eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
15°C
Ankara
15°C
Az Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
15°C
Pazartesi Açık
17°C
Salı Parçalı Bulutlu
17°C
Çarşamba Açık
16°C

Prof. Dr. Ahmet Kağan KARABULUT

1968 Yılında Sivas’ta doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Sivas’ta tamamladı. 1991 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1993-1997 yılları arasında İngiltere Nottingham Üniversitesi’nde Bilim Doktorası yaptı. 1998 den bu yana S.Ü. Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak çalışmakta olup Selçuklu Tıp Fakültesi’nde Kurucu Başhekimlik ve Dekanlık görevinde, daha sonra da Selçuk Üniversitesi Rektör Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Haziran 2012-2018 yılları arasında Hâkimiyet Gazetesi’nde haftalık köşe yazıları yazdı. Haziran 2014 de “Ne Zaman Kaybettik” isimli ilk, Ocak 2015 te “Kendi Şah’ına Şah Çekenler” isimli ikinci kitabı, Ekim 2016 da ise "Vav Misali" isimli ilk şiir kitabı, Şubat 2019 da “Bir Ömre Kaç Şiir Sığar” isimli ikinci şiir kitabı basıldı. Yabancı dili İngilizce olup, evli ve üç çocuk babasıdır. e-posta:akkarabulut@yahoo.com

    Ahlâkî olanı toplumsal kılmak

    İnsani değerlerden hızla uzaklaştığımız, kültürel, manevî ve moral değerlerimizi gün be gün yok ettiğimiz, gün ışığında Diyojen misali elimizde kandil, gözümüzde mendil vefa, dost ve insanlık aradığımız şu acımasız ve acınası zamanlarda güzel ahlaklı bir insan olmak, iyilik ve güzellik timsali olmak, hoşgörülü, merhametli, yardımsever, özü sözü bir, içten, samimi ve ihlaslı olmak aslında bu değerler erozyonunu yaşayan, hisseden ve bundan şiddetle ızdırap çeken her kalbin arzusu olsa gerek.

    Bütün semavî dinler, bütün elçiler insanlığı bu kıymet ölçüleri ile yaşamaya davet etmekte, hatta beşerî ahlak ölçüleri de aynı değerleri, yani aslında özümüzde, yaratılışımızda var olanı, fıtrî olanı yaşamaya gayret etmeyi salık vermektedirler. İmam Hasan el-Basri’nin de mükemmel ifadesi ile “insanlığı olmayanın, dini de yoktur” zira.

    Bu ahlakî değerlere sahip olmak elbette ki insanın aile içerisinden başlayıp okulda devam eden eğitimleri ile kısmen şekillenecektir, ancak daha fazlası için bireyin kendi niyeti, samimi gayreti ve yakınlık kuracağı çevresini seçiminde göstereceği hassasiyet de bir o kadar önem arz etmektedir. Meşhur atasözünde de geçtiği üzere “bana dostunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” ifadesi bu gerçeği en yalın bir şekilde dile getirmektedir.

    Peki, insanların bir kısmının hüsn-ü ahlak sahibi olması bir toplumun olgunluğa erişmesi, düzen ve intizamı için yeterli olacak mıdır?  Her ne kadar “her koyun kendi bacağından asılır” dense de, eğer uygun şartlarda ve izole değilse zaman içerisinde bozulan et çevreyi de rahatsız edecek, başkalarının yanlışları ve gayri ahlakî tavır ve davranışları özellikle de yeni nesil olmak üzere çevresini olumsuz etkileyecektir.

    O zaman toplumsal değerlere sahip çıkmanın ve bunları nesiller boyu yaşatmanın yegâne yolu, “iyiliği emredip, kötülükten sakındırmanın” emredilmesinin de hikmeti, sadece ahlaklı olmanın yeterli olmadığını fark edip ahlakî olanı toplumsal kılma mücadelesinin de bil fiil yerine getirilmesidir. Bu da ancak, kenara, köşeye, inzivaya çekilmeden, sadece kendi iyiliğinin kolaycılığına sığınmadan, “halk içinde, Hak’la beraber” olmak suretiyle, iyi insanların numuneyi imtisal olmaları ve böyle olabilmenin yollarını tebliğ etmeleri ile mümkün olabilecektir. Aslında bu, mutlak rehberimiz olan Efendimiz’in (sav) bu ümmetin fertlerine yüklediği manevî ve tarihî bir sorumluluktur da. Bu önemli misyonu ifa ederken de kimseyi kırmadan, incitmeden, karşıdaki şahıs değersiz ya da günaha boğulmuş gibi hissettirmeden, şefkatle, merhametle, bir lütufta bulunuyor ya da bir şey ihsan ediyor gibi değil de “Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır” mesajına uymaya çalışarak, sevdirerek, özendirerek iyiye, doğruya, güzele çağırmak gerek.

    Rabbim hepimizi hakka ittiba, batıldan ictinab eden, her geçen gün olduğundan daha iyi olmaya gayret eden, başkalarının da iyiliği için Hakk’a (cc) iltica eden, dua ve niyazda bulunan, kendi iyiliğine ilave olarak toplumun da daha iyi olması için çaba gösteren, emek çeken kullarından eylesin.

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.