Çanakkale zaferinin 108. Sene-i devriyesinde Çanakkale şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmetle, anıyorum. Ruhları şad, mekânları cennet olsun!
Çanakkale Muharebeleri 1. Dünya savaşı içinde yer alan, 3 Kasım 1914, 9 Ocak 1916 tarihleri arasında Gelibolu yarımadasında Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf devletleri arasında vuku bulan, kara ve deniz savaşlarıdır.
Çanakkale muharebeleri itilaf devletleri açısından Osmanlı’nın boğazını kesip imparatorluk davasına son verme savaşı, Bizim açımızdan ise; İtilaf devletlerine karşı; var ya da yok olma tercihini yapmak zorunda kaldığımız, uğrunda 250 bin vatan evladını şehit verdiğimiz, batının çelik zırhlı teknolojisine karşı; kazmayla kürekle bütünleşen imanlı yürekler ile yazdığımız büyük destanın adıdır.
Çanakkale savaşından önce 8 Ekim 1912 – 30 Mayıs 1913 tarihleri arasında vuku bulan 1. Balkan savaşında Osmanlı Balkanlarda bulunan topraklarının çoğunu, yüzbinlerce askerini, top ve cephane stoklarını kaybetmesi ile İstanbul’u fethetme ve Anadolu’nun içlerine uzanma hayaliyle yaşayan 1. Balkan bozgununu fırsat bilen Haçlı orduları Osmanlı İmparatorluğunun tepesine karabasan gibi çökmüş, ancak hem asker sayısı hem de silah ve mühimmat bakımından çok üstün olmalarına rağmen, kazanılması imkân dâhilinde olmayan bir savaşın Osmanlının zaferiyle sonuçlanmasıyla rüyaları kâbusa dönmüş, hevesleri kursaklarında kalmıştır.
Bu açıdan bakıldığında Çanakkale savaşları; Allah’ın yardımı, 7 den 70’e milletimizin birbirine kenetlenmesi, yüreği yaralı anaların, eli kınalı gelinlerin duası ile yok olmaya yüz tutmuş bir milletin küllerinden yeniden dirilişinin zaferi olmuştur.
Bilindiği üzere, İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemlerine tanıklık eden, gerek 1. Dünya savaşı, gerekse Kurtuluş savaşı esnasında yaptığı vaazlar, yazdığı şiirler ve makaleler ile Milletimizin ruhunda fırtınalar koparan bir milli şairimizdir.
Mehmet Akif Ersoy 1915 yılı başlarında da Çanakkale savaşının bütün şiddetiyle devam ettiği sırada Teşkilatı Mahsus-a Reisi Eşref (Sencer) Kuşçubaşının başkanlığındaki bir heyet ile İngilizlerin Hicaz’da Osmanlı aleyhine çevirdikleri entrikaları boşa çıkarmak amacıyla Necid çöllerine gitmiştir. Bu uzun yolculuk süresince Akif’in bedeni Necid çöllerinde, kalbi ve ruhu ise Çanakkale ’savaşındadır. Eşref (Sencer) Kuşçubaşı hatıralarında şöyle anlatır. “Savaşın zaferle neticeleneceği 18 Mart’a yakın günlerin bir gecesindeydi: Anadolu – Bağdat demiryolunun Hicaz’a ayrılmış son istasyonu olan El-Muazzam’a da Mehmet Akif ile sohbet ediyorduk Akif bana; “Biliyor musun Eşref! Dün gece sabaha kadar Rabbime; Çanakkale zaferini görmeden canımı alma, zaferi göreyim beni öyle huzuruna davet et Allah’ım! Diye yalvardım… Adalet-i ilahi var, hak var, kahramanlığın bedeli var! Allah İstanbul’un yolunu bu sömürgeci gürûha açmayacaktır. Eşref! Benim kahraman Mehmetçiklerim bu insaniyet ve İslamiyet düşmanlarına şehâmet dersi verecektir” Dedi.
