Modernitenin müphem dünyasında, kavramların seramonisi, zihin dünyasında heyecan meltemi estiriyor. Yaşlı dünyamızın yorgun bedeninde, hayatı bütünüyle kuşatan transformasyon, zamanı halde daha hızlı yaşamaya zemin hazırlıyor. Telekominikasyondaki hızlı gelişme, halen devam ediyor. Nostaljinin konforlu ütopyası, gönül okyanusunun derinliklerine hükmediyor. Bilişim vadisinde gerçek, hayali aşıyor. Bilgi teknolojisinde enformasyon, hayatın her alanını çepeçevre sarmalıyor…Bilgi toplumları, imkanların ışıltılı dünyasında ,fırsatları güce dönüştürme yarışında…. Bilgiyi takip eden/ tüketen toplumlarsa, bir çok konuda dezavantajlı olarak sirkülasyonu/olup biteni anlama çabasında… Dijital çağda, değişmeyen şeyin değişim olduğunun farkına varanlar , gelişmenin/ilerlemenin sırrına vakıf olurlar. Değişimler , hayatın her alanını kuşatmaya/etkilemeye devam ediyor. Aslında her yeni gün ,yeni bir gelişim ve değişime gebedir. “İki günü birbirine eşit olan ,ziyandadır.”ı medeniyet tasavvurunun odak noktasına koyan bir anlayışın mensupları için irfan ve hikmet zemininde değişim ve gelişmenin idraki, tabiidir/zaruridir. İyiye, güzel olana ve hakikate doğru yol alan değişim ve gelişme yolculuğu, insanlığın özlemini çektiği değerler manzumesinin hayat bulmasına imkan sunacaktır.
Tarihi zaman içinde insanoğlu, dönüm noktası mesabesinde önemli hadiseler yaşamıştır. Kronolojik bir dikkatle baktığımız zaman 1400’lü yıllarda Akdeniz çevresinde yoğunlaşan milletlerarası ticaretin artması ve devamında Güney Amerika’yla temasın sağlanması ile dünyada ekonomik olarak yeni fırsatlar yakalandığını görüyoruz. Sonrasında başlayan ve özellikle 1800’lü yıllarda sonuçları daha net biçimde ortaya çıkan, ekonomide ve sosyal hayatta gerçekleşen pek çok yeniliğin sebebi; başta tekstil, metal, ziraat ve ulaşım olmak üzere farklı alanlarda meydana gelen ilk “Sanayi Devrimidir”. Böylece Avrupa’da şehirleşme hızlandı ve uluslararası ilişkiler gelişmeye başladı. Mekanik aletler geliştirildi, şirketler doğdu. Daha sonra kimyasal yöntemlerinde etkin hale geldiği ve teknoloji üretiminin başladığı 1900’lü yıllara doğru kendini gösteren ve kısa sürede dünyaya yayılan ikinci “Sanayi Devrimi ” yaşandı. Özellikle fizik, kimya ve biyoloji gibi temel bilimlerde kaydedilen gelişmeler, uygulamaya geçirilmekteydi. Oluşan uluslararası şirketler için yeni yönetim teknikleri de gerekiyordu. Teknolojide ortaya çıkan enteresan gelişmeler, tarım toplumuna ilişkin pek çok unsuru etkiliyordu. Araştırma/geliştirme faaliyetleri ön plana çıkıyor, bu bağlamda nitelikli iş gücü ihtiyacının karşılanmasını temin bakımından, eğitim sektörü birincil bir görev üstleniyordu. Pragmatist batı medeniyeti, oportünist bir yaklaşımla eğitime böyle bir fonksiyon yüklemişti. Bu bakış açısı, batının eğitim anlayışında zihinsel formatlamayı beraberinde getirmiştir. Üçüncü” Sanayi Devrimi ” ise 1950’ye yaklaşırken belirgin bir değişimle ortaya çıktı. Bilim, muazzam bir hızla gelişti. Bilimsel gelişmeler hayatın her alanına çok etkili bir şekilde hakim olmaya başladı. Nükleer bilimlerde ve elektronik alanlarda çok ciddi ilerlemeler kaydedildi. Muazzam düzeyde ortaya çıkan yenilikler, hayatın her alanında da kendini iyice gösterdi. Dijital ürünlere yönelmeye ve bilişim teknolojileri üretilmeye başlandı. İlerlemeler, yaşama biçimlerini, alışkanlıkları, hayata ve hadiselere bakış/yorumlayış tarzlarını yeniden şekillendirdi. Dijital çağda yaşanan değişim/gelişim ve dönüşüme bağlı olarak, eğitimde paradigmalar değişiyor. Gelinen noktada, doğal olarak toplumda işbirlikleri, daha geniş kesimlere yayılıyor. İmalat sektörü, tedarikçiler, teknoloji şirketleri, STK’lar, üniversiteler, devlet kurumları, Ar-Ge laboratuarları bir araya gelmeye, senkronize bir çalışma içinde birlikte hareket etmeye çalışıyor. Yakınlaşmanın merkezinde ise sağlıklı işleyen bir işbirliği mekanizması inşa etmek ve böylece üretim kalitesini ve verimliliği artırmak, eğitimde toplam kaliteyi yakalamak yer alıyor. Buna rekabetçi küresel piyasa şartlarında sürdürülebilir bir kalkınma ve istikrar için güçlü bir paydaş grubu oluşturmayı da ekleyebiliriz. Bu yönde, güçlü sektörler üzerinde kümelenmeler oluşturuluyor.
