacağı açık. Hâlbuki bu konuda ciddi bir sonuç almak istiyorsak yılsonu başarı puanı 50 olmak kaydıyla en fazla 2 dersten başarısız olanlar üst sınıfa geçebilecek denmelidir. Öte yandan sınıf tekrarı neden sadece liselerde uygulanacak? Bunun ortaokulda da işlevsel hale getirilmesi gerekir. Çünkü ortaokul lisenin provasıdır. Öğrenciler öğretime dönük alışkanlıkları ortaokulda öğrenmelidir. Kaldı ki sorun bu düzenlemenin olmaması değildi; öğrencilerin bir şekilde kurullar yahut informal yöntemler (!) marifetiyle geçiriliyor olmasıydı. Hâlbuki eğitimin mevzuatı, mevcut haliyle bile hakkıyla uygulansa, eğitimin çoğu sorunu kendiliğinden çözülecektir. Biz yasaları teknik düzeyde yapan ama uygulamayan bir yapıya sahibiz. İşte bu bir ahlak sorunudur.
Teknik düzenlemelerin ikincisi velilerin okula ve öğretmenle görüşmeye istediği zamanda değil, randevu alarak gelmesi uygulamasıdır. Bu çok yerinde bir uygulama ama bunun nasıl uygulanacağı belirlenmeli, en azından bunun yönergesi çıkarılmalıdır. Veli nasıl randevu alacak, müdürden mi yetkili bir müdür yardımcısından mı? Bunun en güzeli veli bilgilendirme sistemi otomasyonuna yapılacak yazılım eklemeleriyle, tıpkı hastanelerden randevu alınması gibi bir uygulamanın hayata geçirilmesi gerekir. Burada da veli, öğretmenin belirleyeceği randevu saatlerinde randevu alabilmeli ve görüşme gerekçesini mutlaka belirtmelidir. Bu arada salgından kalma sınıf whatsapp gruplarının da derhal kaldırılması gerekir.
Üçüncü teknik düzenleme öğrencilerin derslere cep telefonu getirmemesi. Bu da oldukça güzel bir yasak, ancak öğrencinin sınıfa /derse cep telefonu getirmemesi yetmez, okula getirmemesi gerekir. Getiren öğrenciye ne yapılacağı da henüz belli değil, bunun bir müeyyidesinin de olması gerekir. Öğretmenin ise cep telefonuyla derse getirip getirmemesi ciddi bir sorun değil. Sorun, kimi öğretmenlerin öğrencileri sosyal medyada görünürlük uğruna kullanmasıdır. Kişisel soytarılıklarını eğitim adı altında öğrencilere belletip videosunu çeken ve bunu da sosyal medyalarından yayınlayan bu öğretmenlerin varlığı ciddi anlamda sorgulanmalı, bu davranışın ağır müeyyidesi olmalıdır.
Dördüncü teknik düzenleme öğretmenlerin önlük giymesi meselesidir. Bu oldukça güzel bir uygulamadır. Öğretmenin öğretmen olduğu her halinden, giyiminden, şeklinden şemailinden, yürümesinden, konuşmasından belli olmalıdır. Öğretmenlik teknik bir meslek değildir. 28 Şubat dönemindeki özgürlük meselesi bağlamında liberalizmin tuzağına düşülerek öğretmenlere tanınan kılık kıyafet serbestliğinin bazı sıkıntılar getirdiği kabul edilmelidir. İnsanların kılık kıyafetiyle uğraşılmamalıdır diye diye isteyenin istediğini giymesi iyi bir şey değildir. Kimi kadın öğretmenlerin giysisi bir öğretmene yakışmayacak şekilde transparan, kimi erkek öğretmenin saçı-sakalı-giysisi öğretmenin vakarına yakışmayacak şekilde pespaye olduğuna herkes şahit oluyor. Eğitimde şekil, biçim, giyim-kuşam öğrencilere model olma bağlamında oldukça önemli meseledir. Bunu önemsiz görmek, eğitimin sanki önemli bir meselesi değilmiş gibi kaale almamak meseleyi bilmemektir. Eğitimde her mesele önemlidir. Bu konu öğretmenlerin, okul yöneticilerinin hatta il eğitim yöneticilerinin inisiyatifine bırakılmamalı, zorunlu hale getirilmelidir. Kısaca eğitimde hem öğrenciler hem de öğretmenler için ciddi bir kılık kıyafet disiplinine ihtiyaç var. Mesele önlükten daha büyüktür.
