DERSAÂDET YAZILARI- 29
Günümüz insanı, niçin hep görünür olmak ister. Sosyal medya mecrasında iyi ya da kötü her ânın paylaşılmasının ardındaki sâik ne olabilir? Güzel bir restoranda yediğiniz yemekler, gezdiğiniz mekânlar, satın aldığınız araba ya da yeni bir giysi başkalarını niçin ilgilendirsin? Allah’ın lütfettiği bir evlat ya da torun niçin sosyal medyanın metâı haline gelsin? Sosyal medyada toplanan beğeniler hayatımıza neler katar? Bir araya geldiklerinde iki kelam edemeyen ya da sokakta karşılaştıklarında birbirini tanımayan sanal arkadaşlara tüm bu paylaşımlar ne tür bir katkı sağlar?
Karşılıklı iletişim ve bilgilendirme aracı olarak kullanılabilecek olan sosyal medya platformlarının elbette ki pek çok faydası söz konusudur. Burada temel soru şu olmalıdır; paylaşılan mesaj ve görselin karşı tarafa sağladığı yarar nedir?
80’li 90’lı yılların çok satan bol fotoğraflı/tabloid gazetelerinde “sosyete cemiyetleri” sayfaları olurdu. Büyükşehir sosyetesinin balosu, düğünü, nişanı, nikâh merasimi, ziyafetleri, yaz tatili, kar tatili, hafta sonu tatili, velhasıl eğlence adına her ne türden etkinliği varsa onlarca fotoğrafla birlikte yayınlanır, mahremiyet adına ne varsa ortaya dökülürdü. Anadolu insanı bir vesileyle bu gazetelere baktığında sanki uzaylı görmüş gibi şaşırır belki de bu görüntülerin bir mizansen ya da senaryo olduğunu düşünürdü.
Diğer taraftan bu tür yayınlar, muhafazakâr Anadolu toplumunu modernleştirme projesinin bir parçası olarak görülür, bu gazetelere dindar kesim tarafından tepkisel bir tavır takınılırdı. Ancak gazete sayfalarına yansıyan sosyete hayatına ilişkin görüntülere gıptayla bakan, bu hayata özenen ve bir şekilde taklit etmeye çalışan gençlerin varlığı da söz konusuydu.
İnsanların psikolojik açıdan olumsuz etkilenmesine yol açacağı kesin olan bu tür sosyal medya paylaşımlarının, netice de paylaşana da pek fazla bir şey katmayacağı açıktır. Bir taraftan beğeni sayısının artması yönündeki hırs ve çaba, diğer taraftan ise paylaşılacak görüntülerin sıradanlaşmasının doğurduğu beğeni azlığı; daha fazla özel ve mahrem alanın sosyal medyaya açılmasını kışkırtıp durmaktadır. doğurmaktaydı.
Anadolu insanının asırların birikimi olarak tevarüs ettiği güzel geleneklerinin ardında nice hikmetlerin yattığı gün geçtikçe ortaya çıkmaktadır. Pişirdiği yemeğin kokusunu komşusu hissetmiştir düşüncesiyle bir kâse de komşusuna ikram etmeyi “komşu hakkı” kapsamında değerlendiren ninelerimiz vardı. Evlerimiz “çat kapı” her an misafir gelecekmiş bekleyişine âmâdeydi. Köyden şehre gelen bir akrabanızın ya da köylünüzün konaklayacağı yer sizin evinizdi; bunu ev ahalisi bilir ve memnuniyetle ağırlamayı görev addederlerdi.
Hasta ziyareti sıradan işlerden sayılır hastaya uygun hediyelerle birlikte konu-komşu, akraba ve mahalleli sırasıyla ve belirli aralıklarla ziyaretler gerçekleştirirlerdi. Cenazesi olanın acısını ve yükünü hafifletmek amacıyla; her ne yapılması gerekiyorsa işbirliği halinde yapılırdı. Netice-i kelam hayatın her aşaması paylaşma, yardımlaşma, dayanışma, işbirliği ve destek faaliyetlerinin imece usulüyle sergilendiği bir sürece dönüşürdü.
Sosyal medyanın hayatımızın başköşesine kurulmasıyla birlikte tüm bu güzel davranış modellerinin sırra kadem bastığı görülmektedir. Bir whatsapp mesaj grubunda acil kan ihtiyacını belirterek yardım talep eden üyeyi iki gün boyunca tüm grup üyelerinin “geçmiş olsun” temennileriyle mesaj sağanağına tuttukları görülürken ihtiyaç duyulan kan grubunun bulunmasına yönelik en ufak bir girişime tanık olunmaması artık olağan bir durum. Ziya Paşa’nın “Yaşarken tuz katmazlar aşına, methiyeler düzerler mezar taşına.” cümlesinde ifadesini bulan tutum modern insanın en öne çıkan vasfı haline gelmiş durumda. Sanal “tebrik, temenni ve taziye” mesajları sosyal medyada modern insan için kazaya bırakılmayan vecibelerinden artık.
Teknolojinin hayatımıza henüz nüfuz etmediği 90’lı yıllara kadar büyüklerin sohbet ortamlarında bulunan çocukların kime ait olduğu sorulduğunda; çocuğun babasının biraz da tevazuuyla başına eğerek “mahdumum” dediğini çok duyardık. “Mahdum” kelimesine bir anlam verememekle birlikte büyüklerimizin çocukları için kullandıkları bir sıfat olduğunu anlardık. Yıllar sonra mahdum kelimesinin erkek evlat için kullanıldığını ve Allah’ın bir lütfu olarak değerlendirildiği için “sahiplik” anlamı çağrıştıran diğer kullanımların yerine ikame edildiğini anlayacaktık. Sosyal medyalı yıllara gelindiğinde anne karnında henüz doğmamış bebeğe ilişkin paylaşımlardaki çılgınlığın doğum sonrasında da tüm hızıyla devam etmesi o sosyal medya hesabını takip eden arkadaş grubundaki çocuk sahibi olmayanlarda uyandıracağı duyguyu varın siz hesap edin.
Birinci Dünya Harbi ve ardından İstiklal Harbi yıllarında eşlerini kaybetmiş olan dul kadınların acısı tekerrür etmesin diye sokakta eşinin yanında değil de arada mesafe bırakarak ardından yürüyen bilge ve yufka yürekli kadınlarımızın bu davranışlarını anlamaya ve anlamlandırmaya ne kadar da çok ihtiyacımız var.
Kadim geleneğimiz “en hayırlı insan” modeli için “insanlara faydalı olmak” fiilini öncelerken modernitenin “ben” merkezli, bireyci ve bencil insan modelinde karar kılışımızın örneklerini sosyal medya paylaşımlarımızda yoğun bir şekilde görmek mümkündür.
Bir tekâsür/çoklukla övünme alanına dönüşen sosyal medya girdabının sosyal hayatımızı hercümerç ettiği bu aşamada kadim insanî değerlerimizi hatırlamak, hatırlatmak ve yaşatmak dilek ve temennisiyle…
Dr. Hasan YILDIZ
Kaleminize sağlık.
Tarihi değişim sonrası zihniyetinin tesis ettiği vasatta bu hususları görebilmek için kadim değerlerimizin aileden başlayarak hayat bulması lazım.