Son üç asırda, bireysel/ toplumsal beklenti ve ihtiyaçlardan hareketle, zamanın ruhuna uygun olarak çeşitli eğitim modelleri ortaya kondu.Selçukludan günümüze gelinceye kadar muhtelif zamanlarda tedavüle sokulan eğitim modelleri,bir ihtiyaca binaen vücut buldu.”Tuğba ağacı eğitim nazariyesi”nden “kiraz ağacı eğitim nazariyesine”;”Harezmi eğitim modeli”nden batı orijinli pozitivist eğitim modellerine varıncaya kadar ortaya konan modeller, “davranışçı” ya da “yapısalcı” bir mantaliteyle eğitimin temel meselelerine/sorunlarına çözüm üretme çabasının mahsulü olarak eğitim tarihimizdeki yerini aldı. Her biri kendi döneminin sorunlarını ve hal çarelerini önceleyen bir bakış açısıyla oluşturulan eğitim modellerinde ,güncel çözüm önerileri,yöntem ve metotları ortaya konulmuştur.Bahse konu eğitim anlayışları,çok çeşitli sebepler dolayısıyla belirlenen hedeflere ulaşma bakımından, arzu edilen düzeyde mesafe almaya yetmemiştir.Bu, beraberinde eğitim hayatında kısa sayılabilecek sürelerde çeşitli eğitim modellerini hayata geçirme sonucunu doğurmuştur.Esas itibariyle eğitim, dinamik bir alandır,değişim bazen kaçınılmazdır.Uygulanacak eğitim modellerinde, pilot uygulamaların sonuçları analiz edilerek ve veriye dayalı olarak uygulamaya geçmek ,eğitim biliminin salık verdiği bilimsel bir gerçektir.
Dijital çağda pek çok eğitim bilimcinin/pedagogun,eğitim psikolog ve sosyologunun gündemini oluşturan en temel mesele,” bu çağda eğitimin nasıl olması gerektiği” mevzuunda yoğunlaşmaktadır.
Kadim medeniyetimizin insana bakış açısı, bunun nasıl olması gerektiğini ortaya koyuyor.”İnsan en şerefli ve güzel varlık”,”her şey insan için”,”insanı yaşat ki devlet yaşasın” …söz grupları kadim eğitim anlayışımızın hangi zemin üzerine inşa edildiğini/edilmesi gerektiğinin yol haritasını dikkatlere sunuyor.
Eğitimde insan unsuru, çok özel bir yere sahiptir. Bu açıdan bakıldığında genç nüfusu olan ülkeler ,daha stratejik davranmak ve kararlar almak zorundadırlar. Eğitim sistemlerimizi ve ortamları yeniden yapılandırırken, esnek ve yenilikçi yaklaşımlar ortaya koyarak; bilgi üretebilen, bilgi işleyebilen, araştırmaya yatkın, girişimci ve yeni donanımlar kazandırılmış, dijital okur-yazarlık, medya okur-yazarlığı gibi temel yetkinlik alanlarında geleceğin vasıflı bireylerini yetiştirmek hayati bir önem arz etmektedir. Eğitimin müfredattan, ölçme değerlendirmeye; öğretmen yetiştirmeden okulların fiziksel donatılarına; en önemlisi nitelikli eğitim yöneticisi yetiştirmeye kadar bir dizi alanda tecrübelerin imbiğinden süzülen çalışmaların hayat bulması zaruridir.
