1967 yılında doğdu. 1990 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. 1998 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslâm Bilimleri Anabilim Dalında, 2005 yılında Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Eğitim Yönetimi ve Denetimi Bilim Dalında yüksek lisans eğitimlerini tamamladı. 2017 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Eğitimi bölümünde “Dârü’l-hilâfeti’l-aliyye Medresesinde Eğitim ve Öğretim” isimli teziyle doktorasını tamamladı. Osmanlı eğitim tarihi alanında çalışmalar yapan yazarın, “Osmanlı Eğitim Modernleşmesinde Dârü’l-hilâfeti’l-Aliyye Medresesi” isimli eseri ile ulusal ve uluslararası hakemli dergilerde yayınlanmış pek çok makalesi bulunmaktadır.
Medresenin ibtidâî hariç ve ibtidâî dâhil kısımları günümüz okullarından orta ve lise düzeyine denk gelmekteydi. Üçer yıldan toplam altı yıl süreli bu devrenin programında otuz farklı derse yer verilmişti. Bu derslerin yaklaşık %18’i İslâmî İlimler alanına ait dersler olup % 82’si diğer ilimlere tahsis edilmişti.
Dil ve Edebiyat grubuna dahil olan derslerin ağırlığı % 49 ile ilk sırada gelmekteydi. Derslerin % 10’u matematik grubuna, % 9’u Tarih ve Coğrafya grubuna, % 7’si ise tabiat ilimlerine ait derslerdi. Programda % 2 oranında Felsefe grubu kapsamında Mantık ve Münâzara dersi ile % 7 oranında genel bilgi ve kültür içerikli dersler bulunmaktaydı.
Matematik grubu derslere haftada iki saatlik müsellesât/trigonometri derisi ilavesiyle toplam ders yükü 17 saate çıkartılmıştı. Bu gruptaki diğer dersler ise cebir, hesap, hendese ve hey’et (astronomi) şeklinde sıralanmıştı. Tabiat ilimlerinin öğretimi kapsamında ise fizik, kimya ve ulûm-ı tabîiyye derslerine yer verilmişti.
Bir önceki yazımızda detaylı bir şekilde açıklanan muhâzarat etkinliği gibi terbiye-i bedeniye de ders dışı zamanlarda gerçekleştirilen etkinlikler arasında yerini almıştı.
TBMM döneminde hazırlanan programda yer alan derslerin neredeyse yarıya yakınının Dil ve Edebiyat grubu dersler olması dikkat çekiyordu. Bu durumun dinî hayatın irşad ve hitabet yoluyla beslenmesinden ve bu alanın kuvvetlendirilmesine yönelik planlamadan kaynaklanmış olması muhtemeldir.
Programda İslâmî ilimlerin ağırlığının bir miktar düşürülmüş olmasını bu ilimlerde ihtisas yapmak isteyenlerin Sahn Medresesi ile Medrese-i Süleymâniye’de daha yoğun eğitim görebilmelerinin mümkün olmasına bağlamak mümkündür.
Lisans düzeyinde eğitim verilen sahn kısmında daha önce on iki farklı ders okutulurken TBMM döneminde üç ders ilavesiyle bu sayı on beşe yükseltilmişti. Bir önceki ders programında yer alan Fıkh-ı Hanefi dersi kaldırılarak yerine Mecelle ile Hukûk-i Tasrifiyye-i Arâzî ve Evkâf adlı iki ayrı ders konulmuştu. Böylece ibtidâî hâriç ve ibtidâî dâhil ders programlarında İslâmî ilimlerin ders yükünde gerçekleşen azalmanın sahn kısmı ders programında sağlanan artışla dengelenmiş olduğu söylenebilir.
Sahn kısmı programında felsefe grubu derslere ilmü’n-nefs (psikoloji), ilm-i ahlâk ve ma-ba’de’t-tabia (metafizik/ilahiyat) adı altında üç ders ilave edilmiş, ilm-i içtima‘ (sosyoloji) dersi ise terbiye ve ilm-i içtima‘ adı altında programda yerini korumuştu.
