eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
20°C
Ankara
20°C
Az Bulutlu
Cuma Açık
23°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
23°C
Pazar Açık
24°C
Pazartesi Az Bulutlu
25°C

Divanlı’dan Kızık’a

Mine Alpay Gün

Rotamızı eski bir köye çevirdiğimizde, küçük grubumuzdaki gençlerin suratı asıldı.

Bakışlarında, “köy işte niye geldik ki” ifadesi o kadar açıktı ki.

Oysa Yozgat’ın Divanlı köyünde tarihi, mimariyi, sanatı, sosyolojiyi, psikolojiyi, kültür tarihimizi bulacaksınız demiştim onlara.

Gençler daha çok şehirlerin eski eserlerini gezmeye meyilli olduğundan köyler gündemlerinde pek yok.

Köyün girişinde rastladığımız eski bir evin tarihi ahşap kapısını fotoğraflamak için durduğumda, arabadan inmek bile istemediler.

Üstü başı temiz, yaşlı bir kadın, kapı önündeki taş üzerinde oturmakta idi.

Onun yanında koşturan orta yaşlı, kara kavruk kadınsa gelini.

Yaşlının bembeyaz yüzünden çekilirken hayat, gelinin güneşten yanmış yüzünde bütün kızıllığı ve esmerliği ile çok yoğundu hayat.

Zaten, evindeki sofaya, “hayat” demiyor muydu Anadolu insanı.

Geline, avluya bakabilir miyim, dediğimde, elbette dedi.

Tertemiz avluya açılan ahırın kapısı da ahşap ve rozetli süslemesi ile sanat eseri idi, ne şanslı inekler dedim.

Köşede içerisine odunlar atılmış ocak durmakta idi, evin sakinlerinin canı taze ekmek istediği anda; o çalışkan kadın yoğurup pişirip önlerine getirecekti.

Avluya açılan bakımlı bahçe, düzgün bir mimari ile fidelere ayrılmıştı.

Bir seki üzerindeki küçük havuz, avlunun en şirin yapı elemanı idi.

Kerpiç taşlar üzerinde yükseltilmiş havuz, bakracın batırılıp bahçenin sulanması ya da güneşte ısınan su ile dört tarafı kapalı üstü açık avluda çocukların yıkanması için de kullanılmaktaydı.

Gelin, bu hiç tanımadığı insanlara nazikçe, içeri de bakın dedi.

Rahatsız etmeyelim, tarihi kapılar dışarıda dedim.

Kayınvalidene sen mi bakıyorsun diye sorduğumda, alındı; “Elbette ben bakacağım, kim bakacak” dedi.

“Gördünüz mü gençler, işte Anadolu irfanı, bu” dedim.

Divanlı köyünün ana ekseni, köyü etrafında anne gibi toplayan camisi idi.

Köyün kurucusu, II. Ahmet döneminde, veziri âzamlık yapmış olan Mustafa Paşa.

Mustafa Paşa’nın hikâyesi de, güzel bir misafirperverliğe dayanmakta.

Yozgatlı Mehmet Bey’in oğlu Mustafa Paşa, babasıyla Kızık köyü civarında karlı bir kış günü mahsur kalır. Bir eve misafir olurlar. Tanımadıkları insanlar, onları o kadar güzel ağırlar ki. Lakin kış çok ağırdır, misafirlik uzar. Fakat evdeki terbiye, asalet ve yüksek dini kültürden çok etkilenir genç Mustafa.

Yıllar sonra silahtar, vezir, kaptanıderya, veziri azam olur Mustafa Paşa, unutamadığı bu güzel anılarla yöreye gelir. Sene 1678. Bu vefayı taşla, ahşapla bir şiir gibi duyurmak için cami yaptırır.

Caminin ayrı bir fonksiyonu da, etraf köylerdeki toprakla ilgili davaların görüldüğü divanın yanına yapılmış olmasıdır.

Cami, sarı kesme taştan, direkleri kavak ağaçlarından tertip edilmiştir. Tavanı renkli desenlerle nakışlanmıştır. Bir ara restore edilse de, tarihi dokusunu korumuştur. Avlusunda yaklaşık 400 yaşını geçtiği tahmin edilen halen meyve veren dut ağacı vardır.

Köyün tepesinde bulunan bir şehir kabristanı büyüklüğündeki mezarlık içerisindeki eski mezar taşları, kültür tarihimiz açısından incelenmesi gereken kıymetli bir vesikadır.

Divanlı Kayalıkları ve Divanlı Mağarası; Hitit, Frig, Roma ve Bizans Dönemleri’ni haber vermekte.

Yörenin nefes alma yeri olan Divanlı Göleti, yemyeşil tarlalardan gelen bülbül sesleri, çok şükür hâlâ devam eden o temiz, saygılı, nazik insan figürü; Anadolu’nun efsûnlu güzelliğini anlatmaya kelime bırakmamakta.

Kaynak: Milli Gazete

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.