Aile küçük bir toplum olduğu gibi, toplumda büyük bir ailedir. Aile, bir toplumun en güçlü nüvesidir. Cinselliğin aile dışına taşınarak özgürce yaşandığı, çarpık ve ahlaksız ilişkilerin sahnelendiği, evliliklerin yerini nikâhsız birlikteliklere bıraktığı, Ahlaki ve dini değerlerin yıkım sürecine girdiği, annelik olgusunun küçümsendiği şu günlerde aile kurumunun toplumsal işlevini yitirmesiyle birlikte geleceğine yönelik kaygılar da artmaya başlamıştır.
Aile, tarih boyunca bizi ayakta tutan, bizi birbirimize bağlayan en sağlam dayanaktır. İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdemden günümüze kadar, hem nesillerin devamını sağlayan, hem de bireyleri kötülüklere karşı koruyan bir kalkandır; İçinde sevgi ve saygının, edep ve hayanın, kültür ve inancın, istişare ve dayanışmanın, ulvi hikayelerin yaşandığı ve yaşatıldığı kadim bir mekteptir. Bu yönüyle aile; bireylerin yetişmesinde, yetiştirilmesinde, barış ve huzurun sağlanmasında, adaletin tesisinde, medeniyetlerin yeşermesinde eşsiz bir konuma sahiptir.
Aile, Yüce Allah tarafından insanların huzurlu bir yaşam sürmeleri oluşturulan müstesna bir kurumdur. Nitekim, Kur’an-ı Kerimde; “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun varlığının ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (Rûm, ayet 30) “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.” (Furkan, ayet 74) Bir milletin ayakta kalabilmesi ve ilelebet hayatiyetini sürdürebilmesi için aile kurumunun gerekliliğine vurgu yapılmıştır.
Millet olarak bizi asırlarca ayakta kalışımızı sağlayan, aile yapımız, son zamanlarda şahit olduğumuz menfur olayların zuhur etmesiyle en badireli dönemlerinden birini yaşamaktadır. Tıpkı cahiliye döneminde olduğu gibi kadınlarımız, kızlarımız canice öldürülmektedir. Sözde ev içi şiddeti, cinayeti, tacizi, tecavüzü önleme amacıyla dayatılan, çocuklarımızı cinsiyet değişikliğine zorlayan, cinsel sapıklığı ve sapkınlığı normalleştiren AB uyum yasalarının hayata geçirilmesi sonucunda toplum yapımız ve aile hayatımız çökme yönünde hızla yol almaya başlamıştır.
TV kanallarında, sosyal iletişim ağlarında yayımlanan birbirinin kopyası mahiyetinde; batı kaynaklı, dini ve ahlaki değerlerimize ters düşen, aile bağlarını, arkadaşlık ilişkilerini koparan, toplumsal dayanışma ruhunu zedeleyen, sevgi, saygı, vefa, merhamet sadakat gibi güzel hasletleri yok eden; hırs, öfke, kin, nefret, intikam ihanet, şiddet ve şehvet gibi süfli duyguları harekete geçiren, cinselliği öne çıkaran, çarpık ve ensest ilişkileri, nikâhsız birliktelikleri makul gösteren diziler, ahlaksızlığı yaymak için açılan internet siteleri, sözde aile içi çatışmaları önleme, boşanmaları, aile içi anlaşmazlıkları çözme amacıyla sunulan TV programları, magazin haberleri, Ahlâksızlığın ön plana çıkarıldığı yaşam tarzları ile toplumu adeta bir değişim ve dönüşüme ile karşı karşıya getirmiştir.
Böylesine toplum yapımıza uygun olmayan programlarda etkin rol üstlenen karakterlere özenen gençlerimiz ve çocuklarımız kültür ve medeniyet değerlerimizden oldukça farklı bir yaşam tarzının içine itililmiş, bizi biz yapan milli kültürümüzün, manevi ve ahlaki değerlerimizin temel koruyucusu ve taşıyıcısı olan kutsal aile yapımız giderek çözülmeye başlamıştır.
Sağduyu sahibi bilim ve fikir adamlarının, yazarların, psikolog ve sosyologların, kanaat önderlerinin ve filmlerde ve dizilerde yaşatılan olumsuz karakterler, ayrılmalar ve boşanmalar esnasında yaşanan çirkin görüntülerin; boşanmaları kolaylaştıran, evlilikleri zorlaştıran uygulamaların, zinanın suç olmaktan çıkarılması ile nikâhsız birlikteliklerin normalleştiği “evlilik kurumuna” karşı negatif bir bakış oluştuğu; bu bakımdan evlenmelerin azaldığı, boşanmaların çoğaldığı evlenme yaşının giderek yükseldiği, aile yapısının giderek çökme noktasına geldiği yönündeki uyarıcı feryatları ne yazık ki yetkilileri bir türlü harekete geçirememiştir.
Geçmişten günümüze kültür ve medeniyet değerlerimize uygun olmayan programlarda yaşananlar toplum tarafından içselleştirilmiş, ahlak, edep ve hayâ duygusunun zaafa uğramasıyla günlük hayatımızı ahtapot gibi kuşatan, bizi bizden çalan sorunların teşvikçisi mahiyetindeki dizi ve programların gece- gündüz şuursuz bir şekilde izlenmesi kaygı verici bir hal almıştır.
