Büyüklerin imtihanları da büyük oluyor şu dünyada. Belki de büyüklük, büyük imtihanlardan alnının akıyla çıkmakla gelen bir şey. Hani meşhur bir sanatçının çok sevdiğim bir şarkı sözünde de geçtiği gibi “acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksik” kalıyor galiba. Acı, keder, dert, sıkıntı ve musibetler insanı olgunlaştırıyor, kucağında büyütüyor ve eskilerin de tabiriyle “taş, başı uslandırıyor” sanki.
Hele bazılarının sınanmaları o kadar zor, o kadar dayanılmaz oluyor ki, o sınavı hakkıyla geçenler yüzyıllar boyunca milyarlarca kişinin günde beş vakit övgüsüne, salât ve selâmına, bereket dualarına nail oluyorlar.
Önce canı ile sınanmıştı Hz. İbrahim (as), ateşe atılmıştı da “Rıza” makamından bir an bile ayrılmamıştı, sonra gencecik eşini, Hacer validemizi ve birkaç aylık evlâdını susuz, koca çölün ortasında bırakması gerekmişti. Hacer validemiz, onları bırakıp giderken eşine tek bir soru sormuştu “Bizi burada bırakıp gitmen Allah’ın (cc) emri ile midir?” diye, “Evet” cevabını alınca da “O zaman, O bizi perişan etmez, sen selâmetle git” diye uğurlamıştı can yoldaşını. İşte teslimiyetin ve tevekkülün zirvesiydi bu. Canıyla sınanmıştı Hz. İbrahim (as), canânıyla da sınanmış ve sınavı geçmişti. Geriye gözünün nuru evlâdı kalmıştı sınanacak. Bir gün rüyasında evlâdını kurban etmesi de emredildi yüce Mevlâ (cc) tarafından. Yetişkin çağa gelmiş oğlunu kendi elleriyle kurban etmek, boğazını keserek üstelik. Bunu hangi akıl kabul eder, hangi yürek dayanırdı ki sahi? Hani büyük sahabi Hz. Ömer’in (ra) Efendimize gelip “Fedaki ebi ve ümmi (anam, babam sana feda olsun)” deyip de “Olmadı, ya Ömer!” cevabına karşılık “ve nefsi (canım da) ya Resulallah (sav)” demesi gibi. Ama Allah’ın emrine tâbi olma noktasında bir adım daha da ötesi “evlâdım da” makamında bir teslimiyet isteniyordu Hz. İbrahim (as)’den. Hem ana razı oldu buna, hem baba, hem de “Beni kurban ederken gözüme bakma baba, olur ki Rabbinin emrini yerine getirmekte zorlanırsın” diyen o asil oğul. Sonrası malûm. İşte o gün bugündür, aslında onların teslimiyet ve tevekküllerini hatırlayıp örnek alabilmemiz için kurban keser, Rabbimize yönelir ve teslimiyetimizi yenileriz. Her yıl milyonlarca hacı Hz. İbrahim (sa)’in, Hacer validemiz ve oğlu İsmail (as)’in bağlılıklarını yaşamaya ve hissetmeye çalışırlar o kutsal topraklarda.
Bir de bu makamda gencecik evlâtlarını kınalayıp vatan savunmasına gönderen ana-babaları da unutmamak gerekir diye düşünüyorum. Herhalde onlara da sorsalar, can mı, canân mı, yoksa evlât mı diye hiçbiri canını evlâdından daha önemli saymazdı. Bu vesile ile evlâtlarını bu vatanın bekası, milletimizin selâmet ve saadeti, dinin izzetinin muhafazası için, bu semalarda bayrak dalgalansın, ezan susmasın diye şehit veren tüm anne babalara ve yakınlarına Yüce Mevlâ’dan sabr-ı cemil niyaz ediyor, bu değerler uğruna canını seve seve feda eden aziz şehitlerimize Rabbimden sonsuz rahmet, gazilerimize de acil şifalar diliyorum.
Ve son olarak diyorum ki, Ya Rabb, kurbanlarımızı dergâh-ı izzetinde kabul eyle de gençlerimizi, yavrularımızı bize ve ana-babalarına bağışla…