Töreli Türk toplum hayatında olduğu gibi Töreli Türk kültürünün merkezinde de “kadın” vardır. Her ne kadar törelinin de temel kitabı Kur’an-ı Kerim’de cahiliye döneminde kız çocuklarına dönük uygulama “diri diri toprağa gömülen kız çocuğunun hangi suçla öldürüldüğü sorulduğu zaman…” (Tekvir, 81/8-9) şeklinde yerilmiş olsa da cahiliye döneminden sonra doğan hidayet güneşiyle birlikte kadının töreli toplumlardaki yeri muhkem kılınmışdır. Öyle ki kimi zaman sultan payesini bile almışlardır.
Bu yüzden Töreli Türk Edebiyatı’nın kurucu metinlerinden olan Kutadgu Bilig’de belki bağlamından dolayı olumlu veya olumsuz, kadına özellikle yer verilmişdir. Fakat Töreli Türk destan geleneğinin başyapıtı olan Kitab-ı Dedem Korkud’da söze “kadın”ların tasnifiyle başlanması, hidayet güneşinin nurunun bize de düşdüğünü açıkca gösterir. Dolayısıyla bu tasnife daha yakından bakmakda büyük fayda vardır.
Dedem Korkud tasnifinde kadınları ilk olarak “Birisi solduran sopdur/ Birisi dolduran topdur/ Birisi evin dayağıdır/ Birisi de ne kadar dersen bayağıdır” şeklinde ortaya koydukdan sonra sırasıyla bunların izahına girişir:
“Solduran Sop” odur ki sabahleyin yerinden kalkar. Elini yüzünü yıkamadan dokuz bazlama ile bir külek yoğurd gözler. Doyuncaya kadar tıka basa yer. Elini böğrüne koyar ve “Bu evi yıkılası kocaya varalıdan beri daha karnım doymadı, yüzüm gülmedi, ayağım pabuç, yüzüm yaşmak görmedi. Ah n’olaydı, bu öleydi, birine daha varaydım, umduğumdan daha uygun olaydı” der. “Onun gibisinin Hân’ım, bebekleri yetişmesin; ocağına bunun gibi avrat gelmesin!”
“Dolduran Top” odur ki dürtükleyince yerinden kalkar. Elini yüzünü yıkamadan obanın o ucundan bu ucuna, bu ucundan o ucuna gezip tozan, dedikodu yapan, kapı dinleyen, öğleye kadar gezen, öğleden sonra evine gelendir. Gördü ki hırsız köpek, büyük dana evini birbirine katmış, tavuk kümesi sığır damına dönmüş, komşularına seslenir: “Kız Zeliha, Zübeyde, Ürüveyde, Can Kız, Can Paşa, Ayna Melek, Kutlu Melek! Ölmeye, yitmeye gitmemişdim. Yatacak yerim gene bu harap olası evdi. N’olurdu benim evime biraz bakaydınız; komşu hakkı Tanrı hakkı!” diye söylenir. “Bunun gibisinin bebekleri yetişmesin, ocağına bunun gibi avrat gelmesin!”
“Bayağı olan kadın” odur ki ta uzak kırdan, yabandan bir hatırlı konuk gelse, kocası evde olsa, ona dese ki, “Kalk ekmek getir de yiyelim, bu da yesin! Pişmiş ekmeğin kalanı olmaz, yemek gerekdir” dese, kadın, “Neyleyeyim, bu yıkılası evde un yok, elek yok, deve değirmenden gelmedi. Ne gelirse benim sağrıma gelsin!” diyerek elini kıçına vurur. Yüzünü öteye, arkasını kocasına döndürür. Bin söylesen birini almaz, kocasını dinlemez. O, Nuh Peygamberin eşeği aslındandır. “Ondan da sizi Hân’ım, Allah saklasın! Ocağınıza böyle kadın gelmesin!”
“Evin dayağı” odur ki kırdan uzakdan eve bir konuk gelse, er adam evde olmasa, onu yedirir, içirir, ağırlar, azizler gönderir. O, Ayşe Fatma soyudur Hân’ım. “Onun bebekleri büyüsün. Ocağına bunun gibi avrat gelsin!”
Yukarıdaki “evin dayağı” tasnifine dikkatle bakılırsa Dedem Korkud’un göndermede bulunduğu asıl örnek timsali kadınların Hz. Ayşe ve Hz. Fatma validelerimiz olduğu açıkca anlaşılır. Dolayısıyla eser, hakikat alanı üzerinden bizi doğrudan Hz. Peygamber’e (s.a.s.), yani asr-ı saadete bağlar. Dedem Korkud’un sahabi kimliği ise bunu oldukca kolay kılar. Bizler içinse sünnetullâh çizgisi üzerinde hakikî misaller açıkca belirmişdir artık.
Töreli Türk edebiyatı ve halk biliminde, Umay Ana’ya dönük türlü kadın temsillerinin de önemli bir yeri vardır. Aslında bunların da yaratılışda Hz. Havva validemizle başlayan saadet nurunun birer sureti olduğu görülmektedir. Hiç şüphesiz, bu nurun yegane kaynağıysa “hakikat-ı Muhammediyye”dir. Dolayısıyla kadim dönemden beri töreli hayatın temel miyarı bu hakikat olmuşdur. Kısacası nur, aynı hakikat dairesi içerisinde kadını da erkeğe eş/it kılmıştır. Bu bağlamda yazımızın başlığına taşıdığımız, aslında muradımız olan atasözüne bir kez daha kulak vermekde büyük fayda vardır:
Aslanın dişisi de aslandır!
Lutfi Baba soylamış, görelim cânım ne soylamış:
Hak nizamın dayağı
Sop top etme bayağı
Dişi erkek aslandır
Lutfî budur ayağı…