Önce Erol Güngör (1938-1983) Bey’in çözüm teklifi. O, meseleyi farklı makale ve kitaplarında değişik zamanlarda farklı ele alır. Sufi Ebubekir el-Varrak (Öl. 893)’a atfen yaptığı çözümlemede temel üç önemli sabite dikkatimizi çeker. Herhangi bir organizasyon, siyasi, iktisadi, içtimai yapı bu üç temel üzerine kurulur:
– Ulema,
– Umera,
– Fukara.
Bilim adamı, idareci ve gönül ehli. Fukaranın tasavvufi anlamı dervişandır. Yani gönül ehli. Dahası tefekkür- düşünce, eylem ve kalbi destek, dua. Örgütleniş ancak bunlar üzerine bina edilir. Toynbee(1889-1975) de aynı düşünür. Örgütlenişi medeniyetin spesifik karakteri olarak görür. Örgütleniş çözülünce, medeniyet biter. Düşünce, aksiyon ve mânevî arka plan zayıflayınca, çözülünce devlet te biter.
İkinci tahlil, teklif bir Osmanlı tarihçisi olan Tatarcık Abdullah Efendi (1730-1797)’den gelir. Nizam-ı Devlet Layihası’nda çözülüşü, yıkımı getiren amiller sıralanır:
-İlmiyenin bozuluşu,
-Rüşvetin alıp yürümesi,
-Liyakatsizliğin, kanunsuzluğun önüne geçilememe,
-Askerin ve idarecinin zulmü
Koçi Bey (Öl. 1650)’in layihaları meşhurdur. Yerli ve yabancı tarihçilerce sık sık atıflar yapılır, kullanılır. 1631’ de ve ayrıca 1640’ta Sultan İbrahim’e verdiği layihalarda esas itibariyle tımar sisteminde (belirli bir hizmet karşılığı tahsis edilen arazi-Osmanlı Devleti’nde) meydana gelen tegayyür üzerinde durur.
1631’de verilen layihada;
-Ulemayı,
-Rüşveti ele alır.
Ama;
-Vezaret,
-Tımar,
-Zeamet,
-Yeniçeriler üzerinde durur.
Bunların eski halleri ile yeni durumlarını mukayese eder. Bu mukayese bozulmayı ortaya koyar. Ona göre sistemin ( tımar sistemi) tagayyürüdür ki;
-Âlim ifsad edilmiş,
-Devlet yönetiminde fitne ve karışıklık çıkmış ve
-Reaya ve fukara bozulmuştur (Özvar, 1992, s. 141-142).
Meselâ vezaret makamı müsriftir, şana, şöhrete düşkündür, gösteriş peşindedir. Vezir İbrahim Paşa bu konuda pek ileri gider. Öyle ki Budin Sarayı’ndan getirttiği heykelleri sarayının bahçesine diker. Olay o derece şuuyu bulur ki halk şairlerinden Figani’nin diline düşer. Figani İbrahim Paşa’yı
“Dünyaya iki İbrahim geldi.
Biri putları kırdı diğeri dikti” diyerek hicveder.
Nihayet Necip Fazıl (1904-1987)’a göre İslami bozulma, yani devletteki çöküş ilk defa Kanuni Dönemi’nde başlamıştır. Bunda Fars ve Bizans etkisi korkunçtur. Bu devletlerde anane, medeniyet insanoğlunu mabud mevkine yükseltir, insanoğullarını ona mahkûm eder. Nitekim Büyük İskender bu anlayışın etkisinde kalarak kendinden akran muamelesi isteyen generallerden mabud muamelesi görmek ister. Karşılığında bir generali ona: “Veyl atalarının âdetlerini bırakanlara!” diye bir Yunan şiirinden bir mısra okuyunca, başına İskender’in harbisinin inmesiyle can verir. Böylece Kanuni çağındadır ki: “Şeyhülislamlar bir memur gibi, padişahın iradesiyle nasp ve tayin edilmeye başlamışlardır. Önceleri şûraya benzeyen bir heyetle seçilirlerdi (Kısakürek, 2015, s. 146-147).