İnsanın kendine çeki düzen vermesi gerek ara sıra. Kendimizi kendimize dert edinmeliyiz belli aralıklarla. Arada bir bakımdan geçirmek gerek kendimizi yani. Çünkü insan kendini göremiyor, hatasını meziyet sanıyor bir süre sonra. Ayrıca artık insanlar hatalarımızı söylemiyorlar yüzümüze. Arkamızdan konuşmayı tercih ediyorlar.
Âsâfın mikdarını bilmez Süleyman olmayan
Bilmez insan kadrini âlemde insan olmayan.
Demiş Ziya Paşa.
Evet, kalmadı insan kadrini bilen insan, çünkü Âsâfın mikdarını (değerini) bilen Süleymanlar yok. Ne var ki, bu, bizi bizden uzaklaştırmamalı. Yani ilimden. Çünkü ilim sınırsız. Nâbi öyle diyor:
İlim bir hucce-i bî sahildir
Anda âlim geçinen cahildir.
Belli aralıklarla kendimizi sigaya çekmemizin yararlarından biri de bu sahilsiz deniz (hucce-i bî sahil) olan ilimden faydalanmak. Bu, insanca yaşamak demek; insanca yaşadığımızı göstermek değil. Evet, sadece yaşamak. Göstermek sakil bir duygudur her zaman çünkü. Erzurumlu İbrahim Hakkı öyle diyor:
Harâbât ehline hor bakma zâkir
Defineye mâlik virâneler var.
Göstermek büyüklenmektir, adem yani yok olamamaktır.
Âdeme âdem gerektir âdem etsin âdemi
Âdem âdem olmayınca netsin âdem âdemi.
Bunu da Ziya paşa demiş. Bu âdemi de galiba en güzel Yavuz Sultan Selim bize söyler:
Padişah-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş
Bir veliye bende olmak cümleden âlâ imiş.
O veli elbette içimizde. Kimi ona vicdan der arar içinde, kimi ona insan der arar toplumda. Ne var ki nerde ararsa arasın bulamaz onu insan arasında.
Sende bir gün gelirsin amma nice meyhanelerden sonra diyen irfan gibi o da gelecek kendine bir gün gözyaşlarında yüzerek.
Evet. Hayat aramaktır. Bulamayacağını bile bile aramaktır. Batılı buna şüphe der. Şüphe, insanı yer bitirir; aramak insanı yüceltir. Aramakla bulunmaz ama bulanlarda arayanlardır der Bâyezıd-i Bestâmî.
Şüphe olmadan, tevekkül ederek aramak, insan için en iyi olandır. Aramaksızın şüphe etmek, insanı alçaltır, en azından hasta eder ruhundan.
Bu nedenle olsa gerek Necip Fazıl “Cihan şu veya bu kıymetin değil de, bizzat kıymet hükümlerinin çivili bulunduğu can evinden, ruhundan hastadır” der. Bu hasta ruhtan kurtulmanın çaresi aramaktır. Tevekküllü aramak. Gerçek eğitim bu olsa gerek. Eğitim süreci dediğimiz şey, kendimizi bu aramanın içine getirmek olsa gerek. Çünkü Ali Biraderoğlu’nun dediği gibi “Hakikat, epistemolojik bir “unsur” değildir. Hakikat, amel ve teslimiyetle ilgilidir.”