Maarif, Türkiye’nin bir numaralı meselesi olmaya devam ediyor. İhmal edilen, ötelenen meselesi olmaya da devam ediyor. Bir meseleyi görmezden gelmek, yok saymak, yokmuş gibi davranmakla da o mesele kendi kendini yok etmiyor. Halının altına süpürmekle ortadan kalkmıyor. Mesele çözülmüyor. Bilakis içten içe büyümeye devam ediyor.
Bugün Türkiye’nin cerahat haline gelen ve 15 Temmuz’da patlatılan bir büyük sorunundan bahsedeceğiz: Dershaneler.
Evet dershane sektörü 15 Temmuz’dan sonra köklü bir reformla neticeye bağlanamadı. Tam da bir kriz sonrası bu büyük meselenin çözülebilme fırsatı yakalandı ancak o fırsat değerlendirilemedi. O zamanın krizini Türkiye fırsata çeviremedi. Hal böyle olunca da Türkiye’de dershaneler yeniden yayılmaya başladı. Hem de bir kayda, bilgiye ve sisteme dayanmadan yayıldı. Yerden mantar biter gibi bir hızla, ülkenin her tarafında dershane furyası oluştu.
En son resmî statüsüyle kapatıldığında Türkiye’de dershane sayısı 3 bin 500 kadardı. Şu anda bu sayı 5 bin 500”ü bulmuş durumda.
En son kapandığında resmî çalışan öğretmen sayısı 50 bin kadardı, şimdi resmî sayı 5 bin kadar.
Kapanmadan önce devletin bu sektörden 50 milyar vergi geliri varken, şimdi 5 milyara düştü.
Kapanma evvelinde işletmecisi resmî dershane olarak açıp, tüm dersleri yapabilmekteydi. Şimdi gerek duyan Türkçe dersi için kurs izni almakta ama matematik de yapmakta. Başka dersleri de. Sebebini soranların aldığı cevap da ilginç: ‘’Biz bu Türkçe’yi yaptırabilmek için bu matematiği öğretmek zorundayız.” İnsanımıza zoraki bir de iki yüzlü eldiven taktırılmakta.
Bu ülke, dershane alanına musallat olan bir FETÖ musibetini, bin bir türlü çaba ve çok büyük maliyetlerle defetti. Fakat yeri boş kalmadı. Çünkü tabiat boşluk kabul etmez. Sosyal alan da boşluğa meydan bırakmaz. Bu alan şimdilerde merdiven altı diyebileceğimiz bir surette dolduruldu. Hem de kontrolsüz. Resmî, devlet denetimi olmadan ve kaçak mekânlarda gittikçe yaygınlaşan bir bir dershane salgını meydana geldi.
Bir ara bu alanda ‘iş’ yapan bir tanıdığıma sordum. ‘Siz kendinizi ne olarak tanımlamaktasınız?’
Aldığım cevap tam bir deve kuşu savunması:
‘’Zabıta gelirse biz kursuz diyoruz, milli eğitim müfettişleri gelirse tek ders üzerine açılmış kursuz diyoruz, demekteyiz’’ şeklinde bir cevap almıştım.
Şu anda bu alanda tam bir keşmekeş hakim. Yanlış duymadınız efendim tam bir karmaşa. Hatta bir kaos hakim diyebiliriz. Ülkemiz dershanelerden bir fetö tasallutunu kaldırdı. Ancak şu anda bu ülke evlatları öğrenci ve veliler, paragöz simsarların tasallutuna uğramış durumdalar.
Bir başka önemli meselemizde fen liselerimizin durumudur. Ülkemizde bilim adamı ve araştırmacı yetiştirmek maksatlı kurulmuş olup, ülkemizin en zeki çocuklarını alan fen liselerimiz de üst düzeyde devlet eliyle dershanelere dönüşmüş durumdadır. Bu alanda da nitelikli insan yetiştirebilmek için temelden düzenlemelere ihtiyaç vardır.
Radikal bir ıslaha ihtiyaç var bu alanda. Temelden bir reform gerekmekte. Ülke geleceği için ilkokuldan sonra gerçekçi yönlendirmelerle öğrenciler mesleki eğitime ve ara eleman yetiştiren diğer okullara doğrudan kanalize edilmeli. Sosyal bilimler alanı ve ülkenin bilim adamı ihtiyacını karşılayacak olan fen liselerine gidecek öğrenci sayısı gerçekçi olarak tespit edilmeli. Çocuklarımız yarış atına döndürülmekten kurtarılmalı.
Dünya ile rekabet edecek, dilini kimliğini kuşanmış nitelikli insan yetiştirecek bir ‘insan ideali’ oluşturulmalı. Halen informel eğitim kanallarımızın beslediği bu alanları devlet destekli olarak geliştirmeli.
Araştırmacı bir zihin, dilini seven ve iyi konuşan bir şahsiyet, aidiyeti güçlendirilmiş bir birey kimliği, istikamet ve mefkure sahibi bir insan modeli inşa edilmeli.
Dershaneler, her ikisi de yeni göreve gelen Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer ve YÖK Başkanı Erol Özvar’ı bekleyen acil eğitim meselesi olarak durmaktadır.
Sağlıcakla kalınız.