Mustafa Özcan
Ana odaklı eğitime, şefkat odaklı eğitim de diyebiliriz. Yanlış olmaz. Şefkat annelik güdüsünün ayrılmaz bir parçasıdır. Şefik ve şefika gibi isimler buradan doğmuştur ve şefkati çağrıştırır. Annelikle birlikte Allah kadınlara bolca rahimiyet duygusu bahşetmiştir. Rahman Allah’ın sıfatlarından olmakla birlikte mecazen de genellikle erkekler için sıfat olarak kullanılmıştır. Sözgelimi ‘Rahmanu Yemen’ bir deyimdir ve erkeklere özgüdür. Rahimiyet veya merhamet ise daha ziyade dişi sıfatlarıdır. Rahim sıfatı daha özeldir ve rahman sıfatının hilafına Allah’ın sadece öte dünyada gözetleyecekleri ve kollayacakları için tahsis ettiği söylenir. Rahman umumi rahim ise özeldir. Bir anlamda da Mevlana’nın ifadesiyle dişilere mahsustur. Allah şefkat ile birlikte kadının içinde olanı dışarıya sızdırıyor. Rahimiyet öğretilmiş bir sıfat değildir. Bilakis kadının özünde saklı olan ve aşama aşama gün yüzüne çıkan bir sıfattır.
En yumuşak sine ana sinesidir. Orada evladın ve öğrencinin muhtaç olduğu büyük bir şefkat haznesi vardır. Ana şefkat saçma ve bezletme yolunda büyük bir meşakkati omuzlar. Çocuğunu önüne katar ve onunla yola düşer ve sabahın alacakaranlığında birlikte okulun yolunu tutarlar. Sabahları küme küme çocukları anneleriyle birlikte okulun iç avlusunda dizilmiş halde görürsünüz. O kadar anayı günün hiçbir saatinde toplu olarak başka bir yerde göremezsiniz. Bu surette çocuğun maddi azığını babası taşıdığı gibi manevi azığını da annesi taşır. Anne ile çocuk hayatı birlikte öğrenirler. Anne erken saatte çocuğunun eğitimi için uykusundan fedakarlık yapmıştır. Büyüklere hürmet ve herkese selam sabah verme konusunda yine çocuğa ilk eğitim anne tarafından verilir. Adeta eğitimde anne ilk yardım çantası gibidir. Öncelikleri öğretir.
Bu şefkat halesi çocuğu ev muhitine bağlı kılar. Ana sıcaklığı çocuğu her zaman kendisine geri çeker. Şefkat ve ana sinesi sayesinde çocuk çevreden gelen ilk sadmeleri savuşturur. Bununla birlikte 12 yıla uzatılan zorunlu değil zorlama eğitim anaları da biçare halde bırakmıştır. Ana şefkatinin ulaşma alanını kesmiş ya da zorlaştırmıştır. Çevre faktörleri ana faktörünün önüne geçmiştir. Annenin fıtri inayet ve müdahaleleri yetersiz hale gelmeye başlamıştır. Elbette çocuk, hayatını ilelebet anneye ve sinesine bağımlı olarak sürdürmeyecektir. Yine de anne sonrası eğitim hayatı fıtrat ile barışık olmalıdır. Aksi takdirde, fıtratın dışına çıkan hayat sadece çocuğu okuldan değil aileyi de hayattan koparacaktır. Eğitim süreci zararlı alışkanlıklardan öte fıtri ve insani zeminde yürümelidir. O takdirde annenin bıraktığı yerden nöbet devam edecektir. Annenin yerini örgütlü okul ya da toplum alacaktır.
Bugün teknolojinin gelişmesiyle birlikte aile öğretim sürecinde açığa düşmüştür. Yetersiz hale gelmiştir. Çocuklarının gerisine düşmüştür. Buna bir hadis işaret etmektedir. En telide’l emetü rabbeteha. Yani kadının efendisini doğurması. Çocukların ve kızların buyurgan hale gelmesi ve annelerini dinlememeleri. Hatta anne babalarını yönetmeye kalkışmalarıdır. Bu, eğitim sapması nedeniyle böyle olmaktadır. Anne kızının veya çocuğunun gerisinde kalmaktadır. Bu da eğitim sürecini son derece sancılı hale getirmektedir. Serazat yetişen çocuklar anne veya ebeveynlerin kapasitesini zorlamakta ve aradaki iletişim kanallarını zayıflatmakta veya tıkamaktadır. Bu da hem evde hem de okulda çatışma ortamı üretmektedir. Çocuğun gerisinde kalan sadece ebeveynler olmayıp bilakis öğretmenler de öyledir. Bu bilgi düzeyinden ziyade his düzeyinde geçerlidir. Zombileşme eğilimidir.
Aile yetersiz kaldığında çocuk serkeş bir çevre edinerek aile-okul ortamına da yabancılaşır. İşte burada zararlı alışkanlıklar yüzeye vurmaya başlar. Ortam tamamen yabancılaşmıştır. Bu yabancılaşan ortamdan kaçış için zararlı maddelere başvurmak ‘ilaç’ gibi gelir. Sonrası tedavi süreci veya çocukların kaybedilmesidir. Çocuğun serkeşliği veya serkeş ortamlara takılması aileyi de giderek bedbahtlığa sürükler. Artık aile de pasif hale gelmiş ve hasta olmuştur.
Bu sebepler tahtında Türkiye’de artık eğitimin entegre düzeyde gözden geçirilmesi elzem hale gelmiştir. Burada çocuk, aile ve okul ve çevre-toplum bir bütünün parçaları olarak değerlendirilmeli ve arada entegrasyon köprüsü kurulmalıdır. Çok yönlü olarak kopan kanalları yeniden tamir etmek gerekiyor. Yoksa asla düştüğümüz çukurdan kurtulmamız mümkün değil. Kalkacağımız, kazanacağımız yer, kaybettiğimiz yerdir.
Eğitime yeniden geniş zemininden yürünmelidir. Taşımalı eğitim sistemi yerine mümkün ve insani olanı esas almalıyız. Öncelik hedefimiz, ailesine ve topluma yararlı iyi insan yetiştirmek olmalıdır. Önemli olan saadet ve huzur zincirini yeniden yakalamaktır. Yoksa eğitim yolunda nesilleri kaybedebiliriz.
Aile de çözülmede son aşamaya girecek olursa; bahsettiğimiz entegrasyonu yapmamız da imkan dışı kalacaktır. Yeniden aile bağlarının sağlamlaştırılması eğitimin zeminini iyileştirecektir. Bu nedenle eğitime aileden ve anneden başlamak durumundayız. Önce şefkat sonra sıra ve masa.
Çocuk okuldan koptuğunda ailede toparlanmalıdır. Dönüş yolunu ya da doğru noktayı bulamazsak sadece öğrenciler değil toplum olarak hepimiz tehlike altındayız. Birleşik kaplar teorisinin hatırlattığı gibi parçalı kurtuluş reçetesi ve imkanı yoktur. Hep birlikte battık ve hep birlikte toparlanacağız.
Yine ülkemin sabahında okul yollarında, evlerin bahçesinde güller ve çocukların yüzlerinde gülücükler açmalı. Bu sayede geleceğe mutlu uyanmalıyız….