Kayırmacılığın genel olarak adam kayırmacılık ve siyasi kayırmacılık olarak iki ana türü var. Nepotizm ve kronizm adam kayırmacılığa giriyor. Nepotizm akrabaların, kronizm eş-dostların kayırılmasıdır. Siyasi kayırmacılık ise patronaj, klientalizm ve hizmet kayırmacılığı olmak üzere üç şekilde kendini göstermektedir. Patronaj, iktidara gelen bir siyasi partinin kamuda üst düzey bürokratları değiştirmesi, yerine akrabalarını ya da eş dostlarını yerleştirmesidir. Klientalizm, devletin her tür kaynağının çeşitli yasal yollarla (ihale v.b) akrabalara, arkadaşlara ya da siyasi olarak benzer görüşteki kişilere verilmesidir. Son olarak hizmet kayırmacılığı ise kamu hizmeti yerine getirilirken, yakınların, hemşerilerin ya da arkadaşların kayrılmasıdır.
Ülkemizde kayırmacılık diye bir sorun çok uzun süreden beri var. Bu nedenle de liyakat diye bir sorunumuz var. Liyakat ile kayırmacılık birbirine zıt kavramlardır ve birinin olmadığı yerde diğeri mutlaka vardır. Her ikisi de kuşkusuz bir ahlak meselesidir. Dolayısıyla da eğitim meselesidir. Çünkü eğitim tek kavramla ahlak demektir. Ahlak yoksa eğitim de yoktur. Ahlak ve eğitimin olduğu yerde liyakat yeşerir; olmadığı yerde ise kayırmacılık kendini gösterir.
Yasal olmayan bir uygulama ile kayırmacılığı karıştırmamak lazım. Çünkü birincisi yasalara aykırı olarak gerçekleşir, ikincisi ise yasalara uydurularak gerçekleşir. Birincisinin yaptırımı vardır, diğerinin yasal yaptırımı nerdeyse yoktur. Yazılı sınavla memur alınan mesleklerde (mesela öğretmenler) kayırmacılığın hiçbir türü gerçekleşmez. Çünkü sınavda kayırmacılık değil, yasal olmayan işlemler gerçekleşir. Mülakatla alınan mesleklerde ise kayırmacılık olabilir. Kısaca kayırmacılık, yasaların takdir yetkisi olarak verdiği yetkide ortaya çıkmaktadır. Diğer yetki türü olan bağlı yetkide olan şey kayırmacılık değil, yasadışılıktır.
Eğitim sisteminde hem adam kayırmacılıktan hem de siyasi kayırmacılıktan söz etmek mümkündür. Okullara yönetici atamadan merkezi teşkilattaki yönetim kademelerine; okullar için yapılan ihalelerden okulların yapılma yerine kadar kayırmacılık vardır, hep de olmuştur.
Kayırmacılığın panzehri sadece yasalar değil, ahlak ve denetimdir. İkisi aynı zamanda liyakatin de temelidir. Denetimin varlığı zorunlu olarak şeffaflığı doğurur. Şeffaflık ise bir sistemin işleyişinin herkes tarafından görülmesini sağlar. Aynı zamanda bir makama yahut göreve kimin geleceğini ilkesel olarak ortaya koyar. Denetimin, şeffaflığın, ahlakın ve ilkelerin olmadığı yerler, zifiri karanlıkta yolda yürümeye benzer. Her an her şey olabilir, bu olan şey iyi de olabilir kötü de olabilir. Belirsizlik hâkimdir sisteme. İşte bu sistemde kayırmacılık ortaya çıkar.
Eğitimde kayırmacılığın adam kayırmacılık ve siyasi kayırmacılık dışında bir türü daha var: Örtük kayırmacılık. Bu bazen bilinçli bazen de bilinçsizce yapılır. Mesela güzel/yakışıklı bir öğrenciye yahut ailesi zengin olan çocuğa veya babası/annesi üst düzey görevde olduğu bilinen bir çocuğa öğretmenin farkında olmadan daha çok söz hakkı vermesi, ona gülümsemesi gibi.
Örtük kayırmacılık vicdan ve ahlakla çözülür ama hem örtük hem de diğer kayırmacılık türleri için esas çözüm eğitimin ahlakla eşitlenmesi ve etkin bir denetimin hayata geçirilmesi gerekir. Hâlihazırda MEB’de kayırmacılığın her türünden bahsetmek mümkündür. Ancak çözümü konuşmak doğru olandır. O da etkin bir denetim, planlama ve eğitimi ahlakla eşitlemektir.