Eşref Bey anlatmaya devam ediyor. “1915 yılının 18 Mart’ını 19’ a bağlayan geceydi ki, Harbiye Nâzırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa o gece beni aradı. Çanakkale zaferinin müjdesini verdi. Bende bu haberi ilk defa Akif’le paylaştım. Akif, zafer haberini alır almaz gözyaşları içinde secdeye kapandı. Uzun süre kumların üzerinde secdede hareketsiz bir vaziyette kaldı. Ben korkuya kapıldım, yavaşça Akif’in yanına gittim, baktım ki nefes alıp veriyor, hiç dokunmadan geri çekildim. Akif sonra kalktı. Ağlamaklı bir şekilde birbirimize sarıldık. O an Akif’in hayatının en mesut ve en bahtiyar anıydı. O gece ay bedir halindeydi. Ayın parlak ışığı ve yıldızları altında, hiç başka bir ışığa ihtiyaç duymadan İstasyon kulübesinin arkasındaki hurmalığın içine çekildi. Hıçkırıklar ve gözyaşları içinde sabaha kadar; işte o Çanakkale’ye lâyık olan destanı, Medine’de Ravza-yı Mutahhara’ya yakın bir noktada, El Muazzama istasyonunda yazdı. Mehmet Akif, Çanakkale şiirini tamamladığında vazifesini ifa etmenin huzuru içinde; derin derin yüzüme baktı: “Artık ölebilirim Eşref… Gözüm artık açık gitmez!” Dedi.”
Çanakkale savaşının cereyan ettiği bölgeden binlerce kilometre uzakta, çöl ortasında hıçkırıklar ve gözyaşları eşliğinde ay ışığında yazılan Akif’in Çanakkale destanın bir bölüm;
“Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhidi…
Bedri’n Arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desen sığmazsın.
Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber,
Sana aguşunu açmış duruyor Peygamber?
Çanakkale Şairi Akif, Çanakkale şiirinde; Çanakkale savaşını Bedir savaşına, Çanakkale kahramanlarını da Bedri’n aslanlarına benzetmiştir. Çünkü Bedirde Hz. Muhammed (SAV) ve O’nun ashabı çarpıştı. Çanakkale’de ise ismini ve imanını ondan alan Mehmetçik. Yine Bedirde düşmanın galibiyeti mukadder olsaydı, İslam’ın ocağı Medine düşecek, İslam daha doğmadan kaynağında boğulacaktı. Çanakkale’ye saldıran haçlı orduları muvaffak olsaydı, İstanbul düşecek, hicazın yolu istilacılara açılacak, Anadolu’dan başlayan istila harekâtı bütün mukaddes toprakları kuşatacaktı. Bunun için Çanakkale’de Allah’ın yardım ve inayeti Mehmetçiğe ulaşmış, Peygamberde onlara aguşunu açmıştır.
Çanakkale savaşları normal şartlarda yapılan bir savaş olmadığı gibi, normal şartlarda kazanılan bir zafer de değildir. İngiliz ordu kumandanı Orgeneral Hamilton; “Bizi Türklerin maddi gücü değil, manevi gücü yıkmıştır. Çünkü onların bir atım barutu bile kalmamıştı. Fakat biz onlara gökten inerek yardım eden güçleri müşahede ettik!..” Demiştir. Ve İngiltere Başbakanı da: “Biz Çanakkale’de Türklerle savaşmadık, Tanrı ile savaştık!” gerçeğini vurgulamıştır.
Zira umutların tükenmeye yüz tuttuğu bir anda Allah’ın yardımı tecelli etmeseydi; Seyit Onbaşı’nın 276 kiloluk top mermisini kaldırıp, tek başına namluya sürmesi normal insan gücüyle mümkün olabilir miydi? Manevi bir yardım olmasaydı Cevat Paşa’nın (Çobanlı) 18 Mart’ta 1915 günü 26 mayını kıyıya paralel olarak döşeme” emrini vermesinin ardından dünyanın en büyük donanmasını bozguna uğratarak kazandığımız deniz zaferini hangi deniz gücümüzle kazandığımızı iddia edebilirdik?
