Ramazan için hususi fıkraları görmek de mümkün bunlardan bir tanesi ise Ramazan mollası kavramı peki ne demek Ramazan mollası?
-11 ayda, tatilde hiç camiye uğramayan, ramazandan önce caminin bulunduğu sokağın ismini dahi unutan lakin Ramazan gelince Ramazan sofusu, Ramazan mollası oluveren kişilere denir. Namaz kılınacaksa hem de en arka saflarda falan değil imamın tam arkasında yani en ön safta namaza durur. Bununla birlikte Kur’ân’ı bilip bilmediği muallak olan bu zat efendim mukabele okunacaksa mutlaka önüne bir rahle alır ve orada durur. Etraftan biri farklı bir yerde oturmasını rica etse illa ön safta bulunmak için münakaşa eder ve kavga çıkarır. İşte bu tür kişilere Ramazan mollası denir.
Yeme-içme ile de ilgili bir sürü fıkralar mevcut. Yemek deyince tabii tarikat-ı kebabiyeye mensup olduğumuz için hatırıma geleni hemen anlatıvereyim. Efendim iki tane arkadaş, kardeş var. Bunlar İstanbul’un meşhur yiyici takımından çok yemek yiyen arkadaşlar birisinin ismi Abit diğerinin ismi de Saim. İkisi birlikte tramvayla gidiyorlar. Tam karşılarında ise fıkra anlatma noktasında çok nüktedan birisi Nasrettin Hoca, Teyo Pehlivan misali Borazan Tevfik Bey oturmakta. Kendisi biraz da kilolu efendim şekeri de var demek ki açlık etkilemiş. Borazan Tevfik açlığın etkisiyle kendinden geçmiş haliyle şeker de etkilemiş bu kardeşler de ne oldu Tevfik Efendi Ramazan mı seni vurdu diye takılmaya başlamışlar. Bizim Borazan Tevfik lafını esirger mi hiç, tabii siz iki kardeşsiniz biriniz Saimsiniz biriniz de Abit, Abit namazını kılıyor Saim de orucu tutuyor işi bölüşmüşsünüz. Biz ise hem namaz kılacağız hem de oruç tutacağız bizim işimiz çok zor der.
Hülasa fıkraların şiir, sanata doğrudan etkisi olan bir iklime sahip olduğundan söz ediyoruz. Bu atmosferin sıcak bir şekilde yaşanması gerekir ve bunu hissettirecek olan şey ise sanattır. Dolayısıyla bunu sanatla buluşturmamız icap ediyor. Kitabın tarihsel arka planı bu gerekliliği ortaya koymaktadır.
Kitabın Yazılış Serencamı
Bu kitap Kütahya’da yazıldı. Kütahya İlahiyat Fakültesi’ni kurma vazifesi tarafıma tevdi edildiğinde o zaman yaz mevsimiydi. Haliyle çocukların da okulu tatil olunca ramazanı Kütahya’da geçirmek istedik. Kütahya kampüs lojmanlarında ikamet ediyorduk. Kütahya’nın, bilhassa yaz aylarında Bursa’ya göre daha serin ve manzarasının da hoş olduğu genellikle bilinir. Bu bağlamda, Ramazan ayını Kütahya’da geçirmeyi tercih ettik ve serin iklimin rahatlatıcı etkisinden faydalanma imkânı bulduk. Bir önceki sene de Ramazan’ı ailecek Saray Bosna’da geçirmek nasip olmuştu.
Ramazan’da genellikle sadece o Ramazanlar için değil hemen her zaman bu yıl da öyle olduğu gibi mümkün olduğunca televizyonda Ramazan programlarına katılmamaya çalışıyorum. Eskiden genellikle iftarlar lüks otellerde şaşalı sofralar kurularak düzenlenirdi. Bu sene belki bilemiyorum tabi ekonomik sebeplerden mütevellit bu tür etkinliklerin azalmış olabileceğini düşünüyorum. Benim için mühim olan çocuklarım ve ailemle mütevazı sofralarda iftarımızı açmak, bu nedenle bu tür etkinliklere katılmama kararı aldım.
Ramazan’ın her gününü evimde geçiriyor ve iftara yakın bir zaman diliminde ise Kur’ân’la meşgul oluyordum. İşim gereği idari görevlerimiz ve vazifelerimiz yahut sorumlu tutulduğumuz birtakım işler de olabilir lakin belirli bir saatte özellikle iftara yakın Kur’ân okuyorum. O gün ki hissiyatım aslında Ramazan’ın bende bıraktığı etki, benimle kurduğu iletişimin yansımasıdır. Sadece Ramazan’ın lisanı yoktur namazda konuşur tıpkı tüm mevcudatın, zerreden kürreye her şeyin konuştuğu gibi.
