eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Çok Bulutlu
21°C
Ankara
21°C
Çok Bulutlu
Pazartesi Az Bulutlu
22°C
Salı Açık
21°C
Çarşamba Az Bulutlu
15°C
Perşembe Parçalı Bulutlu
14°C

Prof. Dr. İsmail AYDOĞAN

Kahramanmaraş’ta doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Kahramanmaraş ve Ankara’da tamamladı. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Eğitim Yönetimi ve Teftişi Bölümünden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimler Enstitüsünde, aynı alanda, yüksek lisans ve doktora yaptı. 2015 yılında profesör oldu. "Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri", "Eğitim ve Paradigma", "Kültür Temelli Eğitim", "Eğitimin Türkçesi", "Eğitimde Nezaket", "Bir Dava Adamı Nurettin Topçu" ve "Eğitimin Kimlik Arayışı" adlı kitapları yazmıştır. Ayrıca ulusal ve uluslararası dergilerde yayımlanmış altmışın üzerinde kitap bölümü, makale ve bildirisi bulunmaktadır. Çalışma alanları, eğitim felsefesi, eğitim politikası, eğitim sosyolojisidir.

    Belki bir gün

    Eğitimi ekonomiye hapsedeli epey oldu. Ekonominin, bu anlamda, panoptik bir sistem olduğu aşikâr. Artık Foucault’ın dediği gibi iktidar (güç ilişkileri) normal ve anormali belirlemiyor tam olarak. Her ne kadar Baudrillard unutmamızı istese de Foucault’u, ayartmanın (yani şeytanın) iktidardan, iklim oluşturan güç ilişkilerinden daha güçlü olduğunu belirtse de, bir şekilde belirleyen elbette var normal ile anormali. Eğitim kurumları bu tür belirlemeleri yapmada eski gücüne mahir değiller ama bu durum etkilerinin olmadığı anlamına da gelmemelidir. Buna karşın büsbütün şeytana (ayartıya) emanet edilmiş bir durum da yok. Anlamı iğdiş edilmiş bir eğitim var. Çünkü ayartma işlevini hakkıyla yerine getiriyor gözetleyerek. Özellikle kurumlaştırılmış olan eğitimin iğdiş edildiği ve iğdiş ettiği açık.

    Belki de kurumlaşmasının nedeni de anlamın iğdiş edilmesiydi. Medreselerin, manastırların ve havraların kurulma hatta yaygınlaştırılma nedenine, iktidarın (güç ilişkilerinin) büsbütün kaybolan belirleme yetkilerine bir ön alma stratejisi de demek mümkün. Belki de bu kurumlar kurulduğunda ya da kurulması gerektiğine inanıldığında eğitim ayartıya teslim olmuştu. 19.yüzyılın, hatta 18.yüzyılın batı temelli mekteplerinin ithal edilmesi, bu ayartmanın, bu teslim olmanın ülkemizdeki resmi töreniydi. Ardından Cumhuriyetle kurulan okullar ve bunların öğretileri, batıdaki muadilleri gibi, baştan çıkarma işlevine bihakkın vazifelendirilmiştir.

    20.yüzyıl eğitim kurumları (diğer tüm kurumlar gibi) hem panoptik kurumlardır hem de ayartma kurumlarıdır. Dışarıda cereyan eden eğitim ayartmaya, içeride organize edilmiş olan eğitim baştan ve yoldan çıkarmaya hapsedilmiştir. Artık ayartılmaya ihtiyacımız olduğu açık. Açık hava ayartısına maruz kalmalı insan. Mecbur ona. Çünkü bir panoptikon sisteminden diğerine gitmek, ayartma olmaksızın olamaz.

    Bugün, yani 18.yüzyıldan beri, insanın, ayartmanın kıskacındaki eğitimiyle uğraşmaya devam ediyoruz panoptikon sistemlerde. Esasında var olan, Batılılar eliyle, Sokrates’in “daimon” dediği şeyin unutulmasıyla ortaya çıkan durumun dalga dalga yayılması sanki. Daimon’suz batı düşüncesinin geldiği yerin ilanı, aslında, bu panoptikonlar ve ayartılar. Şeytan da panoptikonlar da hep vardı aslında. Galebe çalmamıştı sadece. Batı eliyle o da oldu. Öyle ki Homeros’un İlyada’sındaki kutsanmış Aşil’in topuğundan başlayan tersinden bir dalgayla vücudu sardı ayartı.

    Ancak bu ayartılı panoptikon sistemlerin insanı perçeminden yakalamayacağı bir yeri de var. Bir başka deyişle elimizde artık Aşil’in topuğu değil “Daimon”u kaldı büyük ihtimal. Ki o da ışıltılı disko hengâmesinde görünmüyor.

    Sokrates’in daimon dediği şey, büyük ihtimal vicdana tekabül ediyor. Ve vicdan esasında “bulmak” demektir. İnsan bulmayı “Biz insana iki yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?” emrine amade olarak vicdanla yapacak ve yine vicdanda vuslata erecektir.

    Evet, elimizde vicdan vardı ve yine kala kala vicdan kaldı. İyi ve kötümüzü, doğru ve yanlışımızı, güzel ve çirkinimizi ayırt eden / edecek tekliğimiz. Ayartının da panoptikonların da olmadığı yer…

    Bu dünyada vicdanı bulan ve anlayan insan, köle olmaktan kurtulmuş insan demektir. Ayartma var, şeytan var, iktidar (güç ilişkiler) var ve dahi panoptik sistemler var. Ancak vicdanın galebe çaldığı insanlar da var. Yüzü suyu hürmetine yaşadığımız insanlar bunlar. Esas eğitim onların dizinin dibinde. Dua edelim ki vicdanımız onları bulsun ve orda mukim olsun. O zaman normal ve anormali değil, ayartmayı değil, baştan çıkarmayı değil hak ile batılın düsturunda tüm bu sayılanların eridiği görülecektir. Aksi durumda, ayartma kâh ekonominin kâh gücün kâh baştan çıkarmanın kâh dijitalizmin sarmalında var olmaya devam edecektir. Nitekim şimdilerde dijitalizmle ayartılmaya açık bir aklımız, gönlümüz ve ufkumuzun olduğunu görmek, insanın içini çok acıtıyor.

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.