Yenibosna CNR’de 1 ile 9 Ekim (2022) tarihleri arasında 7’inci Arapça Kitap Fuarı düzenlendi. Kısmen daha önceki eski fuarları da takip eden biri olarak bu son fuarın daha yoğun olduğunu ve daha fazla ilgi çektiğini söyleyebilirim. Daha oturaklı hala gelmiş ve onun ötesinde ziyaretçi sayısında da bir artış gözleniyor. En azından fuarı düzenleyen ve nezaret eden Basın Yayın Birliği Genel Koordinatörü Yavuz Selim ve yardımcılarıyla yaptığımız sohbet sırasında bu izlenimi edindim. Yavuz Selim Bey fuar etkinliği çerçevesinde eski yılların hilafına birçok yayın organı ve Tv kanalının fuarla ilgili haber ve çekim yaptığını söyledi. Bununla birlikte fuarla ilgili Türk basınında değini ve haberlerin gayet az olduğuna da dikkat çekti. Yeni Şafak gibi haber yapan bir iki istisnadan bahsetti. Elbette hizmet verdiği dillerden birisi de Arapça olan a.a. konuyu haber bazında takip etmiş. Yine Türkçe ve Kürtçenin yanında Arapça ve İngilizce de yayın yapan TRT de fuar etkinliğini haberleştirmiş. Yavuz Selim Beye sormadım ama zannediyorum ki Arapların duyuru ve haberleştirmede artan ilgileri Türkiye ile ilişkilerinin normalleşmesi ve bunun olumlu yansımalarından biri olabilir. Dolayısıyla eski rezervlerini kaldırmış olmalar. Kitap fuarının da gösterdiği gibi hızlı bir normalleşme dönemi yaşanıyor.
En az son 20 yıldır basın avucumuzun içinde çekiliyor ve eriyip gidiyor gibi. Kitap piyasası için de aynısını söylemek mümkün. Gençliğimizde kitap heyecanı vardı ve yeni bir kitap yeni bir heyecan dalgası estirirdi. Bizi sarardı. Bu dalga günden güne kabarmak yerine kırıldı. Yazılı basının yerini sanal basın aldı. Yayıncılık kalıp ve kabuk değiştirdi. Bilgiye ulaşmak için geçmişte onca zorluğa katlanırdık. Bu fedakarlığın nedeni tutku ile okumaya ve davaya bağlı olmaktı. Dava içinde yoğruldukça bu bizi yeni okumalara götürüyordu. Dava geriledikçe, İdealizm alanı azaldıkça okumalarımız da köreldi. Yerini belki zevkine okumalar aldı. Ama zevkimiz artık beyaz perdenin ardılı veya yerine geçen ekran ve akıllı telefonlar tarafından karşılanıyordu. Gözlerimiz ve ellerimiz matbu materyal ile temas etmez oldu. Dijital dünyanın tutsağı olduk. Ebeveynlerin şehir kültüründe ve ortamında eğitim alan çocuklarının gerisinde kaldıkları ve onları yönlendiremez oldukları gibi yayıncılar da yayıncılık dünyasının ve okurların gerisinde kaldılar.
Dava ile idealler satırlar, kitaplar dergiler ve gazeteler üzerinden birbirine kavuşuyordu, buluşuyordu. İdeallerimiz mide ile uçkur arasına sıkışınca veya gezinmeye başlayınca fedakarlık buhar olup dünyamızdan çekildi. Tadımız tuzumuz kalmadı.
Son sıralarda matbu eserlerin tirajı okurun ilgisi doğrultusunda azalırken akademik eserler de çeşitlilik açısından bir artış oldu. Gazeteci, yazarların ve dava adamlarının yerini kısmen akademisyenler aldı. Doldurdu diyemeyiz. Tefekkür mahsulü eserler ile akademik eserler birbirinden farklı. Bu da dava ve dava şuuru ekseninde yazılı ve basılı eserlerin sayısını geriletti. Dolayısıyla bize üreten kadar düşünen, endişesi olan adam da lazım. Böylece akademisyenler ile dava adamları ve düşünürler arasında bir denge sağlanacaktır.
