Mustafa SÜS
Üniversitede bir hocamız vardı, derdi ki bize;
“Burnu akan çocuğun burnunu cebinizden çıkaracağınız mendille silemeyecekseniz, sakın öğretmenlik yapmayın!”
Tabii o zamanlar tek kullanımlık mendilden söz etmiyordu hocamız.
Öğretmenlere, şunu yapın, bunu yapın demeyeceğim, yazımızın konusu da öğretmene akıl verme değil.
Üniversitelerde, eğitim fakültelerinde özellikle pedagojik derslere giren hocalarımız zamanında ilkokullarda, liselerde öğretmenlik yapmış olan, bir başka deyişle tebeşir tozu yutmuş kimselerdi.
İlk ve orta dereceli okullarda çalışmayıp da üniversiteyi bitirince akademik kariyer planlamasıyla üniversitelerde hoca olan ve ardından da eğitim fakültelerinde ders veren akademisyenlerle öğretmen yetiştirmenin doğru olmadığını düşünüyorum.
Düşünenler vardır elbette.
Olmaz mı? Şuan bakın eğitim fakültelerine hocalarımızın kahır ekseriyeti tebeşir tozu yutmamış kimselerdir.
Onlara sözümüz yok, onlar prosedür neyse ona göre hareket edip kürsülerine geçip derslerini anlatırlar.
Peki, çocuğun burnunun öğretmeni tarafından silinmesini tavsiye ederler mi öğretmen adaylarına?
Hiç sanmıyorum.
Neden böyle oldu? Öğretmenliği tecrübe etmeyen bir hocadan öğretmen yetiştirmesini beklemek abesle iştigal etmek değil midir?
Eğitimin yığınlarca sorunu var diyoruz ve her fırsatta önemli gördüğümüz sorunlarını dile getirmeye çalışıyoruz. Bu da o temel sorunlardan bir tanesidir.
Eğitim fakültelerine bakanlığın el atması gerekmektedir.
Hatta Eğitim Fakülteleri Milli Eğitim Bakanlığına devredilmelidir.
Milli Eğitim Bakanlığının görevlendireceği tebeşir tozu yutmuş hocalar ders vermelidir oralarda.
En az on yıllık bakanlık okullarında çalışma süresi şartı aranmalıdır.
Ayrıca konumuzla alakalı olmasa da belirtelim. İhtiyaca göre kontenjan açılmalı ki, öğretmen adayı mezun olur olmaz öğretmen olabilmelidir. Toplumda kangren haline gelmiş “Atanamayan Öğretmen” sarmalı gün geçtikçe büyümemelidir.
Öğretmen adayı, ilk sınıftan itibaren okullarla, öğrencilerle iç içe olmalı, karşılaşabileceği sorunları en baştan bilmeli, ona göre çözüm yolları bulmaya çalışmalı, kısaca kendisini geliştirmelidir.
Tıp fakültesi örneği duruyor karşımızda. Okulla hastane iç içedir.
Eğitim fakültelerinin de bu örneğe göre şekillenmesi zaruridir, elzemdir.
Okul yöneticisi yetiştirmek için de eğitim fakülteleri dört yıl boyunca o minvalde dersler vermelidir, isteyen o dersleri almalı, uygulamalı olmalıdır aynı zamanda yöneticilik dersleri.
Eğitimin sorunlarıyla ilgili sürekli serzenişte bulunmaktan, çözüm yollarını konuşmaya fırsatımız olmuyor maalesef.