Beşinci teknik düzenleme lise öğrencilerin açık liseye geçişinin zorlaştırılması / engellenmesi meselesidir. Bu tamamen yanlış bir düzenlemedir. Tam tersine açık liseye geçişin önü açılmalıdır. Hatta açık ortaokul da teşvik edilmelidir. Eğitimde sadece ilkokul zorunlu olmalıdır. Eğitimimizin sorunlarının esas kaynaklarından biri olan zorunlu eğitim uygulaması ortadan kaldırılmadığı sürece açık öğretime devam edilmelidir. Ortaokul ve sonrası öğrenime, isteyenler gitmelidir. Bu sadece özgürlük meselesi değil, aynı zamanda bir ihtiyaçtır. Hiç olmazsa ortaokuldan sonra gençlerin meslek hayatına katılması sağlanmalıdır. Bugün meslek erbapları yetiştirecek eleman bulamıyorlar. Ciddi bir çırak ve kalfa sorunu var. Bunun nedeni bu zorunlu eğitimdir. Öte yandan zorunlu eğitimin dünyada tek amacı endoktrinasyondur. Bizim eğitimimiz de bundan vareste değildir.
Altıncı teknik düzenleme liselerde sınavların test usulüyle değil klasik sınav şeklinde (açık uçlu- yoruma dayalı) yapılmasıdır. Bu yerinde bir düzenlemedir. Ancak bunun neden lisede başlayacağı açık değil. Oysa bunun ortaokulda hatta ilkokulda yani eğitim-öğretimin tüm kademesinde zorunlu olması gerekir. Ayrıca üniversite sınavlarının da temel eğitime paralel olarak düzenlenmesi gerekir. Bu konuya yönelik öneri daha önce sunulmuştu (https://www.maarifinsesi.com/sinavsiz-bir-egitim-mumkun-mu/). Eğitimde bütüncül düzenleme yapılmazsa, yani lise öncesi test, lise sonrası test türü sınavlar olduğu müddetçe bu uygulama bir yarar sağlamayacaktır. Bu arada okullarda sınav haftası uygulaması da yerinde ve doğru bir uygulamadır ancak merkezi sınav uygulaması sakıncalıdır. Bizim eğitimde adem-i merkeziyetçiliği ciddi bir şekilde ele almamız lazım.
Sonuç olarak Türk eğitim sistemi modern köle yetiştirme sistemi olarak kalmaya devam ettiği müddetçe ve eğitim sistemimiz kültürel bir devrimle ele alınmadığı sürece bu tür palyatif çözümlerin sadra şifa olmayacağını bilmek lazım.
Kaleminize sağlık Üstadım.
“Eğitimimizin sorununun temelinde teknik meselelerin yer almadığı; paradigma, tasavvur, kültür ve ahlak temelinde ve çerçevesinde eğitimin ele alınması gerektiği, aksi halde havanda su dövüleceği açıktır”
Çözüm budur
İsmail hocam sa , asıl sorun ilkokul birinci sınıfta başlıyor, sahadayız biz. Okuma yazma öğrenmeden çok öğrenci üst sınıfa geçiyor. Ve o halleriyle liseye geliyorlar. Orda başlamalı eğer sınıf tekrar edilecekse , okuma yazma olmadan üstüne bir şey konmuyor . Her lisede onlarca öğrenci var okuma yazma bilmeyen tespitli , okul müdürleri arkadaşlar toplantılarda bunu sürekli beyan ediyor ✋