Ayrıca İslâmî ilimler alanında lisansüstü/doktora düzeyinde ihtisas yapmak isteyenlerin Medrese-i Süleymaniye’de eğitim görebilme imkânı mevcut olduğundan, sahn kısmında İslâmî ilimler ders yükünün hafifletilmesi makul bir gerekçe olarak görülebilirdi.
Şeyhülislâm Mustafa Hayri Efendi döneminde Medresetü’l-Mütehassısîn adıyla kurulan ve lisans üstü/doktora düzeyinde eğitim veren medresenin adı Musa Kazım Efendi döneminde gerçekleştirilen düzenlemeler kapsamında Medrese-i Süleymâniye’ye tahvil edilmiş, TBMM döneminde de aynı isimin kullanımına devam edilmişti. Medrese Tefsir ve Hadis, Fıkıh ve Usûl-ı Fıkıh, Kelâm ve Hikmet olmak üzere üç bölümden oluşan bir yapıya kavuşturulmuştu.
Netice itibarıyla Osmanlı medreselerinde 1910 yılında gerçekleştirilen ilk ıslahatın ardından 1914 ve 1917 ıslahatlarıyla kapsamlı ve köklü yeniliklere imza atılmış, TBMM döneminde çıkarılan 8 Mayıs 1921 tarihli Medâris-i İlmiyye Nizamnâmesi ile medreseler gerek teşkilat yapısı gerek müfredat programları gerekse eğitim-öğretim yöntemleri açısından dönemin şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun bir düzeye erişmişti. Nitekim bu durumu gören Anadolu eşrafı, kendi memleketlerinde de Dârülhilâfe Medresesi açılmasını ya da memleketlerinde bulunan medreselerin Dârülhilâfe kapsamına alınmasını TBMM’den talep ediyorlardı.
1919 yılı Ağustos ayında Bursa, Sivas, Konya, Harput, Edirne, Maraş, Manisa, Balıkesir, Karahisar-ı Sahip, Kayseri Uşak, Kastamonu, Amasya, Bolu, Niğde, Eskişehir, Tire Elmalı ve Ödemiş olmak üzere Anadolu’da toplam on dokuz yerleşim biriminde Dârülhilâfeti’l-aliyye medresesi faaliyet yürütürken, İstiklâl Harbi’nin zorlu yıllarına denk gelen dönemde 1922 yılının ekim ayının son günlerinde TBMM çatısı altında Antalya, Malatya, Lazistan, Kütahya, Şavşat, Erzincan, Bitlis, Denizli, Of, Malatya ve Gaziantep şehirlerinde de Dârülhilâfe medresesi açılması yönündeki talep ve teklifler müzakere ediliyordu.
Ancak bu görüşmelerden yaklaşık beş ay sonra çıkartılan 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla medreseler maarif vekaletine bağlanmış, kısa bir süre sonra maarif vekili Vasıf Bey’in yayınladığı bir genelgeyle medreseler tamamen kapatılarak eğitim faaliyetlerine son verilmişti. Vasıf Bey’in basına verdiği demeçlerinde medreselerin kapatılma gerekçesi “asker kaçkınlarının ocağı” haline dönüşmesiyle açıklanmaktaydı. Ancak bu isnadın gerçeği yansıtmadığı hususunun kısa bir araştırmayla ortaya çıkacağı da aşikârdı.
Bir sonraki yazımızda konuyla alakalı arşiv belgeleri esas alınmak suretiyle kaldığımız yerden devam etmek dileğiyle…
* “Dârü’l-hilâfeti’l-aliyye Medresesi’nde Eğitim ve Öğretim” isimli doktora tezinden yararlanılarak hazırlanmıştır. (Detaylı bilgi için: Bkz. Hasan Yıldız, age., İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017)