eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
15°C
Ankara
15°C
Az Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
15°C
Pazartesi Açık
17°C
Salı Parçalı Bulutlu
17°C
Çarşamba Açık
16°C

Prof. Dr. İsmail AYDOĞAN

Kahramanmaraş’ta doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Kahramanmaraş ve Ankara’da tamamladı. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Eğitim Yönetimi ve Teftişi Bölümünden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimler Enstitüsünde, aynı alanda, yüksek lisans ve doktora yaptı. 2015 yılında profesör oldu. "Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri", "Eğitim ve Paradigma", "Kültür Temelli Eğitim", "Eğitimin Türkçesi", "Eğitimde Nezaket", "Bir Dava Adamı Nurettin Topçu" ve "Eğitimin Kimlik Arayışı" adlı kitapları yazmıştır. Ayrıca ulusal ve uluslararası dergilerde yayımlanmış altmışın üzerinde kitap bölümü, makale ve bildirisi bulunmaktadır. Çalışma alanları, eğitim felsefesi, eğitim politikası, eğitim sosyolojisidir.

    Dünyanın eğitimi

    Dünyanın hemen her yerinde eğitim sistemleri sorunlu. Almanya’da, Fransa’da, İngiltere’de, Amerika’da eğitim, sanılanın aksine ne eşitliği ne adaleti sağlayabiliyor ne de muhteşem. Japonya gibi Amerikan uydusu ülkelerde yahut Çin gibi eşitlik adı altında sürdürülen endoktrinasyon eğitiminde veya Afrika ülkelerinin eğitimlerinde okullar, “düzene uygun insan” yetiştirmekten başka bir işe yaramıyor. Mesela Fransa, okullar arası eşitlik sıralamasında son sıralarda yer alırken, Alman okullarında tuvalet başta olmak üzere ciddi bir temizlik sorunu yıllardır varken, Amerika’da okullar adeta bir banka gibi çalışırken, bu ülkeler diğer ülkelere hayal ve gelecek satmaktan geri durmuyor. Bizim ülkemizde dillerden bir türlü düşmeyen Finlandiya’da eğitim, sanılanın aksine, toplumsal huzuru sağlayamıyor.

    Şu bir gerçek ki modern eğitim sistemleri insanların hayrına tasarlanmış ve donatılmış değil. Daha çok devletlerin hatta sermayelerin istekleri doğrultusunda ihtiyaç duyulan insanları seçme işlevi görüyor. Spencer’in (biyolojinin ilkeleri) ve Darwin’in (türlerin kökeni) temellerini attığı evrim teorisinin toplumsal hayatta yansıması olan liberalizmin seçme alanları olan okullar, hemen hiçbir yerde, gerçek bir eğitim yapmıyor. Bu nedenle hemen her ülkede eğitimin temelinde rekabet var. “Bırakınız yapsınlar”ın ruhu rekabet üzerine olduğundan ahlak, dilek ve temenniden ibaret kalıyor sadece.

    Ormandaki hayvanların kavgası olarak tasarlanan liberal dünyada oyunun kurallarına göre yaşamak, bir başkasını yenmek üzere kurgulanmıştır. Nitekim bu, eğitimde de böyledir. Nihayetinde doğayı egemenlik altına alınması gereken olarak görenler, aynı mantıkla insanları da egemenlik altına alınması gerekenler olarak görüyorlar; doğayı istedikleri gibi biçimlendirenler, insanı da istediği gibi biçimlendiriyorlar. Doğada varsaydıkları mücadeleyi toplum alanına uyarladıklarından insanların kendi aralarındaki mücadeleyi de normal olarak gösteriyorlar. Elbette okullar, bu mücadelenin, bu egemenliğin pratiğinin yapıldığı yerlerdir.

    Bu kurgu değişmemiştir, şu an olan da bu, gelecekte olması planlanan da bu. Fransa’da, Almanya’da, İsveç’te ve Türkiye’de olanlar aynı şeyler. Biri daha iyi öğütüyor, diğeri daha az. Fark bu kadar. Bizim ve özellikle Asya ve Afrika ülkelerindeki okulların öğütme gücü, Avrupa’ya göre hayli az. Bu oldukça avantajlı durumda olduğumuzu gösteriyor aslında. Çünkü az bozulma nihayetinde tam bozulmadan iyidir (midir acaba?). Bu nedenle biz, eğitimimizi, mümkün olduğu kadar Avrupa’nın dışında tutabilirsek, bu insanımızın gelecekteki güçlü günlerine daha yakın olduğu anlamına gelebilir. Bu durum Afrika ve Asya için de geçerlidir. Hatta eğitimimiz, kendisine öğretilmiş olan kapitalist/liberal /neoliberal bakış açısını bir kenara bırakarak daha ahlaki bir yapıya /içeriğe kavuşursa, kardeşlik ruhuyla bu ülkelerle hareket edilebilir, bu da bütünleşmeyi sağlayabilir. Bu nedenle Türkiye’nin, her şeyden önce eğitimini özgün hale getirmesi gerekir, getirmelidir. Bozuk bir araçla yola çıkılmaz zira. Bunu yapabilmenin kaçınılmaz şartı ise devlet-toplum birlikteliğinin sağlanmasıdır. Henüz bu birliktelik kurulamamıştır. Bu da devletin seküler kültürü, halka dayatmasından vazgeçmesi ile mümkün olabilir. Ne yazık ki bizim devletimizin yüzü batıya dönük ve oraya meftun. Neredeyse 200 yıldan beri bu böyle. Ve biz 200 yıldan beri hem toplumsal olarak hem de eğitim olarak kimlik bunalımındayız. Bu sorunu çözmeden Ülkece gerçek bir başarı da ortaya koyamayız. Yine bu sorun nedeniyle eğitimde de başarılı değiliz.

    Türkiye kendi tarihine yaklaştıkça güçlenen, uzaklaştıkça zayıflayan bir ülke olarak, devletin biçimlendirici niteliğinden henüz tamamen uzaklaşmış değil. Batıcı aydınımız ve batıdan beslenen sermayemiz nedeniyle kültürümüze burun kıvırmamız devam ettikçe, biz buhran içinde yüzmeye devam edeceğiz. Sait Halim Paşa’nın “Buhranlarımız” eserini okuyunca sanki 100 yıl önce değil de bu sene içinde yazılmış hissini duyduğumuz gibi, 100 sene sonraki nesil de aynı dertteki insanları okudukça aynı sözleri duyacaktır. Akıl başa gelmezse, tarih sürekli tekerrür eder

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    1. Zeki bilgili dedi ki:

      Sayın Hocam,çok güzel bir yazı .Sait Halim Paşa’ya atıf ise eğitimin durumunun çok kaygı verici olduğunu gösteriyor.

    2. Efraim Öztürk dedi ki:

      Saygıdeğer Hocam, emeğinize sağlık. Tarihinde, eğitim sistemine imrenilen bir millet olduğumuzu unutarak her platformda Finlandiya’yı örnek gösteriyoruz(?) Aktardığımız bilgileri ne zaman ki kültürel değerlerimiz ve inançlarımız ile buluşturabilirsek, o zaman pırıl pırıl bir gençliğe, sağlam bir geleceğe sahip olabileceğimize inanıyorum. Gerçek eğitim de bu değil midir zaten?