Gazi Üniversitesi Ekonomi Fakültesi mezunu.
Hürriyet Gazetesi’nde mesleğe başladı. Muhabir, Yurt Haberleri Müdürlüğü ve idarecilik yaptı. Anadolu Ajansı’nda muhabir, editör, Yurt Haberler Müdürü, Genel Müdür Yardımcısı ve Haber Akademisi Koordinatörü olarak hizmet verdi. Sürekli Basın Kartı sahibi. Milli Güvenlik Akademisi, basın kuruluşlarının düzenlediği çalıştaylar ve Anadolu Ajansı’nın muhabir yetiştirme programında habercilikle ilgili dersler verdi. Uluslararası medya eğitim programlarına katıldı. Baykuş koleksiyoneri, bibliyofil ve seyahat tutkunu.
Ankara’nın Yüksel Caddesi, Türkiye’nin “diklenme” merkezidir. Kitap, simit, çay, kahve, salep, tütün, mısır, kestane kokar. Sürüsüne bereket, her ağaçta onlarca kuş tüner. Sokak köpeklerinden yana da nasibini almıştır. Kızılay’ın en kalabalık, en hareketli caddesidir. Alametifarikası; İnsan Hakları Anıtı ile Mülkiyeliler Lokali’dir.
Yüksel Caddesi, heykeltıraş Metin Yurdanur’un 1990 yılında fiberglas, 2010 yılında da bronz döküm olarak yenilediği İnsan Hakları Anıtı’na ev sahipliği yapar. Ankara’ya günübirlik gelenler bile Yüksel Caddesi’ne ayak izini bırakır.
Yüksel Caddesi ve Konur Sokak’ın kesiştiği, Mülkiyeliler Birliği’nin önündeki alan 1980’lerin sonu, 1990’ların başında eylemlerin merkezi haline geldi. 1989 yılında dönemin Çankaya Belediye Başkanı Doğan Taşdelen, “Burası insanların düşüncelerini ifade ettiği bir yer olsun” düşüncesiyle heykeltıraş Metin Yurdanur’dan bir anıt yapmasını istedi. Bir nevi serbest kürsü… Hyde Park’taki “Konuşmacının Köşesi” (Speakers’ Corner) beklenirken heykeltıraş farklı bir ürün sundu.
Metin Yurdanur, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni okuyan dingin, kendi halinde, insan boyutunda bir kadın figürü tasarladı. Heykel, BM Genel Kurulu’nda İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 42. yıldönümü olan 10 Aralık 1990 günü açıldı. Anıt, insan haklarına yönelik itirazların dillendirildiği bir mekânda yer alması nedeniyle caddenin simgesi oldu.
Anıtın önünde ne çok protesto eylemi, ne çok hak ve adalet arayışı oldu. O zarif, sessiz, düşünceli ve hüzün yüklü kadın, başını dizlerinin üzerindeki kitaptan kaldırmasa bile ölüm orucuna tanıklık etti, suçlu muamelesi gördü, gözaltına alındı, biber gazına maruz kaldı, kafese kapatıldı.
Yüksel Caddesi’nde bir dönemin orta direğini temsil eden bir de memur heykeli var. İnsan Hakları Anıtı ile yaşıt. Murat Karayalçın’ın Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden yadigâr. Benzerleri çoktu. Onlar kısa ömürlü oldu, günümüze gelemediler.
Orta direk heykeli, birkaç yer değişikliğinden sonra bir ağacın gövdesinin önüne yerleştirildi. Omuz atanlardan, çarpanlardan, ayağına basanlardan, üstünde sigara söndürenlerden, tükürenlerden, kuş pisliğinden, dalga geçenlerden, küfredenlerden, başından aşağı su dökülmesinden, kar topundan kurtulmuş oldu. Gizlendi. O artık, sadece dikkatli gözlerin görebileceği bir heykel. Kaldırıp götürseler farkına varan çıkmaz.
Bir de Yüksel’de başınızı kaldırıp binaların üst katlarına sakın bakmayın. Tabela kirliliği, Türkçe katliamı, çirkinlik, zevksizlik, bakımsızlık, grilik…
Mum dibine ışık vermez, terzi söküğünü dikemezmiş. Yüksel’i güzelleştirmek için eylem vakti gelmedi mi? Yüksel, hep başkalarının derdine ortak oldu, onun derdine derman olmak isteyenler nerede?
Ankara birkaç gündür yağışlı. Kurak günlerin acısını çıkartıyor. Hava sert, damlalar iri. Yüksel’de yürünecek, bir bankta oturup gözlem yapılacak günler geride kaldı. Yağmur ince ince yağsa, Yüksel’in kaldırım taşlarını ve asfaltın kirini yıkasa, bir temizlik kokusu duyulsa Kızılay’a doğru.
Karın eli kulağında. Lapa lapa yağdığı günleri özledik. Yerde diz boyu kar olsa, Yüksel’i, Konur’u, Selanik ve Karanfil’i adımlasak, kıtlıktan çıkmış gibi kara hücum etsek. Kar bembeyaz yorgan olup uzansa, eğretilikleri, çirkinlikleri örtse. Kar havası dolsa kafelere, kitabevlerine, ağaçların kararmış, kurumuş dalları pamuk şekerine dönse.
Yüksel, Ankara’nın bir hareketli caddesi. Yeni bir ruhla ayağa kaldırılmaz mı? “Garantili fal bakılır” diye önünüze çıkan apaçilere dur demek zor mu? Diklenmenin, karşı çıkmanın, aşkın ve umudun mümbit tarlası Yüksel Caddesi, başkentin boy aynası olamaz mı?
Yüksel, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ruhuna uygun bir cadde olsa, Ankara’nın kültür durağı olsa, sadece kitabevleriyle sanat galerilerine kucak açsa, tezgâhlarda sadece kitaplar satılsa. 24 saat yaşayan, cıvıl cıvıl, ışıl ışıl bir Ankara’nın örnek mekânı olsa… Olsa, olsa, olsa… “Herkesin kanaat ve ifade özgürlüğüne hakkı vardır; bu hak, müdahale olmaksızın kanaat taşıma ve herhangi bir yoldan ve ülke sınırlarını gözetmeksizin bilgi ve fikirlere ulaşmaya çalışma, onları edinme ve yayma serbestliğini de kapsar.” (İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Madde: 19)