Sivil toplum kuruluşları kanunların belirttiği meşru dairede faaliyetlerini gerçekleştiren kurumlardır.
Yasaların dışına asla çıkamazlar, çıktıkları zaman yasal müeyyidelerle karşılaşırlar.
Bütçesi de şeffaf olmalıdır, faaliyetleri de şeffaf olmalıdır.
Ve sivil toplum kuruluşları milletin ihtiyaçlarından doğan kurumlardır.
Ülkemizde her kesimden insan bir sivil toplum kuruluşuna üye de olabilir, kendi vakıf veya derneğini de kurabilir. Yeter ki kanunların el verdiği takdirde faaliyetlerini yürütsün.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in meclis konuşmasından sonra ortalık karıştı.
Vay efendim, müfredat bilim dışına çıktı vay efendim eğitim tarikatlara teslim edildi falan.
Aslında ortalığı karıştıranların haklı gerekçeleri var.
Millî Eğitim Bakanlığı önceleri tamamen şimdilerde ortalığı karıştıran kesimle birlikte hareket ediyordu. Bundan yirmi sene öncesine gidelim ve daha öncelerine…
Onların mensup olduğu STK’larla protokoller imzalanıyordu, okullarda sadece onların dediği oluyordu.
Tarikatları bir kenara bırakın, başı kapalı veliler okullardaki mezuniyet törenine bile katılamıyordu.
Okulu birincilikle bitiren başörtülü öğrencilere konuşturma yaptırmıyor, onlara ödül de verdirmiyorlardı.
Askeri okullara İmam Hatip mezunları asla alınmıyordu.
Kendisini bırak anası namaz kılan kamu yönetimi mezunu bir genç kaymakam olamıyordu.
Haklı gerekçeleri varken bunlardan yola çıkarak diyeceğim o ki…
O zamanlar doğmalardan uzak tamamen bilimsel yöntemlerle yapılan eğitimler vardı.
Her liseden yığınlarca bilim adamı yetişiyordu.
Yetişen bilim adamlarının ardından kimse yetişemiyordu.
Üniversitelerimiz dünya üniversiteleri sıralamalarında en seçkin üniversitelerin bile önündeydi.
İnternet cafeler bomboştu, uyuşturucu kullanan tek bir genç dahi yoktu.
Lisede, üniversitede gençler bilim adına öyle güzel projeler hazırlıyorlardı ki…
Herkes bize gıptayla bakıyordu.
Finlandiya gibi eğitimde örnek gösterilen ülkeler bizden eğitim ihraç ediyorlardı.
İmam Hatiplilerden ve namaz kılanlardan arındırılan askerler cepheden cepheye zaferlerle anılıyorlardı. Ülkemizin etrafı ABD üsleriyle dolduruldu o dönemlerde, başarıydı bu, koruyacaktı ABD bizi…
O dönemlerde hatırlayın, karakollar basılırken onlarca şehit verilirken en üst düzey komutanlar şehitlerimizin acısından darlanıp, o duruma şahit olmamak için uzak şehirlere golf oynamaya gidiyorlardı.
Her şey olması gerektiği gibiydi.
Ne zaman ki; askerler dindarlardan temizlendi, İmam Hatipler kapandı. Dinden imandan uzak eğitimler verildi işte o zaman ülkemiz bilimsel alanda ip pardon çağlar atladı.
Çağ atlaya atlaya yerinde duramaz hale geldi, Amerikan’ın emir kulu olma yolunda hızla ilerledi.
Şimdi haklı olarak isyan ediyor arkadaşlar, tarikatlara eğitimi teslim etmeyin, diyerek.
Hangi tarikat ile protokol var deyince de cevap veremiyorlar ama olsun. Kendileri gibi düşünmeyen herkese tarikatçı damgası vurur sorsan tarikatın ne olduğunu bilmeyen arkadaşlar.
Din düşmanlığının geçer akçe olduğu bir dönemde sayın bakana sesleniyoruz:
Arkadaşlar ne emir buyuruyorlarsa lütfen harfiyen yerine getiriniz.
Zira sizin, size oy verenlere değil bu arkadaşlara minnet borcunuz var…
Mustafa Süs
Ülkemizde askeriyede ALLAH a hamdolsun milletimiz var olsun dikkat afiyet olsun demek yasaktı