Çok teyzeler dinlemişimdir, çoğunun söylediğini unutmuşumdur. Birinin söylediği ise beni çok etkilemiştir ve o sözleri hiç unutmam. Teyzem diyordu ki:
“Yavrucuğum, dünya hayatı hep acı ve ızdıraplarla doludur.”
Her üzücü durumda, her canım sıkıldığında, her kendimi yalnız hissettiğimde, her çöküntüye uğradığımda teyzemin bu sözlerini hatırlar ve ne kadar doğru söylemiş derim.
Doğru mu söylemiş gerçekten? Hayatınızı gözlerinizin önüne getirin, adil olun ve mutlu olduğunuz anlarla mutsuz olduğunuz anları toplayın. İnanın çoğunuzun hesabında mutlu olduğunuz anlar daha fazla çıkacaktır. Böyle bir tartma işlemine girmezseniz çoğunuz tam tersine mutsuz anlarınızın daha çok olduğunu düşünecektir.
Bence bu durum yaradılışımızın bir sonucudur. Nitekim insanoğlu için ‘nankör’ denilir. Nankör olduğumuz için iyilikleri, mutlulukları kolayca unutur, kötülükleri, mutsuzlukları hep hatırlarız. İstemesek de bunu engellemek pek kolay değildir.
Bu gerçeklikten hareketle başlangıçların ne kadar önemli olduğunu söyleyebiliriz. Kötü başlangıçları güzel bir gidişata dönüştürmek öyle zordur ki bazen imkansız bile olabilir.
Toplumda böylesi durumlara çok örnek verilebilir. İşin ilginç tarafı bunların bir kısmının sorumlusu toplumun kendisidir.
Örneğin gelin-kaynana ilişkisi. Toplumun yaklaşımı bu iki kişiyi birbirine karşı düşman olarak hazırlar. İkisi de çok iyi insanlar olsalar bile beyinlerinde meydana gelen ön yargılar nedeniyle genellikle bu ikilinin ilişkisi kötü başlar ve düzeleceği varsa da uzun süre düzelmez. Düzelse de ön yargılarla birbirlerine yaşattıkları tatsızlıklar kolay kolay beyinlerinden silinip gitmez.
Benzer durum bazen damat-kaynana ilişkilerinde de kendini gösterir, ama bunun dozu gelin-kaynana ilişkileri kadar değildir.
Dikkat ettiyseniz buradaki ortak öğe ‘kaynana’dır. Yani toplum kaynanayı kötü bir konuma otutturmuştur. Hatta onun için dörtlükler bile söylenir. Sonuç olarak kaynananın gelin veya damatla olan ilişkisi sıfırdan değil, eksiden başlar.
Evliliklerin ilk ay veya yıllarında eşler arasında yaşanan travmalar da çok kötü anılar bırakırlar. Bu travmalar bazen evliliği sonlandırırlar. Evliliği sonlandırmadıkları durumlarda da ömür boyu hatırlanırlar. Mutlu sohbetler bile bir süre sonra gelir kötü anılara dayanıverirler.
Okullarda öğretmen-öğrenci ilişkileri bir başka örnek olarak verilebilir. Hele bir de kötü başlayan ilişkideki öğrencinin başarı durumu kötü ise durum daha bir vahimdir. O öğrenci ağzıyla kuş tutsa yaranamaz bir daha.
Bizim doktorluk mesleğinde de durum böyledir. Yanlış anlaşılmasın, hasta-doktor ilişkisini kastetmiyorum, zira bir doktorun hastasına gıcık kapması veya gıcık kapsa bile ona göre davranması meslek yeminine aykırıdır. Bizdeki sorun hastaya yaklaşımla ilgilidir. Tanı ve tedavi konularında yanlış bir yola girerseniz geri dönüşü olmayan bir yola girmişsiniz demektir. Bir cerrahi işlem yaparken baştan bir yanlış yaparsanız bu yanlış zamanla bir kelebek etkisi meydana getirebilir.
Daha başka ne örnekler verebilirim?.. Örneğin bir siyasi partinin kurulduğu aşamada yaptığı bazı hatalar ya onun sonunu getirir ya da iktidar olma şansını sıfırlayabilir. Önemli bir göreve atanan kişinin yanlış bir hareketi kısa bir sürede sonunu getirebilir. Bir annenin daha ilk günlerde yaptığı bir hata çocuğunun sürünerek bir ömür geçirmesine neden olabilir.
Daha somut örnek mi istersiniz? Yakın zamanda yaşadığımız ve genellikle ara ara yaşamaya devam ettiğimiz orman yangınları. Kasıtlı olanlar bir yana… Küçük ihmaller, basit bir izmarit, yasak yerlerde yakılan mangallar, tam söndürülmeden bırakılan ateşler… Gördünüz, nasıl bir milli servet kaybına neden oldular…
Velhasıl, başlangıçlara dikkat etmek gerek. Mümkün mertebe iyi başlangıçlar yapabilmek için gayret sarf etmeli, kendimizi ön yargılardan sıyırmalıyız. Özellikle de ömür boyu veya en azından seneler boyu yüzüne bakacağımız insanlara karşı ilişkilerimizde başlangıçlara ayrı bir değer vermeliyiz.