Dost, düşman, ittifak, müttefik gibi kavramlar özellikle devletlerarası ikili ilişkilerde sıkça kullanılan tabirler arasında yer alan kavramlardır.
Dost: Arkadaş, sevilen, güvenilen, refik, kardeş gibi anlamlar ifade etse de, daha ziyade kan kardeşliğinden de öte karşılıksız seven, sevgili, yâr, veli halil gibi anlamlara gelmektedir. İslâmî literatürde ise dost; sadâkat (doğruluk, dürüstlük) uhuvvet (kardeşlik) meveddet (sevgi, saygı, aşk, muhabbet) gibi çok ulvi değer ifade eden kelimeleri içinde barındıran bir kavram olarak kullanılmaktadır.
Bilindiği üzere dostun zıt anlamı düşmandır. Düşman; gerek insani, gerek İslami açıdan bize zarar vermek için fırsat kollayan, hayrımıza ve iyiliğimize olacak işleri tersine çevirmeye çalışan, insanlığa, İslam’a ve Müslümanlara, inancımıza ve inanç değerlerimize, karşı sözlü ve fiili olarak, hainane ve zalimane emeller besleyen kimseler düşman olarak değerlendirilmektedir.
İttifak ve müttefik kavramlarına gelince; İttifak: Uyuşma, uzlaşma, sözü bir etme, birlikte hareket etme anlamına gelen, sosyal hayatta sıkça kullanılan sadakat ve güvene dayalı karşılıklı sözleşmeyi ifade eden bir kavramdır. İttifak özellikle bireylerin, kurumların ya da devletlerin kendi çıkar ve menfaatleri doğrultusunda; belirli kurallara dayanan ve muhataplarına sorumluluklar yükleyen bir sözleşmeyi de ifade ederken, İttifak kökünden türeyen müttefik kelimesine gelince ittifak eden, uzlaşan, anlaşan, görüş ve fikir birliğine varan anlamında kullanılmaktadır.
Kur’ân-ı Kerim’de dost anlamına gelen ve en çok geçen kelime veli kelimesidir. Veli kelimesinin çoğulu evliyadır. K. Kerimde “veli” tekil, ya da evliyâ çoğul olarak 87 ayette yer geçmekte olup, bu ayetlerin kırk altısında Allah’ın insanlara dostluğu, 2 ayette insanların Allah’a dostlukları 10 ayette ise insanlarla şeytan arasındaki dostluk, diğer ayetlerde de iyi veya kötüler arasındaki dostluklardan bahsedilmektedir.
Ayetlerin çoğunda mutlak anlamda inananalar için gerçek dostun; koruyan, kollayan, bağışlayan Allah olduğu, insanların bu anlamda Allah’tan başka dostları bulunmadığı ifade edilmekte, İnananların gerçek ve ebedî dost olarak Allah’ı bilmeleri, O’na dayanıp güvenmeleri öğütlenmektedir.“Sizin dostunuz Allah, O’nun elçisi (Hz. Muhammed) ve iman edenlerdir” (Mâide,55
Dost ve müttefik tabiri kullanıldığında genellikle devletleri ilgilendiren, karşılıklı çıkar ilişkisine dayalı sosyal, siyasal, ticari, askeri, ekonomik ve diplomatik anlamada birbirine bağlı ve bağımlı ülkelerin kastedildiği anlaşılmaktadır. Ülkemiz için dost ve müttefik denildiğinde ise tarih boyunca vatanımıza göz diken, milletimize düşmanca ve haince tavır besleyen ABD ve Batılı ülkeler akla gelmektedir.