Ramazan da kendi aramızda yaptığımız sohbetleri yazıp Facebook’ta paylaşıyorum bir yönüyle bu kitap bu paylaşımlardan müteşekkil. Ramazan Güzellemeleri hemen hemen pek çoğu olmasa da Facebook’ta paylaşılan metinlerden oluşuyor. Sosyal medyayı bu anlamda kullanmamız gerektiğini de bu kitapla görmüş oldum. Siz orada bir duygu yaşıyorsunuz o yaşadığınız duyguyu paylaşmanız lazım ki çoğalsın iyi şeyleri paylaşmamız gerek. Ben gazeteci olsam ve imkânım olsa gazetelerin sayfalarını kültür sayfası, iyi haberler sayfası yaparım. Bizim gazetelerimiz de iyi haberler sayfası yok hep kötü haberler, insanlara kötülüğü aşılayan haberler var. Bittabi bunlarında bilinmesi gerek lakin mümkün olduğu kadar bu kötülüğün önünü tıkayacak bir dil geliştirmemiz lazım o da iyi iyiliği öne çıkartmakla olur. Neden öfkelenip bir başkasına zarar veren insanın haberini yapıyoruz da öfkesini yenen insanın haberini yapmıyoruz. Çünkü alıcısı yok işte tam burada alıcıyı ürünü ürettikten sonra siz bu alıcıyı oluşturacaksınız ki iyi haberler artsın. Bundan dolayı sosyal medyada varım. Mümkün olduğu kadar okuduğum kitaplardan gönlüme düşen, iyi olduğunu düşündüğüm bilgiyi paylaşıyorum. Bu bilgi bir yerde birilerinin işine yarar belki birilerini hayra yönlendirirse oradan bir sevap kazanırım diye düşünüyorum.
Neticede Ramazan Güzellemeleri de orada yazıldı ve sonra kitap haline dönüştürülmesi kararlaştırıldı. Merhum bir yayıncım vardı o zaman bunları kitap haline getirelim demişti. Allah rahmet eylesin pandemide onu kaybettik Çanakkale’de vefat etti. Mekânı cennet olsun iyi bir insandı ilk defa onun talebiyle oldu sonra her bir sayfayı her bir günü bir mevsim olarak nitelendirdik. Okuyan arkadaşlarımız anlayacaklardır ramazanın her günü benim için bir mevsim mesabesindedir. Mesela mücadele mevsimi, kendin olma mevsimi, yeni bir lisana kavuşma mevsimi, huzur mevsimi, eve dönme mevsimi ibadet mevsimi… Âyet-i Celile ile sabittir ki Ramazan ayı içinde Kadir gecesinin fazileti bin aydan daha hayırlıdır. Ramazan ayı sadece bu gece ile sınırlı değil elbet, hakikatte Ramazan’ın her ânı hayırlıdır ve artan bir zaman dilimine sahiptir. Bu farkındalığa, şuura sahip olmamız icap ediyor. Bu nedenle ramazanın her gününü bir mevsim olarak nitelendirdim. Dolayısıyla bu Ramazan Güzellemeleri birer deneme niteliğindedir.
Ramazan’la ilgili dini duygu ve düşüncemizi farklı pencerelerden ele alıyoruz. Tasavvuf edebiyatında ya da tasavvuf kültüründe “varidat” olarak adlandırılır. Bu bilgiler, akla ve kalbe gelen havatırlardır. Bu bilgilerin kaleme alınmasıyla varidat kültürü oluşmuştur. Varidat dediğimizde aklımıza bitek Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin ‘in Vâridâtı gelmemeli. Önemli bir varidat ama bütün sufi şairlerin şiirleri aslında birer varidat niteliğine sahiptir. Bu alanda en çok varidat yazan Bursa’da medfun bulunan İsmâil Hakkı Bursevî’dir ve onun Varidât’ı bu alandaönemli bir yere sahiptir.
Özetle bu çalışma Ramazan etrafında derlenmiş ve gönle düşen manaları bir araya getirerek oluşturulmuştur. Gençlerin ilgi gösterip göstermediği veya kitabın ne ölçüde okunduğu konusunda kesin bir bilgiye sahip değilim, ancak umarım bu eser, faydalı ve yaraya merhem nevinden olur. Kısaca, Ramazan ve edebiyat hususunda kitabın serencamı hakkında söylemek istediklerim bu kadar.