Geleceğin dünyasında eğitimden beklenen, bireyin yetkinlik alanlarının geliştirilmesi, ferdin fıtratına, yeteneklerine uygun katkı sunması ve dünyadaki akranlarıyla rekabette avantajlı duruma getirmesidir. Buna giden yolda okul öncesi eğitim ,atılan ilk adımdır. Formel eğitimde, okul öncesi eğitim müstesna bir yere sahiptir. İnsanın mizacının, karakterinin, alışkanlıklarının ve bakış açısının şekillenmesinde; insani , ahlaki ve vicdani değer yargıları edinmesinde; okuma/öğrenme disiplini ve kültürünün kazanılmasında ilk basamağı oluşturur. Sonrasında aile-okul ve çevre üçlüsü bu zemin üzerine gelecek inşa eder. Günümüzde artık beceriler ,diplomanın önüne geçmektedir. Mesleki yeterliliklerin ötesinde ,nitelik ve donanım bakımından da yeni özellikler gerekiyor. Yaşanan büyük değişim ve dönüşümlerin arkasında sahip olunan yeni bilgi ve beceriler yatmaktadır. Değişim süreçleri , bilgi ve beceriyle yönetilebilir. Yeni eğitim sistemi içerisinde; bağımsız ve serbest düşünme ortamı, hayati öneme sahiptir. Yeni fikirlerin işlenebileceği ve yeni ürünlere dönüştürülebileceği, inovasyonu destekleyen mekanizmalara ihtiyaç var. Öğrenmeyi öğretmek gerekiyor. Günümüz eğitim dünyasında bireyin zihinsel kapasitesi, ilgi alanları ve yeteneklerinden hareketle bireysel öğretim yöntemleri ön plana çıkmıştır. Eğitim sürecinde bireylerde yeni fikirleri hayata geçirebilme becerilerini ve yeteneklerini sergileyebilme cesaretini kazandırmak gerekiyor. Eğitim sistemi, bireylerde topluluğun parçası olabilme ve ekip içerisinde rol üstlenebilme becerileri kazandırmak son derece hayati öneme sahiptir. Hem ilişkiler kurma, hem yeni fikirler geliştirme; özgüven sahibi ,düşünen, okuyan ,araştıran, milli ve manevi değerlerimizi özümsemiş, empati yapabilen ve fikirlerini gözden geçirme açısından başkalarıyla birlikte çalışabilen gençler yetiştirmek, hedefe ulaşmayı kolaylaştıracaktır. Eğitimde değişim ve dönüşümü gerçekleştirecek aktörlerin, zamanın ruhuna uygun olarak liderlik özelliği olan, strese dayanıklı , istikamet analizi yapmaya yatkın, stratejik düşünme ve yönetim becerisi olan, mevzuat bilgisi yanı sıra bilgi teknolojileri konularında da teknik ve teknolojik becerilere sahip olması; çevreyle iyi ilişkiler kurması; ikna kabiliyetinin olması yüksek, iletişim ve sunum becerilerini edinmiş olması, yurtdışı deneyimini yaşamış olması gerekiyor. Yerli ve milli olandan hareketle evrensel gerçekleri iyi kavrayan , dönüşüm süreçlerinde değişimi yönetme becerisi kazanan bireyler, geleceğimizin güvencesi olacaktır. Günümüz dünyasında eğitimde, problem çözme, eleştirel düşünme, müzakere, üretkenlik, empati yapma, yönetim ve koordinasyon becerileri ön plana çıkmaktadır. Bunların yanında; duygusal zeka, muhakeme, zihinsel esneklik ve oryantasyon gibi unsurlar, başarıyı etkileyen faktörler olarak gözükmektedir. Velhasılıkelam, üretken ve gelişmiş bir toplum için, beşeri sermayenin nitelikli hale dönüştürülmesi ve zamana uygun becerilerle donatılması eğitim sayesinde mümkün olacaktır.
Yarınların dünyasında söz sahi olacak nesilleri yetiştirmenin yolu, dijital çağı idrak, gereğini ifa etmekten geçecektir.