Oysaki Müslümanların dostluk ve müttefiklik anlayışı doğrudan Allah’ın rızasına, ABD ve Batılı ülkelerin dostluk ve müttefiklik anlayışı ise çıkarlarına ve ideolojilerine de dayanmaktadır. Ülkemiz, milletimiz ve Müslümanlar aleyhine entrikalar çevirenlerin İslam coğrafyasını kana bulayan sinsi tuzaklar kuranların kimler oldukları bilindiği halde, kimliksiz, kişiliksiz şuursuz bir şekilde, ABD ve Batılı ülkelerin dost ve müttefik olarak kabul edilmesi onurumuzu ve gururumuzu inciten bir durum olduğu gibi, Allah’ın düşman kabul ettiklerinin dost, dost gördüklerinin düşman görülmesi doğrudan inancımız ile çelişen bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. “Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin.” (Mümtehine,1) “Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostunuz yoktur. Sonra yardım da görmezsiniz.” (Hud: 113) İslam coğrafyasında Batıya özenip te Batılı olabilen ve Müslüman kimliğini koruyabilen bir millet ve devlete rastlamak mümkün müdür? Dostlarımızın ve düşmanlarımızın seçimi konusunda İslami hassasiyete uzak oluşumuz, dostlarımız olması gereken farklı dünya görüşüne sahip Müslümanlara düşmanca tavır beslememiz düşmanlıkları hiç eksik olmayan, Siyonizm’in savunucusu ABD ve Batı âlemine sempati ile yaklaşmamız içinde bulunduğumuz hazin ve dramatik ortamı doğurmuştur.
Birey, toplum ve devlet olarak herkesin ders alması gereken Ebu Müslim Horasaninin şu sözleri son derece de ibret verici mahiyet arz etmektedir. “Onlar zararlarından emin oldukları için; dostlarını uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de; düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman dost olmadı. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu!”
İçinde yaşadığımız zaman dilimi; kim kimin dostu, kim kimin düşmanı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. ABD ve işbirlikçileri gerçek anlamda bir dostun bir dosta yapması gereken duyarlılığı; insanlık düşmanı, soykırımcı Siyonist İsrail’e gösterdikleri halde ne yazık ki Müslümanlar, aynı dostluk ve müttefikliği Allah için cihat eden, vatanlarını, Allah’ın çevresini mübarek kıldığı Kudüs’ü ve Mescidi Aksay’ı ümmet adına savaşan Filistinli dostlarına göstermemiştir.
Bunun için, kutsal mekân Kudüs’ü ve Filistin topraklarını boydan boya işgal eden, uluslararası hukuka rağmen Filistinli kardeşlerimize soykırım uygulayan, Siyonist İsrail’in insanlık dışı davranışlarına karşı Müslümanların tepkileri sözlü kınamanın ötesine taşımadığı için Müslümanların sözlü kınamaları, Filistinli kardeşlerimizi Siyonist rejimin zulmünden kurtaramamıştır. Oysaki dostluk sevgiye ve kardeşliğe dayalı kuru bir söylem değil, fiilen ispat edilmesi gereken bir olmalıdır. “Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. ( Hadis)
Geçek anlamda dostluğumuz söylemden eyleme dönüşmüş olsa idi İşbirlikçi ABD ve Batılı ülkelerin Siyonist İsrail’e sahip çıktığı gibi bizde askerimiz, topumuz, tankımız uçağımız ile Gazzeli kardeşlerimizin yanında, Siyonist İsrail’in karşısında olmamız gerekmez miydi? “Kâfir olanlar birbirlerinin dostlarıdır. (Enfal,73) “Müminlere gelince; Erkek ve kadın bütün müminler, sadece birbirlerinin dostları (ve velileri)dirler. Onlar; birbirlerine iyiliği emreder, kötülükten sakındırır, Tevbe 71
Şimdi sözde dostumuz ve müttefikimiz ABD ve işbirlikçilerinin tavrına bir göz atalım. 1974 Kıbrıs Harekâtımız esnasında 6.Filoyu karşımıza çıkaran ve ekonomik ambargo uygulayan, 1991 Irak harekâtında “çekiç güç” vesilesiyle bölücü terör örgütlerini silahlandıran, Suriye’de ülkemiz aleyhine faaliyet gösteren PKK, KCK terör örgütlerinin uzantısı olan PYD, YPG’yi binlerce tırlar dolusu silahlarla donatan, parasını ödediğimiz uçakları, silahları vermemek için akla hayale gelmeyen şantajlar uygulayan ABD değil midir? 15 Temmuz hain FETÖ kalkışmasının kurucusu ve kurgulayıcısı ABD ve işbirlikçileri değil midir? Irak’ı işgal eden, Libya’yı yok eden, Suriye’yi bataklığa çeviren ABD Değil midir?