Katılımcıların Sualleri
Saadet Hanım: Hocam, Ramazan’ın konuşması bahsinde söyledikleriniz merakımı celb etti. Mesela Ramazan’ın konuştuğunu, namazın bana söylediklerini nasıl anlayabilirim? Şahsen bunun dilini bildiğimi düşünmüyorum.
Prof. Dr. Bilal Kemikli: Bunu dil bilmez lakin varlık konuşur, yağan yağmur dile gelir, onların lisanıyla tanışmamışsanız bu onların konuşmadığını, sükût ettiği anlamına gelmez. Hoca hanım kuşlar da konuşur tüm mevcudat da kelâm eder lakin varlığın konuşmasını beden kulağı ile değil de gönül kulağıyla dinleyebilirsiniz. İşte bu konuşmalara sanatkârlar, mütefekkirler, şairler kulak kabartır ve sadırlardan satırlara nakşederler. Nitekim üzerinde mütalaa ettiğimiz Ramazan Güzellemeleri de konuşan ramazanın mahsulüdür ve bizim buradaki görevimiz sadece katipliktir. Ramazan üzerine tefekkür ve tedebbür edersek konuştuğunu işitiriz, varlığın konuşmalarını duyarız.
-Varlık üzerine tefekkür tasavvuf dilinde murakabe, müşahede kavramlarıyla ifade edilir. “Rakabe” kökünden türetilmiş bir kelime olan murakabe içinde gözlem yapmayı ihtiva eder. Murakabe için ciddi bir gözlemci olmanız ve bu gözlemcilik içinde kavramlar üzerine tefekkür etmeniz gerekir. Kendinizi vermeniz lazım kendinizi verirseniz konuştuğunu müşahede edeceksinizdir.
-Konuşmayan hiçbir şey yok bütün varlık konuşur. Hz. Süleyman (a.s.) olmak zorunda değiliz keşke Hz. Süleyman olabilsek gerçi o da çok ağır bir yük getirir bize ama biz duymak istediğimizi duyarız. Burada temel konu samimiyet ve niyettir. Samimiyet ve niyetin de tebellür ettiren temel argüman Kur’ân ve Peygamber efendimizin sünnetidir. İki temel kaynaktan yola çıkarak Ramazan hakkında biraz malumatınız olduğunda ve ramazanı samimi bir şekilde yaşadığınızda ramazanın sesine tanık olacaksınız. Tıpkı ramazan gibi namaz da öyledir namaz bir vuslattır namaz da konuşur. Siz Cenabı Allah’ın size öğrettiği cümlelerle ona hitap ediyorsunuz, secdeye, rükuya varıyorsunuz her varışınız her eyleminiz, her kıyamınız bir konuşma biçimidir. Bu zamanla olacak bir şey uzaktan ansızın olacak bir şey değil ve benim de bunun bihakkın anlatmam mümkün değil. Ama özetle şu kadarını söylemekle iktifa edeyim neyi almak istiyorsanız size onu konuşurlar. Evet size o şekilde bir konuşma yaparlar. Ramazan konuşur hoca hanım bütün bir varlık konuşur onun sesine aşina olmak için ben yapamıyorum, anlamıyorum değil de öğrenilmiş çaresizliğe kendinizi hapsetmeyin Allah’ım şu ramazanın lisanını çözmeyi bana nasip eyle diye dua edin, cehd edin murakabe ve müşahede kavramlarının tanımını mutlaka ilgili sözlüklerden, ilgili metinlerden, kitaplardan öğrenin derim tavsiye olarak.
Firuze Hanım: Ramazan’da nefsimize nasıl oruç tutturmalıyız bu hususta tavsiyeleriniz nelerdir?
Prof. Dr. Bilal Kemikli: Ben de çok merak ediyorum Firüze Hanım nasıl tutturabiliriz hep birlikte merak ediyoruz. Havf ve recâ arasında olmamız gerekiyor bir başka deyişle korku ve ümit arasında olmamız gerekiyor. Sürekli bir hoca sıfatı ile konuşuyorum ama hep kendimi talebe olarak görürüm bir talebe olarak da konuşuyorum. İlk başta samimi bir niyetimizin olması gerekir. Bu samimi niyetten murat Ramazan’da ciddi bir irade eğitimi mevsimi olduğunu bilmemiz, hatrımızda tutmamızın gerekliliği üzerine olmalı. İrade eğitimi, irade terbiyesi ile ilgili son bir yıl içerisinde bir iki kitap neşredildi. İrademizi terbiye eden bir ibadet mevsimindeyiz iradenin terbiyesi de bize konulan yasakların, sınırların farkındalığına sahip olmamızı gerektirir.