Bütün bu olup bitenler karşısında görevi sosyal ve kültürel dokudaki aşınmalara karşı aile yapısını korumak, sağlıklı nesiller yetiştirmek için çocuklarımızın her türlü ihmal ve istismarını önlemek olan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının bol para kazanma ve reyting amaçlı; yasak aşkı, nikâhsız birliktelikleri, tecavüzleri, tacizleri, boşanıp ayrılmaları, aile içi çatışmaları, şiddeti, şehveti, intikamı, ihaneti, cinayeti, babasız çocuk edinmeyi konu edinen TV dizilerine, yarışma ve evlendirme programlarına karşı ilgisiz ve sorumsuz davranılması; RTÜK tarafından; toplumun ahlakını, eğitimini, kültürünü ruhsal yapısını olumsuz yönde etkileyen, evlilik müessesini toplum nazarında basitleştiren, ahlak dışı konuşmaları, argo ifadeleri, ekran gerisinde yaşanan rezaletleri ortaya döken programların tasallutundan çocuklarımızı kurtarma yönünde bir adım atılmaması da kaygımızı daha da artırmıştır.
RTÜK’ün görevi, yayınların izlenme oranlarını belirlemek midir? Yoksa zararlı yayınlardan halkımızı ve çocuklarımızı korumak için tedbir almak mıdır? . Dizi, film veya sosyal içerikli gayri ahlaki programların yayımına izin verilmeden önce bilimsel bir kurul tarafından incelenmesi, zararlı bölümlerinin kaldırılması, doğrusu zararlı programlar yerine aile yapımızı güçlendirici, çocuklarımızın, yolunu ve yönünü aydınlatıcı, bilgi, beceri ve kültürünü artırıcı toplumsal dayanışmayı ve yardımlaştırmayı sağlayıcı güzel programların hayata geçirilmesi yönünde adım atılması gerekmez mi? Sorusu aklımıza takılmaktadır.
Sonuç olarak zararlı TV dizilerinin, şehveti, şiddeti, cinselliği öne çıkaran, milli, manevi ve ahlaki değerlerimizi erozyona uğratan dizi ve filmlerin yayınlanmasının engellenmesi konusunda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının ve hatta Milli Eğitim Bakanlığının doğrudan müdahil olmalarını, programların yayımdan önce mutlaka bilimsel bir kurulun denetimine tabi tutulmasını, zararlı yayınların ise RTÜK tarafından engellenmesini ve cezalandırılmasını sivil toplum kuruluşları olarak ivedilikle arz ve talep etmekteyiz.
Diğer bir taraftan devletin T.C. Anayasasının Ailenin korunmasıyla ilgili 41.maddesine istinaden ailenin huzur ve refahının sağlanması, ananın ve çocukların korunması konusunda üstlendiği sorumluluğunu yerine getirmesine ivedilikle beklemekteyiz.
“Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” adı altında eş cinselliği ve cinsiyetsizliği normalleştirmeyi, kadim aile yapımızı yıkmayı, inanç, kültür ve medeniyet değerlerimizi yok etmeyi, neslimizi kurutmayı öngören içinde bin bir türlü hainlikleri barındıran 1986’da imzaladığımız (CEDAW) Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi, 2011’de imzalanıp, 2014’te uygulanmaya başlanan sözde kadına şiddeti, tacizi önlemeye matuf, İstanbul Sözleşmesi 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Aile Yıkım Kanunu, Zinayı suç olmaktan çıkaran ve fuhşu serbest kılan 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu gibi ulusal ve uluslararası küresel yıkım projeleri yürürlükten kaldırılmasını Avrupa Birliği normları gibi aile yapımızı bozan politikalardan derhal vaz geçilmesini istemekteyiz.
Gelinen noktada; “Önce ahlak ve maneviyat” düsturu ile devleti ve toplumun tüm katmanlarını kapsayacak şekilde bir manevi kalkınma programı hazırlanmalı iyilik ve güzelliklerin yaygınlaştırılması, kötülüklerin ve kötülüğe sevk eden her türlü faaliyetlerin önlenmesi yönünde ivedilikle bir hareket başlatılmasını, birinci derecede; çocuğa ve aileye zeval getirecek, ahlakı erozyona uğratacak ,milli ve manevi değerlerimizi yok edecek unsurların önüne geçecek, çocuklarımızı ve aile yapımızı koruma altına alacak kuruluşları acilen oluşturulmasını çocuklarımıza ve kadınlarımıza musallat olan kötü ruhlu insanlar için çok ağırlaştırılmış caydırıcı cezaların getirilmesini zaruri görmekteyiz.
Babalar, ev hanımlarımız, sıcak aile yuvasının ilk öğretmeni olacak ve çocuklarını her türlü yabancı akımlara karşı koruyabilecek, onların geleceklerini aydınlatabilecek nitelikte eğitilmeli ve ev hanımları sosyal güvenceye kavuşturulması suretiyle aile kurumunun yeniden inşası için gerekli görmekteyiz. İyi bilelim ki bozulan ve dağılan aile yapımız anne ve babanın karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı ilişkileri diri tutulabilir ve yeniden inşa edilebilir.
Sonuç olarak, Aile küçük bir toplum, toplumda büyük bir ailedir. Dünyada her bir ferdini bünyesinde barındıran yegâne kurum ailedir. Aile üzerinde oynanan kirli oyunlar ve olumsuz değişimler toplumun tamamını doğrudan etkilemektedir. Unutmayalım devletimizin ve milletimizin bekası aile müessesemizin devamlılığına ve sağlamlığına bağlıdır. Her türlü yozlaşmalara rağmen hâlâ yegâne sığınılacak kale ailedir.
MUSTAFA KIR
Sizinde belirttiğiniz bir hususu konuyla ilgili olarak yinelemek isterim. RTÜK un aktif bir rol alması ve yayınlanan programların sıkı bir denetimden geçirilmesi önem arz ediyor. Bununla birlikte yayından kaldırılan evlilik programlarının yerine iki gün sonrasında aynı sunucularla benzer icerikli yayınlar yapıldığında da önlem alınmalıydı.
Saygılarımla