7 Ekim’den itibaren 300 günü aşan süreden beri Siyonist İsrail tarafından bebek, çocuk, kadın yaşlı demen 40 binden fazla Filistinli kardeşimizin şehit edildiği, 90 binden fazlasının yaralandığı 2 Milyona yakının yerlerinden edildiği evlerin, hastanelerin, okulların mabetlerin, yetim hanelerin, su kaynaklarının, elektrik santrallerinin, mülteci kamplarının denizden, havadan, karadan bombalandığı Siyonist soykırımı askeri, siyasi, ekonomik olarak destekleyen, Siyonist eli kanlı katil Netanyahu’yu parlamentosunda alkış tufanına tutan, son olarak ta Filistin İslami Direniş Hareketi Lideri Hamas’ın Siyasi Büro Şefli ve Filistin’in eski başbakanı İsmail Haniye’nin İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yemin töreni için gittiği Tahran’da ikamet ettiği Konutunda Siyonist İsrail tarafından gerçekleştirilen hain bir hava saldırısı ile şehit edilmesinin ardından ne olursa olsun Siyonist İsrail’e desteğini açıklayan askeri imkânlarını İsrail’in güvenliği için harekete geçireceğini ifade eden ABD ve işbirlikçileri değil midir? Bizim dostlarımızın düşmanı nasıl oluyor da bizim dost ve müttefikimiz olabilmektedir?
İçinde bulundukları haince tutum itibariyle Soykırımcı olduğu UAD tarafından tescillenen ve UCM tarafından haklarında yakalama kararı çıkarılan Siyonist İsrail ve Onun eli kanlı Başbakanına açık destekleri ortada iken ABD ve Batılı ülkeler gerçekten bizim dostumuz ve müttefikimiz olabilirler mi? Onları dost ve müttefik olarak nitelendirmek Allah’ın dostlarını düşman, düşmanlarını dost görme anlamı taşımaz mı?
Yukarıda atfedilen anlamlar dikkate alınarak Dost, dostluk, müttefiklik, ittifak gibi bir değer ifade eden kelimeler; birbirlerine son derece güvenen, birbirlerinin çıkarlarını önceleyen, zarar görmesine asla gönlü razı olamayan ülkeler için kullanılması gerekirken, ülkemiz ve İslam coğrafyası için kötü emeller besleyen, düşmanca politikalar izleyen, topraklarımızda gözü olan, ülkemizin parçalanması için fırsat kollayan ABD ve Batılı ülkelerin yöneticileri için “dost ve müttefik” ifadelerinin kullanılması hem ahlaki hem de inanç açısından büyük bir sakınca arz etmektedir. (Al-i İmrân: 120) “Müminler müminleri bırakıp kâfirleri dost edinmesinler. Kim bunu yaparsa, Allah ile bir dostluğu kalmaz. (“Al-i İmran,28)
Dostluğun öncelikle sevgiye dayanması, sevginin Allah için olması, dostun kötülere ve kötülüklere karşı korunup kollanması esasına dayanması gerekir. Dostlar arasında uyuşma, sevgi, şefkat, merhamet, ülfet, muhabbet, görüşme, karşılıklı ziyaretleşme, yardımlaşma, dayanışma, selamlaşma, v tebrikleşme, bağışlama, bağışlanma gibi kavramların dostlar arasında imani ve ahlaki bir değer olarak yaşatılması ile dostluk tesis edilebilir.
Birey, ülke ve millet olarak dost, düşman müttefiklerimizi yeniden gözden geçirmek, dostlarımızı dost, düşmanlarımızı düşman görüp, ilişkilerimizi imani, insani bir çerçevede yürütmek zorundayız. “Kişi sevdiği ile beraberdir.” Kişi dünyada sevdikleri ile ahirette beraber olacaktır. “Kişi dostunun dini üzeredir. İnsan kiminle dostluk kurduğuna dikkat etsin!” (Hadis)
Ne mutlu Allah’la ve O’nun dostlarıyla dost olanlara! Yazıklar olsun, Allah’ın düşmanlarıyla dost olup Allah’ın ve Müslümanların dostluklarını kaybedenlere!
MUSTAFA KIR
Kıymetli, Hocam, çok güzel ifade etmişsiniz. Yüreğinize elinize sağlık.