-Misalen helal olan bir şeyi kendimize haram ediyoruz bu ayda ekmek, yemek helal kazanıldıysa helaldir su içmek helaldir ama Ramazan için, oruç için, Hakkın hatırı için nefsimize hayır diyoruz su içmeyeceksin hayır ekmek yemeyeceksin diyoruz. Açlığa sabredeceksin diyoruz biz bunu söylerken midemizi terbiye ediyoruz aslında sadece midemizi, damak zevkimizi, dilimizi, burnumuzu, kokuyu terbiye etmiyoruz bunlarla birlikte başka organlarımız da var orucun bihakkın yerine getirilmesi için diğer organlarımızın da oruç tutmasını sağlamamız gerekiyor. El, kulağımız, gözümüz ve bedenimiz gibi organlarımızı nasıl kullanacağımızı düşündünüz mü hiç? Diğer organlarımız; el, kulak, göz, dil ve bedenimizin diğer uzuvlarına nasıl oruç tutturabiliriz?
Özellikle dilimizi lüzumsuz konuşmalardan uzak tutacağız. Az konuşmaya (kılleti kelâm), dedikodu yapmamaya, yalan söylememek için son derece azmedeceğiz. Bununla birlikte Allah’ın bu organların bize niçin lütfettiği üzerine uzun uzun düşünmemiz gerek. Yaratmasındaki maksadın ne olduğu hususunda tefekkür etmemiz gerek. Organlarımızı sünnetullah, adetullaha uygun bir şekilde bir başka deyişle yaratılışa uygun olarak kullanırsak onların hakkını eda etmiş oluruz. Bu haliyle ise biz değil oruç bizi tutmuş olur ve oruç bizi tutsun diye dua edeceğiz. Biz orucu tutarken oruç da bizi tutsun.
-Organlarımızın ötesinde içimizde metafizik dünya, hadsi ve batıni tarafımız mevcut. Hissiyatımız, duygularımız var mesela suizan besliyoruz, insanları kıskanıyoruz ve kibirli davranıyoruz. Ahlak-ı zemime dediğimiz o ahlaki düşkünlükten uzaklaşmalı ve terakki etmeliyiz.
Bu terakkimizi sağlayacak şey nedir peki?
-Ramazan bunun için hem organlarımızı hem de zihin dünyamızı, gönül dünyamızı kontrol altına almamız gerektiğini hatırlatır. Son yıllarda şunu söylüyorum istikbali kıble sadece namazda değil hayatımızın bütün alanında var. Allah istikamet sahibi eylesin dememiz lazım ve birbirimize çokça dua etmemiz gerekir.
Ömer Emre Bey: Hocam ben müsaadeniz olursa siz böyle bahsederken aklıma Hz. Mevlâna’nın mesnevinin muhtelif bölümlerinde geçen bir beyiti geldi;
Tarhana çorbası içmem ben,
can yemeği yerim,
içerim can şerbeti.
Aslında tenin gıdasını kestiğimizde, cânın gıdalandığını, insanın bu şekilde terakki ettiğini buyuruyordu.
Prof. Dr. Bilal Kemikli: Mevlâna müthiş bir isim, hakikaten Mevlana’yla bir şekilde yolunuz keişmeli. TÜYAP kitap fuarındaki konuşmam “Mevlâna Bir Şair Midir?” sorusu etrafındaydı. Hakikatte bu konu çok önemli bir husustur.
Gülnaz Hanım: Hocam bilmem katılır mısınız kişi karşısındakinde gördüğü bir güzelliği yahut kusuru görüp kendindekini düzeltme yahut onun gibi olmaya çalışır. Ramazan’ın da bizle böyle konuştuğunu düşünüyorum.Prof. Dr. Bilal Kemikli: Ne güzel Ramazanla halleşen Ramazan’ın lisanını çözmeye çalışan bir arkadaşımızla karşı karşıyayız. Evet öyledir zaten “Mümin müminin aynasıdır.” hadisi de bunu ifade eder. Biz bugün maalesef hemen bir kusur görüyoruz cetvel kalem silip atıyoruz sanki kendimiz kusursuzuz ve mükemmel insanlarmışız gibi hep başkalarını tenkit ediyoruz.