Şüphesiz, milletler vatan adı verilen toprak parçası üzerinde yaşasalar da; her toprak parçası vatan değildir. Vatan uğrunda canlar verilen; din ırz, namus, şan, şeref, bayrak, hürriyet ve bağımsızlık gibi ulvi değerlerin korunduğu toprak parçasıdır. Onun için vatanı sevmek imandan sayılmış, vatanı için can verenler ölümsüzlük mertebesine ulaşmıştır.
Çanakkale zaferi; tarih sayfalarının arasında tozlanmaya terk edilecek basit bir olay değildir. Çanakkale zaferi; Geri dönmeyi değil, ölmeyi tercih edenlerin zaferidir. O zafer; dünya durdukça hatırlanması ve ders alınması gereken bir ibret vesikasıdır.
Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
“Tarih”i “tekerrür” diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
Çanakkale’de bir milleti küllerinden yeniden dirilten ruh, hangi ruhtur? Çanakkale’de aşı, ekmeği, topu, tankı, tüfeği olmayan bir millete destan yazdıran ruh, nasıl bir ruhtur? 1. Balkan harbini kaybeden Osmanlı, daha zayıf olduğu halde; Çanakkale’de nasıl bendini yıkan sel gibi kükremiştir?
Çanakkale destanını yazan ruh; birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhudur. Sen, ben, o, olma ruhu değil, biz olma, birlik olma, ümmet olma ruhudur. Maddi ve manevi anlamda kurtuluşumuz Çanakkale ruhuna yeniden dönüşümüze, yeniden ümmet olma bilincine erişmemize, çöküşümüz de Çanakkale ruhundan uzaklaşmamıza bağlıdır.
Şunu unutmayalım ki, Çanakkale ruhu bizi muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracak ruhtur. Eğitimden sosyal hayatımıza, insanlık ve kardeşlik ilişkilerimizden yardımlaşma ve dayanışma duygumuza kadar Çanakkale destanını yazan ruhu içimizde yaşatmadan iç ve dış hainlerle baş etmemiz, gelişen ve değişen çağa ayak uydurmamız mümkün değildir.
Şu anekdot hepimiz için bir ibret vesikası olmalıdır. Yıllar önce ülkemize gelen bir Japon heyeti ile üst düzey milli eğitim bürokratlarımız arasında şu konuşmanın geçtiği rivayet edilmiştir. Bizim bürokratlar Japon heyetine: “Siz ikinci dünya savaşında ağır bir yenilgi almanıza rağmen gelişmenizi neye borçlusunuz?” Sorusunu sorarlar. Cevap şöyledir: “Biz öğrencilerimizi henüz anaokulunda iken geliştirdiğimiz son model araçlarla başlarını döndürecek kadar gezdirdikten sonra atom bombasının atıldığı ve halen bombanın kalıntılarının muhafaza edildiği Hiroşima’ya götürürüz ve çocuklara deriz ki; “Bakın çalışmazsanız böyle olursunuz”. Sonra Tokyo’ya götürürüz ve deriz ki; “Bakın çalışırsanız da böyle gelişirsiniz. “Bizimkiler de derler ki; “İyi ama bizim Hiroşima’mız yok ki? Cevap ilginçtir; “SİZİN DE ÇANAKKALENİZ VAR YA!” Sizin çocuklarınızın motivasyonu için Çanakkale’niz, size yeter!
6 Şubatta K. Maraş’ta meydana gelen ve 11 ilimizi etkileyen 50 bine yakın insanımızı kaybetmemize, on binlerce insanımızın yaralanmasına, milyonlarca insanımızın evlerinin ve işyerlerinin yıkılmasına sebep olan evini barkını terk etmek zorunda bırakan depremin kardeşlerimizin bağrında açtığı yaraları sen ben kavgasıyla değil, birlik, beraberlik, kardeşlik ruhu olan Çanakkale ruhuyla sarabiliriz.
Çanakkale zaferinin 108. yılını anarken; Çanakkale destanını yazan komutanlarımızı, şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. 6 Şubat depreminde haytalarını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet, geride kalanlara sabır ve metanet diyorum.
18 MART 2023
MUSTAFA KIR
EĞİTİMCİ YÖNETİCİ