Amerika’nın pragmatizm temelli eğitim sistemi 1950’li yıllara kadar özellikle güçlenen felsefesiyle bu ülkede kök saldı. Bu felsefenin öncülerinden John Dewey’in tesiriyle Vatandaşlık Bilgisi temelinde işlenen pragmatizm(çıkarcılık) kökenli eğitimle cemiyet kimliği, maneviyat dışlanarak inşa edilmeye başlandı. Bu durum giderek zirve yaptı ve 1960’lardan itibaren ‘’bilişsel psikoloji’’ adıyla Darvinist felsefeye dayalı eğitim, ülkede uygulama alanını genişletti. Bir taraftan da cemiyet ve aile hayatı da bu felsefe gölgesinde Amerika’da dip yapmaya başladı. İş öyle bir noktaya geldi ki özellikle okullar artık kontrol edilemez bir hal aldı. Bunun neticesi eğitim alanında arayışlar başladı. Ve Amerika, bütün eyaletlerde karakter eğitimi temelinde maneviyata dayalı bir eğitim modelini 1990’lardan itibaren benimsedi. Yapılan araştırmalarda karakter eğitimi programı uygulanan okullarda öğrencilerin davranışlarında % 91’lere varan oranda olumlu gelişme gözlendiği açıklandı. Amerika ‘’derin aklı’’ kendi toplumunu korumak ve kurtarmak için arayışlarını ve çarelerini kendi bünyesinden üretmiş oldu.
Ancak pragmatizme dayalı felsefe ve eğitim anlayışı dünyada ve özellikle ülkemizde hüküm sürmeye devam etmektedir.
Amerika’da eğitimin özünü teşkil eden felsefi anlayışlar bir çok defalar değişime uğradı. Metodolojilerini de zamanın gelişmeleri ışığında yenilediler.
Özellikle pragmatizm temelli felsefelerin ürettiği gelir dağılımı anlayışı, yeryüzünü yaşanamaz hale getirdi. Hırsın ve ihtirasın sınır tanımadığı bir yeryüzü düzeni ile sömürge sistemlerini hayatın her alanına yaydılar. Tarih boyunca zenginliğin olabildiğince arttığı ancak fakirliğin de tarihin gördüğü en yüksek oranda genişlediği bir dönemi yaşamakta insanlık. Zenginler ile fakirler arasındaki uçurum olabildiğince derinleşmekte. Açıkçası yeryüzü hiç bu kadar adil olmayan bir dağılıma şahit olmamıştı. Dünya, batı ve değerleri üzerinden madde planında hakimiyet kurmuş bir düzene şahit olmakta. Ve yeryüzü hiç bu kadar yaşanmaz hale gelmemişti.
Buyurun size gelir dağılımı rakamları.
Bir tarafta 26 kişinin serveti dünyanın yarısının 3,4 milyar insanın gelirine eşitlenmiş. Ve bu (öteki) yarısı (3,4) milyar insan, günde 5,5 dolardan az gelirle yaşamını sürdürmekte. (Dünya nüfusu şu an 7,5 milyarı geçmiş durumda) Öte yandan böylesi gittikçe açılan/bozulan gelir dağılımı çelişkisinin cevabını aramanın zorluğu.
Meçhul olan aslında malum olandır. Üstadın ‘ bir kişiye tam dokuz pul’ benzetmesini -yaşasaydı- geliştirmesi gereken türden bir adaletsiz dağıtım düzeni.
Böyle adaletsiz bir dünyayı hangi tefekkürle sorgulayacağız? Bu derece çelişki yumağı bir yeryüzü düzenin hangi kelimelerden bir diyalektik oluşturarak sorgulamaya tabi tutacağız?
Kelimelerimizi yok edersek, tefekkür kalemiz kalır mi geride? Diğer taraftan da bir milletin düşünme gücünün yapı taşları olan kelimeleri muhtelif gerekçelerle kullanım dışına atıyoruz. Kim, hangi kelimelerle ne kadar düşünebilecek?
Acımasız gelir dağılımının müsebbiplerini hangi kelimelerle kim işaret edecek? Ne de olsa emoji denilen bir işaret dili var artık!.. Tümüyle kelimeleri kullanım dışı bırakmaya adım adım. Dilimize sahip çakalım ey millet!..
Necmettin Hacıeminoğlu bu duruma ‘Türkçe’nin Karanlık Günleri’ demişti. Giderek birbirimizle konuşamaz olacağız yoksa.. Okulunda çocuğunuzun öğrendiği Türkçe ile alakadar olalım.
Dilimizin iyi bir kullanıcısı, davacısı, takipçisi olalım.
Tabi ki buda sevgi ile olur…
Dilimizi kullanılamaz hale getirip, düşünce ve idraklerimizi perdelemeye çalışan bu eğitim sistemini kökten ve toptan bir ıslaha tabi tutmalıyız.
Felsefesini millileştirmeli. Metodolojilerin güncellemeliyiz. Meslek ve tahsil kollarını gerçekçi ve Türkiye’nin küresel idealleri doğrultusunda yenilemeliyiz.
Maziyi, kıyas ve güncellemeye uygun bilgiler ışığında neslimize tanıtmalı. Çocuklarımıza çalışmayı ve üretmeyi; bir karakter eğitimi çerçevesinde, ‘’iki günü denk olan zarardadır’’ ölçüsüne dayalı olarak bir anlayış halinde benimsetmeliyiz.
Maarifimiz çocuklarımıza bir rüya gördürebilmeli. 2071 rüyası gördürmeli. Bütün insanlığa iyilik ve adalet götürme hayali kurdurmalı.
Mertliği, cömertliği, salihatı, zayıfın imdadına koşmayı, adaleti bir medeniyet ve insanlık hayali haline getirmiş bir insan rüyası gördürmeli… Taklit eden değil bilgiyi ve teknolojiyi üreten bireyler yetiştirerek insanlığın hizmetine koşmayı düşünecek birey temelli bir maarif hayalimizdir düşlerimizi süsleyen.
Yaşadıklarımızın Özeti
Bütün hesap, sonraki yıllarda Dışişleri Bakanı olacak olan Condoleezza Rıce’in 2003 yılında kaleme aldığı; ’22 İslam ülkesi bölünecek. Bunların arasında Türkiye’de var.” diye yazarak küresel baronların bölge ile ilgili planlarını ifşa ettiği makalede anlatılmaktadır. Libya, Yemen, Suriye bölündü. Irak tümüyle başsız hale getirildi. Afganistan istikrarsızlaştırıldı. Diğer İSLAM ülkelerinin de bölünerek küçültülmesi ve haritalarının yeniden çizilerek, daha kolay sömürülebilir devletçikler kurulmasının önünde tek ve son ülke var: Türkiye…
Tarih ve zaman bir daha medeniyetimize ve Türkiye’ye döndü.
Tarihi arka planı ve halihazırdaki gücü ile Türkiye etrafında oluşturulan paganist kuşatmayı kırabilecek güçtedir. Hiç kimsenin başı öne eğilmesin. Yeter ki içeride birlik olalım…Son yıllarda yaşadıklarımızı ve başımıza gelenlerin asıl sebebini ve arka planını, biraz izan ve ferasetle hadiselere bakabilen herkes görebilir.
Not: Condoleezza Rıce’in yazısının orjinaline yapacağınız kısa bir arama ile ulaşabilirsiniz.
Bütün bu olanları ‘’insanlık ve idealleri(!)’’ diye sunan müfredat düzeninedir bir millî maarif çabasının arkasında yatan.
Sağlıcakla kalın dostlar.