Günlük yaşantımızda, eğer inzivaya çekilmemiş isek, insanlarla muhatap olmak, hayatlarımızı onlarla birlikte sürdürmek zorundayız. Bir yandan değerlerimizin içleri acımasızca boşaltılırken diğer yandan her türlü kutsalımız örselenmekte, insani olan, insana ait olan, fıtri olan ne varsa insafsızca tarumar edilmektedir. Üzücü olan ise bu gidişatın bizlerde çok fazla endişeye sebep olmaması, adeta kanıksanmasıdır. Herkesin mevcut durumdan ve hâlinden razı olduğu bir havayı, üstelikte ciğerlerimizi ne kadar çok kavurduğunun farkına varmadan solumaktayız.
Daha da kötüsü birçoğumuz kendini o kadar yeterli ve mükemmel hissediyor ki bir başkasının nasihatlerine ihtiyaç dahi hissetmiyor, gündelik işlerle telaşta olmaktan, klişeleştirilmiş yaşam tarzlarına mahkûm olmaktan hiç de rahatsız görünmüyor. Küçücük dünyaların esirleri vaziyetinde hem dünyayı etrafımızda dönüyor zannediyor ve kendimizi fazlaca önemsiyorken, etrafımızdakileri de sürekli değersizleştirme gayreti içine giriyoruz. Bu süreçte de içine kendimizi hapsettiğimiz fanusumuz kırılmasın diye etrafımızdaki herkesi ve her şeyi önemsizleştirme hastalığına duçar oluyoruz. Hâllerimizi ifade eden birkaç mısra ile bu duruma dikkat çekmek istediğim, sonrasında da kurtuluşumuz için dua etmeye çalıştığım bir şiirimi bu vesileyle paylaşmak istiyorum:
Bir çağrı, bir niyaz…
Nasipsizlik libassa üzerinde ezelden,
Ne yapsan fayda vermez, hiçbir şey gelmez elden…
Teneke çok ses verir, ne bilmediğin bilmez,
Malayani konuşur, gidip ilim dilenmez…
Çul, çaput, boya, cila, budur bütün âlemi,
Âlemden gafil olmuş, kalbi bilmez elemi…
İçi boş başak gibi, başı, boynu dik durur,
İnsanı insan eden oysaki tevazudur…
Zahiren pek süslüdür, kalbi bakmaz aynaya,
Gördüğün bir şey sanır, başlar ayak kaymaya…
Herkeste bir eksiklik, herkeste hata bulur,
Halbuki insanları helâk eden de budur…
İdrak fukaralığı en azılı düşmandır,
Farkına varamayan nihayette pişmandır…
Öyleyse silkelen de kendine gel ey kardeş,
Yalnızsın sen mahşerde, ne bir dost ne de bir eş…
Bir kez daha yıkanıp gözyaşıyla yeniden,
Rabbine yönelmeli iç çekerek derinden…
Ağlayıp arıtmalı, hücreleri günahtan,
Kulluğa ulaşmanın yolu geçer bir “Ah” tan…
Sonra helâlleşmeli kırdığın her gönülle,
Haydi artık gir yola selâm ve selâmetle…
Şeytanı uzaklaştır, nefsine dur de bari,
Ömür geçip gidiyor, ahiret pek de beri…
Kır aptal gururunu, sırtını dönüp gitme,
Ne olur bari bu kez kendine kendin etme…
Ömür böyle geçiyor, med-cezir kıvamında,
Resul’e kavuşmalı bir ümmet makamında…
Tek dua Yaradan’a “Rabbim bizi affeyle”,
Habib’ine has ümmet, Zatına has kul eyle