Kitap fuarı canlı idi. Orada yılda bir karşılaştığımız arkadaşlar oluyor. Geçen yıl bunlardan ikisi Anadolu Ajansı’ndan Halil Çelik ile Aydoğan Kalabalık idi. Bu yıl Türkiye’den Asalet Yayıncılık gibi birkaç Türkiye menşeli Arapça kitap basan ve dağıtan yayınevleriyle temas ettik. Daru’l Asale, Raid Salah’ın dava arkadaşlarından Mescid-i Aksa’nın manevi muhafızlarından hatip Şeyh Kemal Hatip’in Nebşü’z zakire/Siretü Daiye ve Mesiretü Dave kitabını basmış ve okurların hizmetine sunmuş. Türkçe olarak Hafızayı Eşmek (Kazımak)/ Davetçinin hayatı ve Davetin Seyri başlığını taşıyor. Fuara son iki günde gittiğimden karşılaşamadık. İsterdim. Elbette fuarda konuşmalar yapanlar da oluyor. Öyle etkinlikleri de var. Bir ara ilk ziyaret günümde önümden Muhyiddin Lazkani’nin geçtiğini fark ettim. Etrafında birkaç kişi vardı. Hızlı yürüyordu. Yetişmeye çalıştım ama o benden hızlı çıktı. Şarku’l Avsat’ta yazdığı günlerden beri kendisini ve yazılarını takip ederim. Nükteli ve latif yazılar yazar. Suriye meselesinde dik duran yazarlar arasında yerini aldı. Ahmet Muvaffak Zeydan da Türkiye semalarını pek terk etmiyor. Onun da sosyal medya hesaplarından fuara katıldığını öğrendim.
Fuarlarda en çok hoşuma giden husus, yayıncıların beni tanıması ve kitap hediye etmeleridir. Bazıları ‘sizi seviyorum’ diyerek dokunaklı ifadeler de ekliyorlar. Bu iltifatlar bir nebze olsa bizi teselli ediyor.
Mısırlı Atiyye Ebu’l Ula bunlardan birisiydi. Türkiye’de iken bol bol kitap yazmış olmalı. Bana da hediye ettiği kitaplar arasında el Ulema el Ümmiyyun/ Ümmi Ulema bunlardan birisi idi. Tasavvuf aktabı arasında sayılan aynı zamanda tartışmalı biri olan Kitabu’l İbriz sahibi Abdulaziz Debbağ ümmi alimlerden birisi olmalı. Bir başkası da Ali Havvas olmalıdır. Atiyye Ebu’l Ula ayrıca Kıpti Kilisesi içindeki sırları anlatan Zuhurat el Azra kitabını kaleme almış. Yine fuarda karşılaştığımız Muhammed Firas Mansur da Funun es Sahafe ve’l İ’lam adlı eserini hediye etti. Suriyeli bir yayıncı da Başaksehir bölgesinde oturan yine Suriyeli alim ve mütefekkirlerden Şeyh Ali Çaycı’nn iki kitabını takdim etti. Bunlardan birisi Havatır Çaycı diğeri de El Vahde: İnaye ve Riaye başlıklarını taşıyor. Bu eserler Daru’l Fecr tarafından tabedilmiş.
Bazen kitap fuarlarının giriş veya çıkışlarında gazeteler veya dergiler de tezgahlarğnı kuruyorlar. Promosyon gazete veriyorlar. Katar’ın yayınladığı el Arabi el Jedid gazetesi de bu yıl da girişte tezgahını kurmuştu günlük gazeteleri promosyon olarak ziyaretçilere dağıtıyordu.
Bizim gözümüzle bir kitap fuarı daha böyle geçti, yenilerinde buluşmak üzere.
Mustafa Özcan